"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Meşrûtiyetin ne miktarı bize gelmiş?

Risale-i Nur'dan
03 Mart 2019, Pazar
Vahşet ayılarından, cehalet ejderhasından, husûmet kurtlarından bîçare Meşrûtiyet korkar, kolaylıkla gelmeye cesaret edemez.

Sual: “Ne diyorsun? ‘Vücudu hastalıktan şişerek dolgunlaşmış kimseyi güzel gördün.’ [Arap atasözü] Hâl-i hâzırın eskisi gibi çok fenalığı var; bize zulmeder. Hem de zaafta, kuvvetsizlikte eskisine benzer. Demek tarif ettiğin Meşrûtiyet daha bize selâm etmemiş; tâ ki biz de ‘Ehlen ve sehlen’ desek?”

Cevap: “Hayır! Aksine, ben bir akarsudan su almak istedim. Bir bulutun çalışıp yağmur indirmesini arzu ettim. Siyah gözlüyü güzel gördüm. Ben huri gibi güzel, hür bir hürriyeti medhettim.” [Arabî ibarenin meâli]

Fakat sizin divaneliğinizden korkmuş, gelememiş. Zulüm Meşrûtiyetin hatası değil, belki kafanızdaki cehaletin zulmetindendir. Siz divanelikle kısa yolu uzun yapıyorsunuz. Gevdan ve Mâmhuran aşiretleri, daha asker gelmeden, alâküllihâl vermeye mecbur olan emval-i emîriyeyi hazır etse idiler, şu kadar zulüm olmayacaktı. Evet, bir millet cehaletle hukukunu bilmezse, ehl-i hamiyeti dahi müstebit eder.

Siz diyorsunuz: “Şimdiki hükûmet eskisi gibi zayıftır.”

Evet; kuvvetsizlikte, dokuz yaşındaki çocuk, doksan yaşındaki ihtiyara benzer. Fakat o kabre müteveccihen iner, eğilir, girer; şu ise, doğrulur, şebâbe doğru yükselir.

Sual: “Neden böyle bulanıktır, safî olmuyor?”

Cevap: Yüz seneden beri haraba yüz tutan bir şey, birden yapılamaz. Size bir misal söyleyeceğim. Bir bulagbaşı, çok zaman taaffün ve tesemmüm etmiş, içine çok pislik düşmüş, sonra da onu tasfiye için o pislikleri içinden çıkarılırsa ve bir havuz gibi yapılırsa, acaba pınarın suyu bir zaman bulanık olarak gelmeyecek mi? Fakat merak etmeyiniz; akıbet berrak olacaktır.

Sual: “Tarif ettiğin Meşrûtiyetin ne miktarı bize gelmiş ve niçin bütün gelmiyor?”

Cevap: Ancak on kısımdan bir kısmı size gelebilmiş. Zira sizin şu vahşetengiz, cehaletperver, husumetefza olan sarp dağ ve derelerinizdeki vahşet ayılarından, cehalet ejderhasından, husûmet kurtlarından bîçare Meşrûtiyet korkar, kolaylıkla gelmeye cesaret edemez. Eğer siz tembel kalıp da onun yolunu yapmazsanız, tembellik etseniz, yüz sene sonra tamamen cemalini göreceksiniz. Zira sizinle İstanbul arasındaki mesafe bir aylıktır; fakat sizinle ehl-i Meşrûtiyet arasındaki mesafe bin aydan fazladır. Zira eski zamanın adamlarına benzersiniz. O nazik Meşrûtiyet, İstanbul havalisindeki yılanlardan kurtulsa, şu uzun mesafeden geçmekle, cehalet gibi müthiş bataklığı, fakr gibi mütevahhiş kıraçları, husûmet gibi gayet keyşer dağları katetmekle beraber, eşkıyaya rast gelecektir.

Ezcümle: Bazı ceza-i sezasını hazmetmeyen, bir kısım da başkasının etini yemekten dişi çıkarılan ve bazı bir meşhur Bektaşî gibi mana verenler, yol üzerine çıkıp gasp ve garet ediyorlar. Daha onların öte tarafında da bir kısım gevezeler vardır; bazı bahane ile, parça parça etmek istiyorlar. Öyle ise, ona bir yol veyahut bir balon yapınız.

Sual: “Şimdi fenalığı da görüyoruz, iyiliği de görüyoruz. Meşrûtiyetin âsârı hangisi, ötekisinin âsârı hangisidir?”

Cevap: Ne kadar iyilik var, Meşrûtiyetin ziyasındandır; ne kadar fenalık var, ya eski istibdadın zulmetinden, yahut Meşrûtiyet namıyla yeni bir istibdadın zulmündendir. Geri kaldı; tâ taziyeden sonra veda edip, pederini takip etsin. Fakat emin olunuz, ziya galebe çalacaktır.

Eski Said Dönemi Eserleri, Münâzarât, s. 162

Lûgatçe:

âsâr: Eserler.

bulagbaşı: Kaynak, pınar.

ceza-i seza: Hak edilen ceza.

ehl-i hamiyet: Hamiyetli olanlar; din, millet ve vatan gibi değerleri koruma duygusu ve gayreti içinde olanlar.

emval-i emîriye: Devlet malları, devlete verilmesi gereken vergi vs.

garet: Yağmalama.

hâl-i hâzır: Şimdiki zaman.

istibdat: Baskı, diktatörlük.

keyşer: Sarp, yalçın.

müstebit: Diktatör.

şebab: Gençlik.

taaffün: Kokuşma, bozulma, çürüme.

tesemmüm: Zehirlenme.

ziya: Işık.

zulmet: Karanlık.

Okunma Sayısı: 1514
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı