Risale-i Nur, bu mübarek vatanın manevî bir halâskârı olmak cihetiyle, şimdi iki dehşetli manevî belâyı def’ etmek için, matbuat âlemi ile tezahüre başlamak, ders vermek zamanı geldi veya gelecek gibidir zannederim.
O dehşetli belâdan birisi: Hıristiyan dinini mağlûp eden ve anarşiliği yetiştiren şimalde çıkan dehşetli dinsizlik cereyanı bu vatanı manevî istilâsına karşı Risale-i Nur bir sedd-i Zülkarneyn gibi bir sedd-i Kur’ânî vazifesini görebilir.
İkincisi: Âlem-i İslâmın bu mübarek vatanın ahalisine karşı pek şiddetli itiraz ve ittihamlarını izale etmek için, matbuat lisanıyla konuşmak lâzım gelmiş diye kalbime ihtar edildi.
Ben dünyanın halini bilmiyorum, fakat Avrupa’da istilâkârâne hükmeden ve edyan-ı semaviyeye dayanmayan dehşetli cereyanın istilâsına karşı Risale-i Nur hakikatleri bir kal’a olduğu gibi, âlem-i İslâmın ve Asya kıt’asının hal-i hazırdaki itiraz ve ittihamını izale ve eskideki muhabbet ve uhuvvetini iade etmeye vesile olan bir mu’cize-i Kur’âniyedir.
Bu memleketin vatanperver siyasîleri çabuk aklını başına alıp Risale-i Nur’u tab ederek resmen neşretmeleri lâzımdır ki bu iki belâya karşı siper olsun.
Acaba bu yirmi sene zarfında iman-ı tahkikîyi pek kuvvetli bir surette bu vatanda neşreden Risale-i Nur olmasaydı, bu dehşetli asırda, acib inkılâb ve infilâklarda bu mübarek vatan, Kur’ân’ını ve imanını dehşetli sadmelerden tam muhafaza edebilir miydi?
Mektubat, s. 565
HEDEF: İ’LÂ-İ KELİMETULLAH
Benim murad ettiğim ve dâhil olduğum İttihad-ı Muhammedînin (asm) tarifi budur ki:
Şarktan garba, cenubdan şimale uzanan bir silsile-i nuranî ile merbut bir dairedir. Dâhil olanlar da, bu zamanda üç yüz milyondan ziyadedir.
Bu ittihadın cihetü’l-vahdeti ve irtibatı tevhid-i İlâhîdir, peyman ve yemini imandır, müntesipleri “kàlû belâ”dan dâhil olan umum mü’minlerdir, defter-i esmaları da Levh-i Mahfuzdur.
Bu ittihadın nâşir-i efkârı umum kütüb-ü İslâmiyedir, günlük gazeteleri de i’lâ-yı kelimetullahı hedef-i maksat eden umum dinî gazetelerdir.
Kulüp ve encümenleri cami ve mescitler ve dinî medreseler ve zikirhanelerdir, merkezi de Harameyn-i Şerifeyn’dir.
Böyle cemiyetin reisi Fahr-i Âlemdir (asm) ve mesleği herkes kendi nefsiyle mücahede, yani ahlâk-ı Ahmediye (asm) ile tahallûk ve sünnet-i nebeviyeyi ihya ve başkalara da muhabbet ve kavl-i leyyin ile –eğer zarar etmezse– nasihat etmektir.
Bu ittihadın nizamnamesi sünnet-i nebeviye ve kanunnamesi evâmir ve nevahî-i şer’iyedir Ve kılıçları da berâhin-i kàtıadır; zira, medenîlere galebe çalmak ikna iledir, icbar ile değildir. Taharri-i hakikat muhabbetledir. Husûmet ise vahşet ve taassuba karşı idi. Zaten hakikî medeniyet onları tokatlıyor. Hedef ve maksatları da i’lâ-yı kelimetullahtır. Şeriat da yüzde doksan dokuz ahlâk, ibadet, ahiret ve fazilete aittir; yüzde bir nisbetinde siyasete mütealliktir, onu da ulü’l-emirlerimiz düşünsünler.
Eski Said Dönemi Eserleri (D. H. Ö.), s. 124
BU ZAMANDA HİZMET, HER TARAFTA İLÂNATLA OLUR
Bu zamanda Nurlar’la hizmet-i imaniye, her tarafta ilânatla ve muhtaç olanların nazar-ı dikkatlerini celb etmekle olur. İşte, hapsimizle, Nurlar’a nazar-ı dikkat celb olunur, bir ilânat hükmüne geçer. En ziyade muannid veya muhtaç olanlar onu bulur, imanını kurtarır ve inadı kırılır, tehlikeden kurtulur ve Nurun dershanesi genişlenir.
Lem’alar, Yirmi Altıncı Lem’a, s. 400
LÛGATÇE:
berâhin-i kàtıa: Kesin deliller.
cihetü’l-vahdet: Birlik yönü.
edyan-ı semaviye: Semavî dinler, Allah tarafından gönderilmiş olan hak dinler.
evâmir ve nevâhî-i şer’iye: Dinin emir ve yasakları.
halâskâr: Kurtarıcı.
i’lâ-yı kelimetullah: Allah’ın adını duyurmak, yüceltmek.
İttihad-ı Muhammedî: Hz. Muhammed’e (asm) inananların birliği.
kavl-i leyyin: Yumuşak dil.
kütüb-ü İslâmiye: İslâmî kitaplar.
Levh-i Mahfuz: Allah’ın ezelî ilmiyle kâinatta olmuş ve olacak şeyleri yazdığı levha.
matbuat âlemi: Basın yayın dünyası.
muannid: İnatçı.
nâşir-i efkâr: Düşünceleri, fikirleri yayan, neşreden.
sadme: Darbe; musîbet.
tahallûk: Ahlâklanma.
taharri-i hakikat: Hakikati araştırma, doğruyu arama.
uhuvvet: Kardeşlik.
ulü’l-emir: Devleti idare edenler.