"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kur’ân’ın esasları karşısında Batı medeniyeti

Risale-i Nur'dan
18 Mart 2018, Pazar
(Dünden devam)

Birinci derecede: Birinci Söz’den tâ Yirmi Beşinci Söz’e kadar olan muvazeneler ve mizanlar ve o Sözlerin hakikatleri ve başları olan âyetler, iki kere iki dört eder derecesinde medeniyete karşı Kur’ân’ın i’câzını ve galebesini ispat eder.

İkinci derecede: On İkinci Söz’de ispat edildiği gibi, bir kısım düsturlarını hülâsa etmektir.

İşte, medeniyet-i hâzıra, felsefesiyle hayat-ı içtimâiye-i beşeriyede nokta-i istinadı kuvvet kabul eder, hedefi menfaat bilir, düstur-u hayatı cidal tanır, cemaatlerin rabıtasını unsuriyet ve menfî milliyet bilir. Gayesi, hevesat-ı nefsaniyeyi tatmin ve hâcât-ı beşeriyeyi tezyid etmek için, bazı lehviyattır.

Hâlbuki, kuvvetin şe’ni tecavüzdür; menfaatin şe’ni, her arzuya kâfi gelmediğinden, üstünde boğuşmaktır; düstur-u cidalin şe’ni, çarpışmaktır; unsuriyetin şe’ni, başkasını yutmakla beslenmek olduğundan, tecavüzdür.

İşte şu medeniyetin şu düsturlarındandır ki, bütün mehasiniyle beraber, beşerin yüzde ancak yirmisine bir nevi sûrî saadet verip, seksenini rahatsızlığa, sefalete atmıştır.

Amma hikmet-i Kur’âniye ise, nok- ta-i istinadı kuvvet yerine hakkı kabul eder, gayede menfaat yerine fazilet ve rıza-i İlâhîyi kabul eder, hayatta düstur-u cidal yerine düstur-u teâvünü esas tutar, cemaatlerin rabıtalarında unsuriyet ve milliyet yerine rabıta-i dinî ve sınıfî ve vatanî kabul eder. Gâyâtı, hevesat-ı nefsaniyenin nâmeşrû tecavüzatına set çekip ruhu maâliyata teşvik ve hissiyat-ı ulviyesini tatmin etmektir ve insanı kemâlât-ı insaniyeye sevk edip insan etmektir.

Hakkın şe’ni ise, ittifaktır; faziletin şe’ni, tesanüddür; teâvünün şe’ni, birbirinin imdadına yetişmektir; dinin şe’ni, uhuvvettir, incizabdır; nefs-i emmâreyi gemlemekle bağlamak, ruhu kemâlâta kamçılamakla serbest bırakmanın şe’ni, saadet-i dâreyndir.

İşte, medeniyet-i hâzıra, edyan-ı sâbıka-i semaviyeden, bahusus Kur’ân’ın irşâdâtından aldığı mehasinle beraber, Kur’ân’a karşı, böyle hakikat nazarında mağlup düşmüştür.

Sözler, Yirmi Beşinci Söz, Birinci Şule, Üçüncü Şuâ, İkinci Cilve, s. 458

Medrese-i Yusufiye Mektupları

“Daha kısmetimiz ve vazifemiz bitmedi” diye tahammül ediniz

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

“Hayır, Allah’ın seçtiğindedir.” sırrıyla, bu meselemizin tehiri hayırdır. Çünkü bütün mekteplerde ve dairelerde ve halkta, o ölmüş dehşetli adamın muhabbeti telkin ediliyor. Bu hal ise, âlem-i İslâm’a ve istikbale pek elîm ve acı bir tesiri olacaktı. Şimdi, ihtiyârımızın haricinde onun mahiyeti ne olduğunu, en başta ve en ziyade alâkadar ve en son ondan vazgeçecek adamların ellerine kat’î hüccetler gösteren ve ispat eden Risale-i Nur geçmesi, kemal-i merak ve dikkatle okunması öyle bir hâdisedir ki; bizler gibi binler adam hapse girse, hatta idam olsalar, din-i İslâm cihetiyle yine ucuzdur. Hiç olmazsa küfr-ü mutlaktan ve irtidaddan en mütemerridleri bir derece kurtarır, meşkûk bir küfre çıkarır, mağrurâne ve cür’etkârâne tecavüzlerini ta’dil eder. Mahkemede son söz olarak yüzlerine söylediğim bu cümle, “Milyonlar kahraman başlar feda oldukları bir kudsî hakikate, başımız dahi feda olsun” ile, bizim nihayete kadar sebat edeceğimizi dâvâ etmişiz. Bu dâvâdan vazgeçilmez. İçinizde vazgeçecek yok ümit ediyorum. Madem şimdiye kadar sabrettiniz, “Daha kısmetimiz ve vazifemiz bitmedi” diye tahammül ve sabrediniz. Her halde Meyve’deki kat’î hüccetler ile kabil-i inkâr olmayan idam-ı ebedî ve nihayetsiz haps-i münferid mesleğini müdafaa etmek için, Risale-i Nur’a karşı anudâne hareket edilmeyecek, belki musalâha veya mütareke çaresi aranılacak. “Sabır, kurtuluş ve sevincin anahtarıdır.” (Hadis-i Şerif)

Şuâlar, On Üçüncü Şuâ, s. 369

***

Risale-i Nur’un kerametlerindendir ki, Üstadımız Hazretleri, “Ey mülhidler ve ey zındıklar! Risale-i Nur’a ilişmeyiniz. Risale-i Nur, âfâtın def’ine sadâka gibi vesile olmasından, ona karşı olan hücum ve onun tatili, âfâta karşı olan müdafaasını zayıflaştırır. Eğer ilişirseniz, yakında bekleyen belâlar, sel gibi üstünüze yağacaktır” diye, on senedir kerratla söylüyordu. Bu hususta şahit olduğumuz felâketler pek çoktur. Dört seneden beri Risale-i Nur’a ve şakirdlerine her ne vakit ilişilmiş ise, bir felâket, bir musîbet takip etmiş ve Risale-i Nur’un ehemmiyetini ve âfâtın def’ine vesile olduğunu göstermiştir. İşte Üstadımız Bediüzzaman’ın Risale-i Nur ile haber verdiği yüzler hâdisat içinde felâketler zelzele eliyle doğruluğunu imza ederek gelen dört felâket, Risale-i Nur’un bir vesile-i def-i belâ olduğunu gösterdi. Cenâb-ı Hak, bize ve Risale-i Nur’a taarruz edenlerin kalplerine iman ve başlarına hakikati görecek akıl ve göz ihsan etsin; bizi bu zindanlardan, onları da bu felâketlerden kurtarsın; âmin.

Hüsrev
Şuâlar, On Üçüncü Şuâ, s. 371

Okunma Sayısı: 2463
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı