İMAM-I A’ZAM’IN FETVASI BEŞ CİHETTE HUSUSÎDİR
Ehl-i ilhada kapılan ulemaü’s-sû’, milleti aldatmak için diyorlar ki: “İmam-ı A’zam, sair imamlara muhalif olarak demiş ki: ‘İhtiyaç olsa, diyar-ı baîdede, Arabî hiç bilmeyenlere, ihtiyaç derecesine göre, Fatiha yerine Farisî tercümesi cevazı var.’ Öyle ise biz de muhtacız, Türkçe okuyabiliriz?”
Elcevap: İmam-ı A’zam’ın bu fetvasına karşı başta A’zamî imamların en mühimleri ve sair on iki eimme-i müçtehidîn, o fetvanın aksine fetva veriyorlar. Âlem-i İslâmın cadde-i kübrası, o umum eimmenin caddesidir; muazzam ümmet, cadde-i kübrada gidebilir. Başka hususî ve dar caddeye sevk edenler, idlâl ediyorlar.
İmam-ı A’zam’ın fetvası beş cihette hususîdir:
• Birincisi: Merkez-i İslâmiyetten uzak diyar-ı âharda bulunanlara aittir.
• İkincisi: İhtiyac-ı hakikîye binaendir.
• Üçüncüsü: Bir rivayette lisan-ı ehl-i Cennetten sayılan Farisî lisanıyla tercümeye mahsustur.
• Dördüncüsü: Fatiha’ya mahsus olarak cevaz verilmiş; tâ Fatiha’yı bilmeyen namazı terk etmesin.
• Beşincisi: Kuvvet-i imandan gelen bir hamiyet-i İslâmiye ile, maânî-i mukaddesenin, avamın tefehhümüne medar olmak için cevaz gösterilmiş. Halbuki zaaf-ı imandan gelen ve menfî fikr-i milliyetten çıkan ve lisan-ı Arabîye karşı nefret ve zaaf-ı imandan tevellüd eden meyl-i tahrip saikasıyla tercüme edip Arabî aslını terk etmek, dinî terk ettirmektir.
Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektub, s. 511
LÛGATÇE:
avam: Halk tabakası.
cadde-i kübra: En büyük, en geniş cadde.
diyar-i âhar: Diğer memleketler, ülkeler.
diyar-ı baîde: Uzak yerler, ülkeler.
ehl-i ilhad: İslâmdan yüz çevirenler, dinsizler.
eimme: İmamlar.
eimme-i müçtehidin: Âyet ve hadislerden dinî hükümler çıkaran imamlar, İslâm âlimleri.
hamiyet-i İslâmiye: İslâmî değerleri koruma ve sahip çıkma gayreti.
idlâl etmek: Saptırmak, dalâlete sevk etmek.
lisan-ı ehl-i Cennet: Cennete girecek olanların konuşacağı dil.
maânî-i mukaddese: Mukaddes manalar.
medar: Vesile, sebep.
menfî fikr-i milliyet: Irkçılık.
meyl-i tahrip: Tahrip etme eğilimi.
tefehhüm: Fehmetme, anlama.
ulemaü’s-sû’: İlmini kötüye kullanan âlimler.