"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kur’ân şükre dâvet ediyor

Risale-i Nur'dan
11 Haziran 2018, Pazartesi 00:15
Beşinci Risale olan Beşinci Mesele

Şükür Risalesi

Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan tekrar ile “Hâlâ şükretmezler mi? • Hâlâ şükretmezler mi?” (Yâsin Sûresi: 35, 77.) “Şükredenleri elbette mükâfatlandıracağız.” (Âl-i İmran Sûresi: 145.) “Şükrederseniz elbette daha çok veririm.” (İbrahim Sûresi: 7.) “Yalnız Allah’a kulluk et ve şükredenlerden ol.” (Zümer Sûresi: 66.) gibi âyetlerle gösteriyor ki Hâlık-ı Rahman’ın ibadından istediği en mühim iş şükürdür. Furkan-ı Hakîm’de gayet ehemmiyetle şükre dâvet eder ve şükür etmemekliği, nimetleri tekzip ve inkâr suretinde gösterip, “Rabbinizin nimetlerinden hangi birini inkâr edersiniz?” fermanıyla Sûre-i Rahman’da şiddetli ve dehşetli bir surette otuz bir defa şu âyetle tehdit ediyor, şükürsüzlüğün bir tekzip ve inkâr olduğunu gösteriyor.

Evet, Kur’ân-ı Hakîm, nasıl ki şükrü netice-i hilkat gösteriyor; öyle de, Kur’ân-ı Kebîr olan şu kâinat dahi gösteriyor ki netice-i hilkat-i âlemin en mühimmi şükürdür. Çünkü kâinata dikkat edilse görünüyor ki kâinatın teşkilâtı şükrü intâc edecek bir surette, her bir şey bir derece şükre bakıyor ve ona müteveccih oluyor. Güya şu şecere-i hilkatin en mühim meyvesi şükürdür. Ve şu kâinat fabrikasının çıkardığı mahsulâtın en âlâsı şükürdür.

Çünkü hilkat-ı âlemde görüyoruz ki mevcudat-ı âlem bir daire tarzında teşkil edilip, içinde nokta-i merkeziye olarak hayat halk edilmiş. Bütün mevcudat hayata bakar, hayata hizmet eder, hayatın levazımatını yetiştirir. Demek kâinatı halk eden Zat, ondan o hayatı intihap ediyor.

Sonra görüyoruz ki zîhayat âlemlerini bir daire sûretinde icad edip, insanı nokta-i merkeziyede bırakıyor. Âdeta zîhayatlardan maksud olan gayeler onda temerküz ediyor; bütün zîhayatı onun etrafına toplayıp ona hizmetkâr ve musahhar ediyor, onu onlara hâkim ediyor. Demek Hâlık-ı Zülcelâl, zîhayatlar içinde insanı intihap ediyor, âlemde onu irade ve ihtiyar ediyor.

Sonra görüyoruz ki âlem-i insaniyet de, belki hayvan âlemi de bir daire hükmünde teşkil olunuyor. Ve nokta-i merkeziyede rızık vaz’ edilmiş. Bütün nev-i insanı ve hatta hayvanatı rızka âdeta taaşşuk ettirip, onları umumen rızka hâdim ve musahhar etmiş. Onlara hükmeden rızıktır.

Rızkı da o kadar geniş ve zengin bir hazine yapmış ki hadsiz nimetleri câmi’dir. Hatta rızkın çok envaından yalnız bir nev’inin tatlarını tanımak için lisanda kuvve-i zâika namında bir cihaz ile mat’umat adedince manevî, ince ince mizancıklar konulmuştur. Demek kâinat içinde en acib, en zengin, en garip, en şirin, en câmi’, en bedî hakikat rızıktadır.

Mektubat, Yirmi Sekizinci Mektub, Beşinci Risale (Şükür Risalesi), s. 424

LÛ­GAT­ÇE:

bedî: Eşsiz.

Furkan-ı Hakîm: Hak ile batılı birbirinden ayıran hikmet dolu kitap, Kur’ân.

Hâlık-ı Rahman: Sonsuz merhamet sahibi Yaratıcı.

halk edilmek: yaratılmak.

intâc etmek: netice vermek.

Kur’ân-ı kebîr: Büyük Kur’ân.

kuvve-i zâika: Tat alma duyusu.

mat’umat: Yiyecekler.

netice-i hilkat-i âlem: Âlemin yaratılışının neticesi.

şecere-i hilkat: Yaratılış ağacı.

taaşşuk ettirmek: Âşık ve düşkün hale getirmek.

tekzip: Yalanlama.

vaz’ edilmek: Konulmak.

zîhayat: Hayat sahibi, canlı.

Okunma Sayısı: 2335
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı