"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kur’ân, âlem-i İslâmiyet’in temelleridir

Risale-i Nur'dan
16 Şubat 2018, Cuma
(Dünden devam)

Hem, herkes her vakit bütün Kur’ân’ı okumaya muktedir olamaz, fakat bir sûreye galiben muktedir olur. Onun için, en mühim makàsıd-ı Kur’âniye ekser uzun sûrelerde derc edilerek, her bir sûre bir küçük Kur’ân hükmüne geçmiş. Demek, hiç kimseyi mahrum etmemek için tevhid ve haşir ve kıssa-i Mûsa gibi bazı maksadlar tekrar edilmiş.

Hem, cismanî ihtiyaç gibi, mane-vî hâcât dahi muhteliftir. 

Bazısına insan her nefes muhtaç olur: cisme hava, ruha Hû gibi. 

Bazısına her saat: Bismillâh gibi ve hakeza... Demek, tekrar-ı âyet, tekerrür-ü ihtiyaçtan ileri gelmiş ve o ihtiyaca işaret ederek, uyandırıp teşvik etmek, hem iştiyakı ve iştihayı tahrik etmek için tekrar eder.

Hem Kur’ân, müessistir, bir Din-i Mübinin esasatıdır ve şu âlem-i İslâmiyet’in temelleridir ve hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeyi değiştirip, muhtelif tabakàta, mükerrer suâllerine cevaptır. Müessise, tesbit etmek için tekrar lâzımdır, te’kid için terdad lâzımdır, te’yid için takrir, tahkik, tekrir lâzımdır.

Hem öyle mesâil-i azîme ve hakaik-ı dakikadan bahsediyor ki, umumun kalplerinde yerleştirmek için çok defa muhtelif suretlerde tekrar lâzımdır.

Bununla beraber, sureten tekrardır, fakat manen her bir âyetin çok manaları, çok faydaları, çok vücuh ve tabakàtı vardır. Her bir makamda ayrı bir mana ve fayda ve maksadlar için zikrediliyor.

Hem Kur’ân’ın, mesâil-i kevniyenin bazısında ibham ve icmali ise, irşadî bir lem’a-i i’câzdır. Ehl-i ilhadın tevehhüm ettikleri gibi medar-ı tenkid olamaz ve sebeb-i kusur değildir.

Sözler, On Dokuzuncu Söz, s. 271-272

***

Risale-i Nur’dan Cezaevi Mektupları

“Bu kaza ve kader-i İlâhî, hakkımızda bir inayettir”

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Geçen Leyle-i Kadrinizi ve gelen bayramınızı bütün mevcudiyetimle tebrik ve sizleri Cenâb-ı Erhamü’r-Râhimîn’in birliğine ve rahmetine emanet ediyorum. “Kadere iman eden, gamlardan kurtulur. (Hadis-i Şerif: Ramuzü’l-Ehadis, 1:193.)” sırrıyla sizi teselliye muhtaç görmemekle beraber, derim ki: “Rabbinin hükmü gelinceye kadar sabret. Muhakkak ki sen bizim himayemiz altındasın. Kalktığında Rabbini hamd ile tesbih et.” (Tur Sûresi: 48.) âyetinin mana-yı işarîsiyle verdiği teselliyi tamamıyla gördüm. Şöyle ki:

Dünyayı unutmak, Ramazanımızı asude geçirmek düşünürken, hatıra gelmeyen ve bütün bütün tahammülün fevkinde bu dehşetli hâdise hem benim, hem Risale-i Nur’un, hem sizin, hem Ramazanımız, hem uhuvvetimiz için ayn-ı inayet olduğunu ben müşahede ettim. Bana ait cihetinin ise çok faydalarından yalnız iki üçünü beyan ederim.

• Biri: Ramazanda çok şiddetli bir heyecan, bir ciddiyet, bir iltica, bir niyaz ile müthiş hastalığa galebe ederek çalıştırdı.

• İkincisi: Her birinize karşı bu sene de görüşmek ve yakınınızda bulunmak arzusu şiddetli idi. Yalnız birinizi görmek ve Isparta’ya gelmek için bu çektiğim zahmeti kabul ederdim.

• Üçüncüsü: Hem Kastamonu’da, hem yolda, hem burada fevkalâde bir tarzda bütün elîm hâletler birden değişiyor ve me’mulün ve arzumun hilâfına olarak bir dest-i inayet görünüyor, “Allah’ın, kullarını sevk ettiği ve onlar için seçtiği her şeyde hayır vardır.” dediriyor. En ziyade beni düşündüren Risale-i Nur’u, en gafil ve dünyaca büyük makamlarda bulunanlara da kemal-i dikkatle okutturuyor, başka bir sahada fütuhata meydan açıyor. Ve en ziyade rikkatime dokunan ve kendi elemimden başka her birinizin sıkıntısından başıma toplanan bütün elemlere ve teessüflere karşı, Ramazanda, bir saati yüz saat hükmüne getiren o şehr-i mübarekte, bu musibet dahi, o yüz sevabı, her bir saati on saat derecesinde ibadet yapmakla bine iblâğ ettiğinden, Risale-i Nur’dan tam ders alan ve dünya fânî ve ticaretgâh olduğunu bilen ve her şeyi imanı ve ahireti için feda eden ve bu Dershane-i Yusufiyedeki muvakkat sıkıntıların daimî lezzetler ve faydalar vereceklerine inanan sizin gibi ihlâslı zatlara acımak ve rikkatten ağlamak hâletini, tebrik ve sebatınızı gayet istihsan ve takdir etmek hâletine çevirdi. Ben de “Küfür ve dalâlet dışında her hal üzere Allah’a hamd olsun.” (Feyzü’l-Kadîr, 1: 358, hadis no: 662.) dedim. Bana ait bu faydalar gibi, hem uhuvvetimizin, hem Risale-i Nur’un, hem Ramazan’ımızın, hem sizin bu yüzde öyle faydaları var ki, perde açılsa, “Yâ Rabbena, şükür! Bu kaza ve kader-i İlâhî, hakkımızda bir inayettir” dedirtecek kanaatim var. Hâdiseye sebebiyet verenlere itab etmeyiniz. Bu musîbetin geniş ve dehşetli plânı çoktan kurulmuştu, fakat manen pek çok hafif geldi. İnşaallah çabuk geçer. “Bazen de sevmediğiniz şey, hakkınızda hayırlı olabilir.” (Bakara Sûresi: 216.) sırrıyla, müteessir olmayınız.

Said Nursî

Şuâlar, On Üçüncü Şuâ, s. 324-325

 

Okunma Sayısı: 1960
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı