"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Muhabbet ve uhuvvet İslâmiyet’in mizacıdır

Risale-i Nur'dan
15 Nisan 2018, Pazar

DÖRDÜNCÜ KELİME

Bütün hayatımda, hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeden kat’î bildiğim ve tahkikatların bana ver- diği netice şudur ki:

Muhabbete en lâyık şey muhabbettir ve husûmete en lâyık sıfat husûmettir. Yani hayat-ı içtimaiye-i be- şeriyeyi temin eden ve saadete sevk eden muhabbet ve sevmek sıfatı, en ziyade sevilmeye ve muhabbete lâyıktır. Ve hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeyi zîr ü zeber eden düşmanlık ve adavet, her şeyden ziyade nefrete ve adavete ve ondan çekilmeye müstehak ve çirkin ve muzır bir sıfattır. Bu hakikat Risale-i Nur’un Yirmi İkinci Mektubunda izahıyla beyan edildiğinden, burada kısa bir işaret ediyoruz. Şöyle ki:

Husûmet ve adavetin vakti bitti. İki harb-i umumî, adavetin ne kadar fena ve tahrip edici ve dehşetli zulüm olduğunu gösterdi. İçinde hiçbir fayda olmadığı tezahür etti. Öyle ise düşmanlarımızın seyyiatı, tecavüz olmamak şartıyla, adavetinizi celbetmesin. Cehennem ve azab-ı İlâhî kâfidir onlara.

Bazen insanın gururu ve nefisperestliği, şuursuz olarak ehl-i imana karşı haksız olarak adavet eder, kendini haklı zanneder. Hâlbuki bu husûmet ve adavetle, ehl-i imana karşı muhabbete vesile olan iman, İslâmiyet ve cinsiyet gibi kuvvetli esbabı istihfaf etmektir, kıymetlerini tenzil etmektir. Adavetin ehemmiyetsiz esbablarını, muhabbetin dağ gibi sebeplerine tercih etmek gibi bir divaneliktir.

Madem muhabbet adavete zıttır, ziya ve zulmet gibi hakikî içtima edemezler; hangisinin esbabı galip ise, o hakikatiyle kalpte bulunacak, onun zıddı hakikatiyle olmayacak. Meselâ, muhabbet hakikatiyle bulunsa, o vakit adavet şefkate, acımaya inkılâb eder. Ehl-i imana karşı vaziyet budur. Yahut, adavet hakikatiyle kalpte bulunsa, o vakit muhabbet mümâşat ve karışmamak, zahiren dost olmak suretine döner. Bu ise, tecavüz etmeyen ehl-i dalâlete karşı olabilir. 

Evet, muhabbetin sebepleri, iman, İslâmiyet, cinsiyet ve insaniyet gibi nuranî, kuvvetli zincirler ve manevî kal’alardır. Adavetin sebepleri, ehl-i imana karşı küçük taşlar gibi bir kısım hususî sebeplerdir. Öyle ise bir Müslümana hakikî adavet eden, o dağ gibi muhabbet esbablarını istihfaf etmek hükmünde büyük bir hatadır.

Elhâsıl: Muhabbet, uhuvvet, sevmek, İslâmiyet’in mizacıdır, rabıtasıdır. Ehl-i adavet, mizacı bozulmuş bir çocuğa benziyor ki ağlamak ister, bir şey arıyor ki onunla ağlasın. Sinek kanadı kadar ehemmiyetsiz bir şey, ağlamasına bahane olur. Hem insafsız, bedbin bir adama benzer ki sû-i zan mümkün oldukça hüsn-ü zan etmez, bir seyyie ile on haseneyi örter. 

Bu ise seciye-i İslâmiye olan insaf ve hüsn-ü zan bunu reddeder.

Eski Said Dönemi 

Eserleri - Hutbe-i Şamiye, s. 252-253

***

Medrese-i Yusufiye Mektupları

Hayatıma bir sinema şeridi gibi göz gezdirelim

Başbakanlığa, Adliye Bakanlığına, Dâhiliye Bakanlığına (HAŞİYE)

Hürriyet ilânını, Birinci Harb-i Umumîyi, mütareke zamanlarını, Millî Hükûmetin ilk teşekkülünü ve cumhuriyet zamanını birden derk eden bütün hükûmet ricali, beni pek iyi tanırlar. 

Bununla beraber, müsaadenizle hayatıma bir sinema şeridi gibi sizinle beraber göz gezdirelim:

Bitlis vilâyetine tâbi Nurs Köyü’nde doğan ben, talebe hayatımda, rastgelen âlimlerle mücadele ederek, ilmî münakaşalarla karşıma çıkanları inayet-i İlâhiye ile mağlûp ede ede İstanbul’a kadar geldim. İstanbul’da, bu afetli şöhret içinde mücadele ederek, nihayet rakiplerimin ifsadatıyla merhum Sultan Hamid’in emriyle tımarhaneye kadar sürüklendim. Hürriyet ilânıyla ve Otuz Bir Mart Vak’asındaki hizmetlerimle İttihad ve Terakki hükûmetinin nazar-ı dikkatini celb ettim. Camiü’l-Ezher gibi, Medresetüzzehra namında bir İslâm Üniversitesi’nin Van’da açılması teklifi ile karşılaştım; hatta temelini attım. Birinci Harbin patlamasıyla, talebelerimi başıma toplayarak, gönüllü alay kumandanı olarak harbe iştirak ettim. Kafkas Cephesi’nde, Bitlis’te esir düştüm. Esaretten kurtularak İstanbul’a geldim. Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiyeye aza oldum. Mütareke zamanında, istilâ kuvvetlerine karşı bütün mevcudiyetimle İstanbul’da çalıştım. Millî hükûmetin galibiyeti üzerine, yaptığım hizmetler Ankara hükûmetince takdir edilerek Van’da üniversite açmak teklifi tekrarlandı.

Buraya kadar geçen hayatım bir vatanperverlik hali idi. Siyaset yoluyla dine hizmet hissini taşıyordum. Fakat bu andan itibaren dünyadan tamamen yüz çevirdim ve kendi ıstılahıma göre Eski Said’i gömdüm. Büsbütün ahiret ehli Yeni Said olarak dünyadan elimi çektim. Tam bir inziva ile, bir zaman, İstanbul’un Yûşa Tepesine çekildim. Daha sonra doğduğum yer olan Bitlis ve Van tarafına giderek mağaralara kapandım. Ruhî ve vicdanî hazzımla baş başa kaldım. “Eûzü billâhi mine’ş-şeytâni ve’s-siyâseti”, yani “Şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınırım” düsturuyla kendi ruhî âlemime daldım. Ve Kur’ân-ı Azîmüşşan’ın tetkik ve mütalâasıyla vakit geçirerek Yeni Said olarak yaşamaya başladım. Fakat kaderin cilveleri, beni menfî olarak muhtelif yerlerde bulundurdu. Bu esnada Kur’ân-ı Kerîm’in feyzinden kalbime do- ğan füyuzatı yanımdaki kimselere yazdırarak birtakım risaleler vücuda geldi. Bu risalelerin he- yet-i mecmuasına, Risale-i Nur ismini verdim.

* HÂŞİYE: Bu yazı, Afyon hapsinde mevkuf iken Hazret-i Üstadımızın izniyle avukatları tarafından kaleme alınarak, mezkûr makamata gönderilmiştir.

[DEVAMI VAR]

Şuâlar, On Dördüncü Şuâ, s. 520-21

Okunma Sayısı: 2854
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı