"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Müteşabih hadislerin manasını herkes bilemez

Risale-i Nur'dan
14 Ağustos 2017, Pazartesi
“Onun [Kıyametin] şartları gelmiştir.“ (Muhammed Sûresi: 18.) âyetinin bir nüktesi, bu zamanda akide-i avâm-ı mü’minîni vikaye ve şübehattan muhafaza için yazılmış.

Âhirzamanda vukua gelecek hâdisata dair hadislerin bir kısmı, müteşabihat-ı Kur’âniye gibi derin manaları var. Muhkemat gibi tefsir edilmez ve herkes bilemez. Belki tefsir yerinde tevil ederler. “Onun tevilini Allah’tan başkası bilemez. İlimde derinlik ve istikamet sahibi olanlar ise…”  (Âl-i İmran Sûresi: 7.) sırrıyla, vukuundan sonra tevilleri anlaşılır ve murad ne olduğu bilinir ki; ilimde râsih olanlar, “Biz buna inandık. Hepsi Rabbimizin katından indirilmiştir.” (Âl-i İmran Sûresi: 7.) deyip o gizli hakikatleri izhar ederler.

Bu Beşinci Şuâ’ın bir “Mukaddime”si ve “Yirmi Üç Mesele”si vardır.

Mukaddime “Beş Nokta”dır.

Birinci Nokta

İman ve teklif, ihtiyâr dairesinde bir imtihan, bir tecrübe, bir müsabaka olduğundan, perdeli ve derin ve tetkik ve tecrübeye muhtaç olan nazarî meseleleri elbette bedihî olmaz ve herkes ister istemez tasdik edecek derecede zarurî olmaz. Tâ ki, Ebu Bekir’ler a’lâ-yı illiyyîne çıksınlar ve Ebu Cehil’ler esfel-i safilîne düşsünler. İhtiyâr kalmazsa, teklif olamaz. Ve bu sır ve hikmet içindir ki, mu’cizeler seyrek ve nadir verilir.

Hem dâr-ı teklifte gözle görülecek olan alâmet-i kıyamet ve eşrat-ı saat, bir kısım müteşabihat-ı Kur’âniye gibi, kapalı ve tevilli oluyor. Yalnız, güneşin mağribden çıkması, bedahet derecesinde herkesi tasdike mecbur ettiğinden, tevbe kapısı kapanır, daha tevbe ve iman makbul olmaz. Çünkü Ebu Bekir’ler, Ebu Cehil’ler ile tasdikte beraber olurlar. Hatta Hazret-i İsa Aleyhisselâmın nüzulü dahi ve kendisi İsa Aleyhisselâm olduğu, nur-u imanın dikkatiyle bilinir; herkes bilemez. Hatta Deccal ve Süfyan gibi eşhas-ı müthişe, kendileri dahi kendilerini bilmiyorlar.

Şuâlar, Beşinci Şuâ, s. 609

LÛ­GAT­ÇE:

akide-i avâm-ı mü’minîn: Mü’minlerden ilmi az olanların inançları.

eşrat-ı saat: Kıyâmet alâmetleri.

muhkemat: Dinin anlamı kesin ve açık olan hükümleri.

müteşabih: Manası açık ve kesin olmayan, tefsir ve tevile ihtiyaç gösteren.

râsih: İlim ve fende, özellikle din ilimlerinde çok geniş ve sağlam bilgisi olan, otorite sayılan.

şübehat: Şüpheler.

tevil: Bilinen anlamından başka bir anlam verme, başka bir mana ile yorumlama.

vikaye: Koruma, gözetme. 

***

Risale-i Nur’dan Cezaevi Mektupları

İman, hapis zahmetini rahmete çeviriyor 

 

(Dünden devam)

Ben de bu hakikatli ihtardan kemal-i ferah ve şükür ile, bu yeni medrese-i Yusufiyede durmaya, hatta aleyhimde olanlara yardım etmek için, kendime mucib-i ceza, zararsız bir suç yapmaya karar verdim. Hem, benim gibi yetmiş beş yaşında ve alâkasız ve dünyada sevdiği dostlarından, yetmişten ancak hayatta beşi kalmış ve onun vazife-i Nuriyesini görecek yetmiş bin Nur nüshaları bâkî kalıp serbest geziyorlar. Ve bir dile bedel binler dille hizmet-i imaniyeyi yapacak kardeşleri, vârisleri bulunan benim gibi bir adama, kabir bu hapisten yüz derece ziyade hayırlıdır. Ve bu hapis dahi, haricinde hürriyetsiz tahakkümler altındaki serbestiyetten yüz derece daha rahat, daha faydalıdır. Çünkü, haricinde, tek başıyla yüzer alâkadar memurların tahakkümlerini çekmeye mukabil, hapiste yüzer mahpuslarla beraber, yalnız müdür ve başgardiyan gibi bir iki zatın, maslahata binaen hafif tahakkümlerini çekmeye mecbur olur. Ona mukabil, hapiste çok dostlardan kardeşâne taltifler, teselliler görür. Hem, İslâmiyet şefkati ve insaniyet fıtratı bu vaziyette ihtiyarlara merhamete gelmesi, hapis zahmetini rahmete çeviriyor diye, hapse razı oldum.

Bu üçüncü mahkemeye geldiğim sırada, zaafiyet ve ihtiyarlık ve rahatsızlıktan ayakta durmaya sıkıldığımdan, mahkeme kapısının haricinde, bir iskemlede oturdum. Birden bir hâkim geldi, hiddet etti, “Neden ayakta beklemiyor?” ihanetkârâne dedi. Ben de ihtiyarlık cihetinden bu merhametsizliğe kızdım. Birden baktım, pek çok Müslümanlar, kemal-i şefkat ve uhuvvetle, merhametkârâne bakıp etrafımızda toplanmışlar, dağıtılmıyorlar. Birden iki hakikat ihtar edildi: 

(Devamı var)

Lem’alar, 26. Lem’a, On Beşinci Rica, s. 393

Okunma Sayısı: 2044
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı