"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Müslümanlar dine sarıldıkça ilerledi

Risale-i Nur'dan
22 Kasım 2018, Perşembe
Tarih şahittir ki ehl-i İslâm ne vakit dinine tam temessük etmişse o zamana nisbeten terakkî etmiş, ne vakit salâbeti terk etmişse tedennî etmiş. Hıristiyanlık ise bilâkistir.

Üçüncü İşaret

Ehl-i bid’a diyorlar ki: “Bu taassub-u dinî bizi geri bıraktı. Bu asırda yaşamak, taassubu bırakmakla olur. Avrupa taassubu bıraktıktan sonra terakkî etti.”

Elcevap: Yanlışsınız ve aldanmışsınız veya aldatıyorsunuz. Çünkü Avrupa, dinine mutaassıptır. Hatta bir adi Bulgar’a veya bir nefer-i İngiliz’e veya bir serseri Fransız’a “Sarık sar, sarmazsan hapse atılacaksın” denilse, taassupları muktezasınca diyecek: “Hapse değil, öldürseniz bile dinime ve milliyetime bu hakareti yapmayacağım.”

Hem tarih şahittir ki ehl-i İslâm ne vakit dinine tam temessük etmişse o zamana nisbeten terakkî etmiş, ne vakit salâbeti terk etmişse tedennî etmiş. Hıristiyanlık ise bilâkistir. Bu da mühim bir fark-ı esasîden neş’et etmiş.

Hem İslâmiyet sair dinlere kıyas edilmez. Bir Müslüman İslâmiyetten çıksa ve dinini terk etse, daha hiçbir peygamberi kabul edemez. Belki Cenâb-ı Hakk’ı dahi ikrar edemez ve belki hiçbir mukaddes şeyi tanımaz; belki kendinde kemâlâta medar olacak bir vicdan bulunmaz, tefessüh eder. Onun için İslâmiyet nazarında harbî kâfirin hakk-ı hayatı var. Hariçte olsa, musalâha etse; dahilde olsa, cizye verse İslâmiyetçe hayatı mahfuzdur. Fakat mürtedin hakk-ı hayatı yoktur. Çünkü vicdanı tefessüh eder, hayat-ı içtimaiyeye bir zehir hükmüne geçer. Halbuki Hıristiyanın bir dinsizi, yine hayat-ı içtimaîyeye nâfi’ bir vaziyette kalabilir. Bazı mukaddesatı kabul eder ve bazı peygamberlere inanabilir ve Cenâb-ı Hakk’ı bir cihette tasdik edebilir.

Acaba bu ehl-i bid’a ve doğrusu ehl-i ilhad, bu dinsizlikte hangi menfaati buluyorlar? Eğer idare ve asayişi düşünüyorlarsa, Allah’ı bilmeyen dinsiz on serserinin idaresi ve şerlerini def’ etmesi, bin ehl-i diyanetin idaresinden daha müşküldür. Eğer terakkîyi düşünüyorlarsa, öyle dinsizler idare-i hükûmete muzır oldukları gibi terakkîye dahi mânidirler; terakkî ve ticaretin esası olan emniyet ve asayişi kırıyorlar. Doğrusu onlar meslekçe tahribatçıdırlar. Dünyada en büyük ahmak odur ki böyle dinsiz serserilerden terakkî ve saadet-i hayatiyeyi beklesin.

Böyle ahmaklardan mühim bir mevkii işgal eden birisi demiş ki: “Biz Allah Allah diye diye geri kaldık, Avrupa top tüfek diye diye ileri gitti.”

”Cevabü ahmakı’s-sükût” [Ahmak olana en güzel cevap susmaktır.] kaidesince, böylelere karşı cevap sükûttur. Fakat bazı ahmakların arkasında bedbaht âkıllar bulunduğundan deriz ki:

Ey bîçareler! Bu dünya bir misafirhanedir. Her günde otuz bin şahit, cenazeleriyle “el-mevtü hakkun” hükmünü imza ediyorlar ve o dâvâya şehadet ediyorlar. Ölümü öldürebilir misiniz? Bu şahitleri tekzip edebilir misiniz? Madem edemiyorsunuz, mevt “Allah Allah” dedirtir. Sekeratta “Allah Allah” yerine hangi topunuz, hangi tüfeğiniz zulümat-ı ebedîyi o sekerattakinin önünde ışıklandırır, ye’s-i mutlakını ümid-i mutlaka çevirebilir?

Madem ölüm var, kabre girilecek, bu hayat gidiyor, bâkî bir hayat geliyor; bir defa “top tüfek” denilse, bin defa “Allah Allah” demek lâzım gelir. Hem Allah yolunda olsa, tüfek de “Allah” der, top da “Allahü ekber” diye bağırır, “Allah” ile iftar eder, imsak eder.

Mektubat, 29. Mektub, s. 515

Lûgatçe:

adi: Sıradan.

cizye: İslâm devletinde Müslüman olmayanlardan alınan vergi.

ehl-i bid’a: Dine aykırı âdet ve davranışlar uydurup dini bozmaya çalışanlar.

ehl-i ilhad: İmansızlar, dinsizler; İslamdan yüz çevirenler.

el-mevtü hakkun: Ölüm gerçektir.

harbî kâfir: Açıktan kâfir olduğu bilinen; kendisiyle savaş halinde olunan kâfir.

mevt: Ölüm.

musalâha etmek: Karşılıklı anlaşmak, barış yapmak.

mutaassıp: Bir fikre aşırı bağlı olan, tutucu.

mürted: Dinden dönen, İslâm’dan çıkan.

nâfi’: Faydalı.

salâbet: Dinin emirlerini korumada ve uygulamada ciddiyet, sağlamlık, metanet.

sekerat: Ölüm sarhoşluğu, ölüm anı.

taassup: Aşırı taraftarlık, şiddetli bağlılık.

taassub-u dinî: Dine sıkı bağlılık.

tedennî etmek: Gerilemek.

tefessüh etmek: Bozulmak, çürümek.

temessük etmek: Sarılmak, sıkıca tutunmak.

terakkî: Yükselme, ilerleme.

ye’s-i mutlak: Tam ümitsizlik.

zulümat-ı ebedî: Daimî karanlık.

Okunma Sayısı: 3760
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı