"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Masumlar, mazlûmlar mükâfatlarını kat kat alacak

Risale-i Nur'dan
07 Ocak 2018, Pazar
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Bu şiddetli kışta ve manevî, dehşetli, ayrı tarz bir kışta ve nev-i beşer içtimaî hayatında müthiş kanlı diğer tarz bir kışta, çırpınan bîçarelere rikkat-i cinsiye ve şefkat-i nev’iye cihetinden gayet derecede bir hüzün ve elem hissettim. Çok yerlerde beyan ettiğim gibi, yine Erhamü’r-Râhimîn ve Ahkemü’l-Hâkimîn olan onların Hâlık-ı Kerîm ve Rahîm’in hikmet ve rahmeti, benim kalbimin imdadına yetişti. 

Manen denildi ki: “Senin bu şiddet-i teessürün, o Hakîm ve Rahîm’in hikmetini, rahmetini bir nevi tenkit hükmüne geçer. Rahmet-i İlâhiyeden ileri şefkat olunmaz; hikmet-i Rabbaniyeden daha ekmel hikmet, daire-i imkânda olamaz. Âsîler cezalarını; masumlar, mazlûmlar, zahmetlerinden on derece ziyade mükâfatlarını alacaklarını düşün. Senin daire-i iktidarının haricinde olan hâdisata, O’nun merhamet ve hikmet ve adaleti ve rububiyeti noktasında bakmalısın...” Ben de o lüzumsuz şiddetli elem-i şefkatten kurtuldum.

Otuz sene evvel aşairlerde gezerken, böyle sual ettiler: “Acaba şu zaman ve dehrin şikâyetinde—ki, hatta büyük zatlar ve evliyalar dahi felekten ve zamandan şikâyet ediyorlar—ondan, Sâni-i Zülcelâl’in sanat-ı bedîine itiraz çıkmaz mı?”

Cevap: Hayır ve asla. Belki manası şudur: Güya şikâyetçi der ki: “İstediğim emir ve arzu ettiğim şey ve teşehhi ettiğim hal, hikmet-i ezeliyenin düsturuyla tanzim olunan âlemin mahiyeti müstaid değil; ve inayet-i ezeliyenin pergeliyle nakşolunan feleğin kanunu müsait değil; ve meşiet-i ezeliyenin matbaasında tab olunan zamanın tabiatı muvafık değil; ve mesalih-i umumiyeyi tesis eden hikmet-i İlâhiye razı değildir ki, şu âlem-i imkân, Feyyaz-ı Mutlak’ın yed-i kudretinden şu ukùlümüzün hendesesiyle ve tehevvüsümüzün iştihasıyla istediğimiz her bir semeratı koparsın. Verse de, tutamaz; düşse de kaldıramaz.”

Evet, bir şahsın tehevvüsü için, büyük bir daire-i muhita, hareket-i mühimmesinden durdurulmaz.

İşte, otuz sene evvelki cevaba Risale-i Nur dahi zelzeleler bahsinde, böyle küçük bir hâşiye ilhak ediyor ki: Herbir unsurun, maddî ve manevî kış ve zelzele gibi hâdiselerin, yüzer hayırlı neticeleri ve gayeleri varken, şerli ve zararlı bir tek neticesi için onu vazifesinden durdurmak, o yüzer hayırlı neticeleri terk etmekle, yüzer şer yapmak, tâ bir tek şer gelmesin gibi hikmete, hakikate, rubûbiyete münafi olur. Fakat, küllî kanunların tazyikinden feryad eden fertlere, inâyât-ı hassa ve imdâdât-ı hususiye ile ve ihsânât-ı mahsusa ile Rahmânü’r-Rahîm, her bîçarenin imdadına yetişebilir, dertlerine derman yetiştirir. Fakat, o ferdin hevesiyle değil, hakikî menfaatiyle yardım eder. Bazen, dünyada istediği bir cama mukabil, ahirette bir elmas verir.

Kastamonu Lâhikası, Mektup No: 132, s. 228

***

Risale-i Nur’dan Cezaevi Mektupları

“Hayır, Allah’ın seçtiğindedir”

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Evvelâ: “El-hayrü fî mahtârahullah” [Hayır, Allah’ın seçtiğindedir] sırrıyla, inşaallah, mahkememizin tehirinde ve tahliye olan kardeşlerimizin yine mahkeme gününde burada bulunmalarında büyük hayırlar var.

Evet, Risale-i Nur’un meselesi âlem-i İslâmda, hususan bu memlekette küllî bir ehemmiyeti bulunduğundan, böyle heyecanlı toplamalar ile umumun nazar-ı dikkatini Nur hakikatlerine celb etmek lâzımdır ki, ümidimizin ve ihtiyatımızın ve gizlememizin ve muarızların küçültmelerinin fevkinde ve ihtiyârımızın haricinde, böyle şaşaa ile, Risale-i Nur kendi derslerini dost ve düşmana aşikâren veriyor, en mahrem sırlarını en nâmahremlere çekinmeyerek gösteriyor. Madem hakikat budur; biz küçücük sıkıntılarımızı kinin gibi bir acı ilâç bilip, sabır ve şükretmeliyiz, “Yâ Hû! Bu da geçer” demeliyiz.

Sâniyen: Bu Medrese-i Yusufiyenin nâzırına yazdım: Ben Rusyada esir iken, en evvel, Bolşevizmin fırtınası hapishanelerden başladığı gibi, Fransız İhtilâl-i Kebîri dahi en evvel hapishanelerden ve tarihlerde serseri namıyla yâd edilen mahpuslardan çıkmasına binaen; biz Nur Şakirdleri, hem Eskişehir, hem Denizli, hem burada, mümkün oldukça mahpusların ıslâhına çalıştık. Eskişehir ve Denizli’de tam faydası görüldü. Burada daha ziyade fayda olacak ki, bu nazik zaman ve zeminde Nurun dersleriyle geçen fırtınacık (HAŞİYE) yüzden bire indi. Yoksa ihtilâftan ve böyle hâdiselerden istifade eden ve fırsat bekleyen hâricî muzır cereyanlar, o baruta ateş atıp bir yangın çıkacaktı.

Said Nursî

HAŞİYE: Bu fırtına ise; Afyon hapsinde bir isyan çıktı; hiçbir Nur Talebesi karışmadı.

B. S. N. Tarihçe-i Hayatı, Afyon Hayatı, s. 611

Okunma Sayısı: 6208
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı