"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Risale-i Nur’la mücadelede her desiseyi kullanıyorlar

Risale-i Nur'dan
16 Kasım 2014, Pazar
Dârü’l-Hikmet âzâsından Seyyid Sâdeddin Paşa dedi ki: “Kat’î bir vâsıta ile haber aldım; kökü ecnebîde ve kendisi burada bulunan bir zındıka komitesi senin bir eserini okumuş, demişler ki: ‘Bu eser sahibi dünyada kalsa, biz mesleğimizi, yani zındıkayı (dinsizliği) bu millete kabul ettiremeyeceğiz…’” İşte bu komite, otuz sene, belki kırk seneden beri hem tevessü’ etti [genişledi], hem benimle mücâdelede herbir desîseyi istimâl etti.

Azîz, sıddîk kardeşim ve bu fânî dünyada hamiyetli ve ciddî bir arkadaşım, 

Evvelâ, bütün dostlarım ve hemşehrilerimden, en ziyâde zâtınız ve bâzı Erzurumlu zâtların benim bu işkenceli ve mazlûmiyet hâletimde şefkatkârâne ciddî alâkadarlığınıza ve imdâdıma fikren koşmanıza cidden çok minnettarım ve âhir ömrüme kadar unutmayacağım. Size bin maşaallah ve bârekâllah derim. 

Sâniyen, mesleğime ve Risâle-i Nur’dan aldığım dersime bütün bütün muhâlif olarak ve on seneden beri fânî dünyanın geçici, ehemmiyetsiz hâdiselerine bakmamak olan bir düstur-u hayatıma da münâfi olarak, sırf senin hatırın ve merak ettiğin ve bu defaki uzun mektubun için, vaziyetime ve zâlimlerin işkencelerine âit birkaç maddeyi beyân edeceğim. 

Birincisi: Otuz sene evvel Dârü’l-Hikmette âza iken birgün arkadaşımızdan ve Dârü’l-Hikmet âzâsından Seyyid Sâdeddin Paşa dedi ki: “Katî bir vâsıta ile haber aldım; kökü ecnebîde ve kendisi burada bulunan bir zındıka komitesi senin bir eserini okumuş, demişler ki, ‘Bu eser sahibi dünyada kalsa, biz mesleğimizi, yani zındıkayı (dinsizliği) bu millete kabul ettiremeyeceğiz. Bunun vücudunu kaldırmalıyız’ diye, senin îdâmına hükmetmişler; kendini muhâfaza et.” Ben de, “Tevekkeltü Alellah, ecel birdir, tegayyür etmez” dedim.

İşte bu komite, otuz sene, belki kırk seneden beri hem tevessü’ etti, hem benimle mücâdelede herbir desîseyi istimâl etti. İki defa imhâ için hapse ve on bir defa da beni zehirlemeye çalışmışlar. En son dehşetli plânları, sâbık dahiliye vekilini ve Afyon’un sâbık vâlisini ve Emirdağ’ının sâbık kaymakam vekilini aleyhime sevk etmeleriyle, resmî hükûmetin nüfûzunu bütün şiddetiyle aleyhimde istimâl etmeleridir. Benim gibi zayıf, ihtiyar, merdumgiriz, fakir, garip, hizmete çok muhtaç bir bîçareye o üç resmî memurlar, aleyhimde öyle bir propaganda yapmış ve herkesteki korku o dereceye varmış ki, bir memur bana selâm etse, haber aldıkları vakit değiştirdikleri için, casusluktan başka hiçbir memur bana uğramadığını ve komşularımın da bâzıları korkularından hiç selâm etmediklerini gördüğüm halde, inâyet ve hıfz-ı İlâhî bana bir sabır ve tahammül verdi. Emsâlsiz bu işkence ve bu tazyik beni onlara dehâlete mecbur etmedi. 

..............................

Üçüncüsü: İki sene, iki mahkeme, ellerinde tetkik edilen bütün Risâle-i Nur eczâlarında kanunca bir vesîle bulamayıp, (Haşiye) bizi ve Risâle-i Nur’u berâet ettirdikten sonra, zındıka komitesi, münâfık bâzı memurları vesîle ederek, merkez-i hükûmette resmî bir plân çevirip, beni bütün bütün hilâf-ı kanun olarak bütün dostlarımdan ve talebelerimden tecrid ve sıhhat ve hayatım noktasında en fena bir yerde, beni nefyetmek nâmı altında, haps-i münferid ve tecrid-i mutlak mânâsında, beni Emirdağ’ına gönderdiler. Şimdi tahakkuk etmiş ki, iki maksatla bu muâmeleyi yapıyorlar.

Birisi, eskiden beri ihâneti kabul etmediğimden, beni o sûrette hiddete getirip, bir mesele çıkararak mahvıma yol açmaktı. Bundan bir şey çıkaramadıkları için, zehirlendirmek vâsıtasıyla mahvıma çalıştılar. Fakat, inâyet-i İlâhiye ile Nur şâkirtlerinin duâları, tiryak gibi, panzehir gibi ve sabır ve tahammülüm tam bir ilâç gibi o plânı akîm bıraktı. O maddî ve mânevî zehirin tehlikesini geçirdi. Gerçi hiçbir tarihte hiçbir hükûmette bu tarzda işkenceli zulümler kanun nâmına, hükûmet nâmına yapılmadığı halde, damarlarıma dokunduracak tarzda mütemâdiyen tarassudlarla, herkesi ürkütmekle beni hiddete getiriyordu. Fakat birden kalbime ihtar edildi ki; bu zâlimlere hiddet değil, acımalısın. Onların herbirisi, pek az bir zaman sonra, sana muvakkaten verdikleri azap yerinde bin derece fazla bâkî azaplara ve maddî ve mânevî cehennemlere mâruz kalacaklar. Senin intikamın, bin defa ziyade onlardan alınır. Ve bir kısmı-aklı varsa-dünyada da kaldıkça geberinceye kadar vicdan azabı ve îdâm-ı ebedî korkusuyla işkence çekecekler. Ben de onlara karşı hiddeti terk ettim, onlara acıdım, “Allah ıslah etsin” dedim. 
Hem, bu azap ve işkenceler pek büyük sevap kazandırmakla beraber, Risâle-i Nur şâkirtleri yerine ve onların bedeline benimle meşgul olup yalnız beni tâzib etmeleri, Nurculara büyük bir fâide ve selâmetlerine hizmet olması cihetinde de Cenâb-ı Hakk’a şükrediyorum. Ve müthiş sıkıntılarım içinde bir sevinç hissediyorum. 
Dördüncüsü: Senin mektubunda, benim istirahatimi ve eğer iktidârım olsa benim Şam ve Hicaz tarafına gitmeme dâir sizin hükûmet-i hâzıraya mürâcaat maddesi ise... 

Evvelâ: Biz îmânı kurtarmak ve Kur’ân’a hizmet için, Mekke’de olsam da buraya gelmek lâzımdı; çünkü, en ziyâde burada ihtiyaç var. Binler rûhum olsa, binler hastalıklara müptelâ olsam ve zahmetler çeksem, yine bu milletin îmânına ve saadetine hizmet için burada kalmaya-Kur’ân’dan aldığım dersle-karar verdim ve vermişiz. 
Sâniyen: Bana karşı hürmet yerine hakaret görmek noktasını, mektubunuzda, “Mısır’da, Amerika’da olsa idiniz, tarihlerde hürmetle yâd edilecektiniz” diye yazıyorsunuz. 

Azîz, dikkatli kardeşim, 

Biz, insanların hürmet ve ihtirâmından ve şahsımıza âit hüsn-ü zan ve ikram ve tahsinlerinden, mesleğimiz îtibâriyle cidden kaçıyoruz. Husûsan, acîb bir riyâkârlık olan şöhretperestlik ve câzibedar bir hodfüruşluk olan tarihlere şâşaalı geçmek ve insanlara iyi görünmek ise, Nurun bir esâsı ve mesleği olan ihlâsa zıddır ve münâfîdir. Onu arzulamak değil, bilâkis şahsımız îtibâriyle ondan ürküyoruz. Yalnız Kur’ân’ın feyzinden gelen ve i’câz-ı mânevîsinin lemeâtı olan ve hakîkatlerinin tefsiri bulunan ve tılsımlarını açan Risâle-i Nur’un revâcını ve herkesin ona ihtiyacını hissetmesini ve pek yüksek kıymetini herkes takdir etmesini ve onun pek zâhir mânevî kerâmâtını ve îman noktasında, zındıkanın bütün dinsizliklerini mağlûp ettiklerini ve edeceklerini bildirmek, göstermek istiyoruz ve onu rahmet-i İlahîyeden bekliyoruz. 

Şahsıma âit ehemmiyetsiz ve cüz’î bir maddeyi haşiye olarak beyan ediyorum: 

Mâdem Recep Bey ve Kara Kâzım, seninle dost ve zannımca Eski Said’le de münâsebetleri var; onlardan iyilik istemek değil, belki bana karşı, selefleri gibi mânâsız, lüzûmsuz tazyik ve zulme meydan vermesinler. Hakîkaten buranın maddî ve mânevî havasıyla imtizaç edemiyorum. Sıkıntılarım pek fazla. İkametgâhımı, hem dışarıdan, hem içeriden kilitliyorum. Her cihetle yalnızım; ve bir cihette de komşusuz, sıkıntılı bir odada, hasta bir halde hayatımı geçiriyorum. Bâzan bir günü, Denizli’de bir ay hapisten fazla beni sıkmış. Bu yirmi sene dehşetli zulüm ile hürriyetime ve serbestiyetime ilişmek artık yeter. Zâten iki sene mahkemelerin tetkikatıyla ve aleyhimdeki münâfıkların plânları akîm kalmasıyla katiyen tebeyyün etmiş ki; şahsımda ve Nurlarda bu vatan ve millete zarar tevehhüm etmekle daha kimseyi kandıramazlar. Ben de herkes gibi hürriyetime sahip olsam, belki tebdil-i hava için mutedil havası bulunan bu kazanın bâzı köylerine gitmeme müsaadekâr bir iş’âr olsa, münâsip olur. 
Size ve oradaki Nur dostlarıma çok selâm ve duâ ediyoruz. 

Said Nursî 

HAŞİYE: Ya hiçbir cihetle hiçbir kanun, hattâ onların bâzı keyfî kanunları bize ve Risâle-i Nur’a ilişmiyorlar; veyahut şimdiki bâzı kanunlar iliştiği halde, koca adliyeler ve üç büyük mahkemeler, istikbâlde gelecek şiddetli nefret ve lânetten çekinmek için, Nurun ve bizim mahkûmiyetimize cesâret edemeyip, ittifakla umûmumuzun berâetine ve bütün Risâle-i Nur’un iâdesine karar verdiler. Dağ gibi kuvvetli adliyeler çekindiği halde, muvakkat bir makam alan gaddar şahsiyetlerin bu zulmü yapmaları, elbette semâvâtı ve arzı kızdırıyor; daha hiddetime lüzûm kalmıyor.

Tarihçe-i Hayat, yeni tanzim, s. 776

Okunma Sayısı: 3171
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı