Oruç hayat-ı içtimaiye-i insaniyeye baktığı cihetle çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:
İnsanlar maişet cihetinde muhtelif bir surette halk edilmişler. Cenâb-ı Hak o ihtilâfa binaen zenginleri fukaraların muavenetine dâvet ediyor. Halbuki zenginler fukaranın acınacak acı hallerini ve açlıklarını, oruçtaki açlıkla tam hissedebilirler. Eğer oruç olmazsa nefisperest çok zenginler bulunabilir ki açlık ve fakirlik ne kadar elîm ve onlar şefkate ne kadar muhtaç olduğunu idrak edemez. Bu cihette insaniyetteki hemcinsine şefkat ise şükr-ü hakikînin bir esasıdır. Hangi ferd olursa olsun, kendinden bir cihette daha fakiri bulabilir; ona karşı şefkate mükelleftir. Eğer nefsine açlık çektirmek mecburiyeti olmazsa, şefkat vasıtasıyla muavenete mükellef olduğu ihsanı ve yardımı yapamaz; yapsa da tam olamaz. Çünkü hakikî o hâleti kendi nefsinde hissetmiyor.
Dördüncü Nükte
Ramazan-ı Şerifteki oruç, nefsin terbiyesine baktığı cihetindeki çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:
Nefis, kendini hür ve serbest ister ve öyle telâkki eder. Hatta mevhum bir rububiyet ve keyfemayeşa hareketi, fıtrî olarak arzu eder.
Hadsiz nimetlerle terbiye olunduğunu düşünmek istemiyor. Hususan dünyada servet ve iktidarı da varsa, gaflet dahi yardım etmiş ise bütün bütün gàsıbâne, hırsızcasına, nimet-i İlâhiyeyi hayvan gibi yutar.
İşte Ramazan-ı Şerifte, en zenginden en fakire kadar herkesin nefsi anlar ki kendisi malik değil, memlûktür; hür değil, abddir. Emir olunmazsa en adi ve en rahat şeyi de yapamaz, elini suya uzatamaz diye mevhum rububiyeti kırılır, ubudiyeti takınır, hakikî vazifesi olan şükre girer.
Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektub, İkinci Kısım, s. 472
LÛGATÇE:
abd: Kul, köle.
fıtrî: Yaratılıştan gelen.
gàsıbâne: Gasp edercesine, zorla el koyarcasına.
halk edilmek: Yaratılmak.
hayat-ı içtimaiye-i insaniye: İnsanın sosyal hayatı.
hemcins: Aynı cinsten olan.
fukara: Fakirler.
keyfemayeşa: Keyfine göre, canı nasıl isterse.
malik: Sahip.
maişet: Geçim.
memlûk: Sahip olunan, mülk.
mevhum: Vehmedilen, gerçekte olmadığı halde var zannedilen.
muavenet: Yardım.
nefisperest: Nefsini tapar derecede seven.
rububiyet: Rablık, terbiye edicilik.
şükr-ü hakikî: Hakikî, gerçek şükür.
ubudiyet: Kulluk.