Ramazan-ı Şerifin orucu, doğrudan doğruya nefsin mevhum rububiyetini kırmak ve aczini göstermekle ubudiyetini bildirmek cihetindeki hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:
Nefis, Rabbisini tanımak istemiyor; firavunâne, kendi rububiyet istiyor. Ne kadar azaplar çektirilse o damar onda kalır. Fakat açlıkla o damarı kırılır. İşte Ramazan-ı Şerifteki oruç, doğrudan doğruya nefsin firavunluk cephesine darbe vurur kırar; aczini, zaafını, fakrını gösterir, abd olduğunu bildirir.
Hadisin rivayetlerinde vardır ki:
Cenâb-ı Hak nefse demiş ki: “Ben neyim, sen nesin?”
Nefis demiş: “Ben benim, sen sensin!”
Azap vermiş, Cehenneme atmış, yine sormuş. Yine demiş: “Ene ene, ente ente!” Hangi nevi azabı vermiş, enaniyetten vazgeçmemiş.
Sonra açlık ile azap vermiş, yani aç bırakmış. Yine sormuş: “Men ene vemâ ente?”
Nefis demiş: “Ente Rabbiye’r-Rahîm ve ene abdüke’l-aciz” Yani “Sen benim Rabb-i Rahîm’imsin; ben senin âciz bir abdinim.”
“Allah’ım! Efendimiz Muhammed’e ve onun Âl ve Ashabına, Ramazan ayında okunan Kur’ân harflerinin sevabı adedince, Senin rızanın vasıtası, onun üzerimizdeki hakkının ifası olacak salât ve selâm eyle. Âmin.” [Arapça ibarenin meali]
Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektub, İkinci Kısım, s. 477
LÛGATÇE:
abd: Kul.
enaniyet: Benlik, kendini beğenmişlik.
Ene ene: Ben benim.
ente ente: Sen sensin.
fakr: Allah’a karşı fakirlik, hiçbir şeyin gerçek sahibi olmamak.
firavunâne: Firavunluk edercesine.
men ene vemâ ente: Ben kimim, sen nesin.
mevhum: Vehmî, gerçekte olmadığı halde varmış gibi kabul edilen.
rububiyet: Rablık, ilahlık.
ubudiyet: Kulluk.