"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Musîbeti rıza ve tevekkülle karşılamalı

Risale-i Nur'dan
24 Ekim 2018, Çarşamba
(Dünden devam)

İkinci Mesele: Maddî musîbetleri büyük gördükçe büyür, küçük gördükçe küçülür. Meselâ, gecelerde insanın gözüne bir hayal ilişir. Ona ehemmiyet verdikçe şişer, ehemmiyet verilmezse kaybolur. Hücum eden arılara iliştikçe fazla tehacüm göstermeleri, lâkayt kaldıkça dağılmaları gibi, maddî musîbetlere de büyük nazarıyla, ehemmiyetle baktıkça büyür. 

Merak vasıtasıyla o musîbet cesetten geçerek kalpte de kökleşir, bir manevî musîbeti dahi netice verir, ona istinad eder, devam eder. Ne vakit o merakı, kazaya rıza ve tevekkül vasıtasıyla izale etse, bir ağacın kökü kesilmesi gibi, maddî musîbet hafifleşe hafifleşe, kökü kesilmiş ağaç gibi kurur, gider. 

Bu hakikati ifade için bir vakit böyle demiştim: 

Bırak ey bîçare feryadı belâdan, kıl tevekkül!

Zira feryad, belâ ender, hata ender belâdır bil.

Eğer belâ vereni buldunsa, safâ ender, atâ ender belâdır bil.

Eğer bulmazsan, bütün dünya cefa ender, fenâ ender belâdır bil.

Cihan dolu belâ başında varken, ne bağırırsın küçük bir belâdan? Gel, tevekkül kıl.

Tevekkül ile belâ yüzünde gül, tâ o da gülsün. O güldükçe küçülür, eder tebeddül.

Nasıl ki mübarezede müthiş bir hasma karşı gülmekle, adavet musâlahaya, husûmet şakaya döner, adavet küçülür mahvolur; tevekkül ile musîbete karşı çıkmak dahi öyledir.

Üçüncü Mesele: Her zamanın bir hükmü var. Şu gaflet zamanında musîbet şeklini değiştirmiş. Bazı zamanda ve bazı eşhasta belâ, belâ değil, belki bir lütf-u İlâhîdir. 

Ben şu zamandaki hastalıklı sair musîbetzedeleri –fakat musîbet dine dokunmamak şartıyla– bahtiyar gördüğümden, hastalık ve musîbet aleyhtarı bulunmak husûsunda bana bir fikir vermiyor. Ve bana, onlara acımak hissini îrâs etmiyor. 

Çünkü hangi bir genç hasta yanıma gelmiş ise, görüyorum, emsallerine nisbeten bir derece vazife-i diniyeye ve ahirete karşı merbutiyeti var. Ondan anlıyorum ki öyleler hakkında o nevi hastalıklar musîbet değil, bir nevi nimet-i İlâhiyedir. Çünkü çendan o hastalık onun dünyevî, fânî, kısacık hayatına bir zahmet îrâs ediyor, fakat onun ebedî hayatına faydası dokunuyor. Bir nevi ibadet hükmüne geçiyor. Eğer sıhhat bulsa, gençlik sarhoşluğuyla ve zamanın sefahetiyle, elbette hastalık hâletini muhafaza edemeyecek, belki sefahete atılacak.

Lem’alar, İkinci Lem’a, s. 26-27

LÛ­GAT­ÇE:

adavet: Düşmanlık.

atâ ender: Lütuf içinde, bağış içinde.

belâ ender: Belâ, sıkıntı içinde.

cefa ender: Eziyet, sıkıntı içinde.

çendan: Gerçi; her ne kadar.

eşhas: Şahıslar.

fenâ ender: Fenâ, yokluk içinde.

hata ender: Hata içinde.

îrâs etme: Verme, sebep olma.

istinad etme: Dayanma.

izale etme: Giderme.

kaza: Olacağı Allah tarafından bilinen ve takdir edilenlerin zamanı gelince meydana gelmesi.

merbutiyet: Bağlılık.

musâlaha: Barışma, uzlaşma.

mübareze: Kavga, dövüşme.

safa ender: Safa içinde, gönül rahatlığı içinde.

sefahet: Dinen yasak olan zevk ve eğlenceye düşkünlük.

tebeddül: Başkalaşma, değişme.

tehacüm: Hücum etme, saldırma.

tevekkül: Allah’a dayanma ve güvenme.

vazife-i diniye: Dinî görev, sorumluluk. 

Okunma Sayısı: 2672
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı