"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ölümün, hayattan ziyade bir istediği var

Risale-i Nur'dan
26 Kasım 2017, Pazar
Denizli Mahkemesi Müdafaalarından:

Ben ve bana yakın ve benimle görüşen dostlarımı işhâd ve kasemle temin ederim ki, bu on seneden ziyadedir ki, iki reisten ve bir mebustan ve Kastamonu valisinden başka, hükûmetin erkânını, vükelâsını, kumandanları, memurları, mebusları, kimler olduğunu kat’iyen bilmiyorum ve bilmeyi de merak etmemişim. Acaba hiç imkânı var mı ki; bir adam mübareze ettiği adamları tanımasın ve bilmeyi merak etmesin? Dost mu, düşman mı karşısındakini tanımasına ehemmiyet vermesin? Bu hallerden anlaşılıyor ki, bi’l-iltizam, her halde beni mahkûm etmek için gayet asılsız bahaneleri icad ederler.

Madem keyfiyet böyledir; ben de buranın mahkemesine değil, belki o insafsızlara derim: Ben, sizin bana vereceğiniz en ağır cezanıza da beş para vermem ve hiç ehemmiyeti yok. Çünkü, ben, kabir kapısında, yetmiş yaşındayım. Böyle mazlûm ve masum bir-iki sene hayatı şehadet mertebesiyle değiştirmek, benim için büyük saadettir. Risale-i Nur’un binler hüccetleriyle kat’î imanım var ki, ölüm bizim için bir terhis tezkeresidir. Eğer idam da olsa, bizim için bir saat zahmet, ebedî bir saadetin ve rahmetin anahtarı olur. Fakat, siz ey zındıka hesabına adliyeyi şaşırtan ve hükûmeti bizimle sebepsiz meşgul eden insafsızlar! Kat’î biliniz ve titreyiniz ki; siz idam-ı ebedî ile ve ebedî haps-i münferid ile mahkûm oluyorsunuz. İntikamımız sizden pek çok ve muzaaf bir surette alınıyor görüyoruz; hatta size acıyoruz. Evet, bu şehri yüz defa mezaristana boşaltan ölüm hakikati elbette hayattan ziyade bir istediği var. Ve onun idamından kurtulmak çaresi, insanların her meselesinin fevkinde en büyük ve en ehemmiyetli ve en lüzumlu bir ihtiyac-ı zarurî ve kat’îsidir. Acaba, bu çareyi kendine bulan Risale-i Nur Şakirdlerini ve o çareyi binler hüccetler ile bulduran Risale-i Nur’u adi bahaneler ile ittiham edenler, ne kadar kendileri hakikat ve adalet nazarında müttehem oluyor, divaneler de anlar.

B. S. N. Tarihçe-i Hayatı, Denizli Hayatı, s. 420

LÛ­GAT­ÇE:

haps-i münferid: Tek başına hapis.

işhâd: Şahit gösterme.

vükelâ: Vekiller, bakanlar.

zındıka: Dinsizlik.

***

Risale-i Nur’dan Cezaevi Mektupları

İnsan, kâinatın merkezi ve zîşuur meyvesi

(Dünden devam)

Şimdi, ism-i Adl’in cilve-i a’zamı arkasından, Birinci Nüktede izah edildiği gibi, ism-i Kuddüs’ün cilve-i a’zamına bak ki, kâinatın bütün mevcudatını öyle temiz, pak, safî, güzel, süslü, berrak yapar gösterir ki, bütün kâinata ve bütün mevcudata Cemîl-i Mutlak’ın hadsiz derecede cemal-i zatîsine lâyık ve nihayetsiz güzel olan Esma-i Hüsnasına münasip olacak güzel âyineler şeklini vermiştir.

Elhâsıl, İsm-i A’zam’ın bu altı ismi ve altı nuru, kâinatı ve mevcudatı ayrı ayrı güzel renklerde, çeşit çeşit nakışlarda, başka başka ziynetlerde bulunan yaldızlı perdeler içinde mevcudatı sarmıştır.

Beşinci Şuâ’nın İkinci Meselesi: Kâinata tecellî eden kayyumiyetin cilvesi vahidiyet ve celâl noktasında olduğu gibi, kâinatın merkezi ve medarı ve zîşuur meyvesi olan insanda dahi, kayyumiyetin cilvesi, ehadiyet ve cemal noktasında tezahürü var. Yani, nasıl ki kâinat sırr-ı kayyumiyetle kaimdir; öyle de, ism-i Kayyum’un mazhar-ı ekmeli olan insan ile, bir cihette kâinat kıyam bulur. Yani, kâinatın ekser hikmetleri, maslahatları, gayeleri insana baktığı için, güya insandaki cilve-i kayyumiyet, kâinata bir direktir.

Evet, Zat-ı Hayy-ı Kayyum, bu kâinatta insanı irade etmiş ve kâinatı onun için yaratmış denilebilir. Çünkü insan, camiiyet-i tamme ile bütün esma-i İlâhiyeyi anlar, zevk eder. Hususan rızıktaki zevk cihetiyle pek çok Esma-i Hüsnayı anlar. Halbuki melâikeler onları o zevkle bilemezler.

(Devamı var)

Lem’alar, Otuzuncu Lem’a (Eskişehir Hapishanesi’nin Bir Meyvesi), Altıncı Nükte, s. 655

LÛ­GAT­ÇE:

camiiyet-i tamme: Tam anlamıyla toplayabilme, farklı nitelikleri kendinde bulundurma.

cilve-i a’zam: en büyük görüntü, tecellî.

ism-i Adl: Cenâb-ı Hakk’ın adaletle hükmetme manasındaki Adl ismi.

kayyumiyet: Hiçbir şeye muhtaç olmadan sürekli var olan ve yarattıklarını varlık âleminde tutan manasında Allah’ın bir sıfatı.

zîşuur: Şuur sahibi.

Okunma Sayısı: 2654
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı