"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Müslümanlar İslâma sarıldıkça ilerledi

Risale-i Nur'dan
10 Eylül 2018, Pazartesi
(Dünden devam)

Birinci Kelime: El-emel. Yani rahmet-i İlâhiyeden kuvvetli ümit beslemek.

Evet, ben kendi hesabıma aldığım dersime binaen, ey İslâm cemaati, müjde veriyorum ki şimdiki âlem-i İslâm’ın saadet-i dünyeviyesi, bahusus Osmanlıların saadeti ve bilhassa İslâm’ın terakkîsi, onların intibahıyla olan Arab’ın saadetinin fecr-i sadıkının emareleri inkişafa başlıyor. Ve saadet güneşinin de çıkması yakınlaşmış. Yeisin burnunun rağmına olarak (HAŞİYE) ben dünyaya işittirecek derecede kanaat-i kat’iyemle derim:

İstikbal yalnız ve yalnız İslâmiyet’in olacak. Ve hâkim, hakaik-ı Kur’âniye ve imaniye olacak. Öyle ise, şimdiki kader-i İlâhî ve kısmetimize razı olmalıyız ki, bize parlak bir istikbal, ecnebîlere müşevveş bir mazi düşmüş. Bu dâvâma çok bürhanlardan ders almışım. Şimdi o bürhanlardan mukaddematlı bir buçuk bürhanı zikredeceğim. 

O bürhanın mukaddematına başlıyoruz:

İşte, İslâmiyet’in hakaikı hem manen hem maddeten terakkî etmeye kabil ve mükemmel bir istidadı var.

Birinci Cihet olan manen terakkî ise:

Biliniz: Hakikî vukuatı kaydeden tarih, hakikate en doğru şahittir. İşte tarih bize gösteriyor. Hatta Rus’u mağlûp eden Japon Başkumandanının İslâmiyet’in hakkaniyetine şehadeti de şudur ki:

Hakikat-i İslâmiyet’in kuvveti nisbetinde, Müslümanlar o kuvvete göre hareket etmeleri derecesinde ehl-i İslâm temeddün edip terakkî ettiğini tarih gösteriyor. Ve ehl-i İslâm’ın hakikat-i İslâmiyede zaafiyeti derecesinde tevahhuş ettiklerini, vahşete ve tedenniye düştüklerini ve herc ü merc içinde belâlara, mağlûbiyetlere düştüklerini tarih gösteriyor. Sair dinler ise bilakistir. Yani, salâbet ve taassuplarının zaafiyeti nisbetinde temeddün ve terakkî ettikleri gibi, dinlerine salâbet ve taassuplarının kuvveti derecesinde de tedenni ve ihtilâllere maruz kaldıklarını tarih gösteriyor. Şimdiye kadar zaman böyle geçmiş.

HÂŞİYE: Eski Said, hiss-i kable’l-vuku ile 1371’de, başta Arap devletleri, âlem-i İslâm’ın ecnebî esaretinden ve istibdadından kurtulup İslâmî devletler teşkil edeceklerini kırk beş sene evvel haber vermiş. İki harb-i umumî ve 30-40 sene istibdad-ı mutlakı düşünmemiş. Bin üç yüz yetmişte olan vaziyeti bin üç yüz yirmi yedide olacak gibi müjde vermiş; tehirinin sebebini nazara almamış.

Eski Said Dönemi Eserleri, Hutbe-i Şamiye, s. 238

LÛ­GAT­ÇE:

emare: Alâmet, belirti, işaret.

fecr-i sadık: Gerçek aydınlık, sabaha karşı doğu ufkunda yayılmaya başlayan beyaz aydınlık.

hakaik-ı Kur’âniye ve imaniye: İman ve Kur’ân hakikatleri.

herc ü merc: Altüst oluş, karmakarışıklık; kargaşalık.

hiss-i kable’l-vuku: Bir şeyi olmadan önce hissetmek; önsezi.

inkişaf: Açılma, ortaya çıkma, görülme.

intibah: Uyanma, uyanış.

müşevveş: Karışık, karmakarışık, düzensiz.

saadet-i dünyeviye: Dünya saadeti, mutluluğu.

tedenni: Gerileme, alçalma.

temeddün: Medenîleşme.

terakkî: İlerleme, yükselme, gelişme.

tevahhuş etmek: Vahşete düşmek, vahşîleşmek.

yeis: Ümitsizlik.

Okunma Sayısı: 1839
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı