"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Şaban ve Ramazan’da kalbin hissesi ziyadedir

Risale-i Nur'dan
22 Nisan 2018, Pazar
Aziz, Sıddık Kardeşim ve Hizmet-i Kur’âniyede Pek Ciddî Bir Arkadaşım!

Bu defaki mektubunda, vaktim ve halim müsaade etmediği mühim bir meseleye dair cevap istiyorsun.

Kardeşim, bu sene elhamdülillâh, risaleleri yazanlar pek çoğalmış. İkinci tashih bana geliyor. Sabahtan akşama kadar sür’atli bir tarzda meşgul oluyorum, çok mühim işlerim de geri kalıyor. Ve bu vazifeyi daha azîm görüyorum. Hususan Şaban ve Ramazanda akıldan ziyade kalp hissedardır, ruh hareket eder. Şu mesele-i azîmeyi başka vakte talik edip, ne vakit Cenab-ı Hakkın rahmetinden kalbe sünuhat gelse, tedricen size yazılır. Şimdilik Üç Nükteyi (HÂŞİYE) beyan edeceğim.

Birinci Nükte

“Kur’ân-ı Hakîm’in esrarı bilinmiyor; müfessirler hakikatini anlamamışlar” diye beyan olunan fikrin iki yüzü var ve onu diyen iki taifedir:

Birincisi: Ehl-i hak ve ehl-i tetkiktir. Derler ki: “Kur’ân bitmez ve tükenmez bir hazinedir. Her asır, nusus ve muhkematını teslim ve kabul ile beraber, tetimmat kabîlinden, hakaik-ı hafiyesinden dahi hissesini alır, başkasının gizli kalmış hissesine ilişmez.”

Evet, zaman geçtikçe Kur’ân-ı Hakîm’in daha ziyade hakaikı inkişaf eder demektir. Yoksa –hâşâ ve kellâ– Selef-i Salihînin beyan ettikleri hakaik-ı zâhiriye-i Kur’âniyeye şüphe getirmek değil. Çünkü onlara iman lâzımdır. Onlar nastır, kat’îdir, esastırlar, temeldirler. Kur’ân, “[Kur’ân’ın lisanı] Apaçık Arapçadır. (Nahl Sûresi: 103; Şuara Sûresi: 195.)” fermanıyla manası vâzıh olduğunu bildirir. Baştan başa hitab-ı İlâhî o manalar üzerine döner, takviye eder, bedahet derecesine getirir. O mensus manaları kabul etmemekten –hâşâ sümme hâşâ– Cenab-ı Hakkı tekzip ve Hazret-i Risaletin fehmini tezyif etmek çıkar.

Demek maânî-i mensûsa, müteselsilen menba-ı risaletten alınmıştır. Hatta İbni Cerir-i Taberî, bütün maânî-i Kur’ân’ı, muan’an sened ile müteselsilen menba-ı Risalete îsal etmiş ve o tarzda mühim ve büyük tefsirini yazmış.

İkinci taife: Ya akılsız bir dosttur, kaş yapayım derken göz çıkarıyor veya şeytan akıllı bir düşmandır ki ahkâm-ı İslâmiye ve hakaik-ı imaniyeye karşı gelmek istiyor. Kur’ân-ı Hakîm’in –senin tabirinle– birer polat kal’ası hükmünde olan surlu sureleri içinde yol bulmak istiyor. Böyleler –hâşâ– hakaik-ı imaniye ve Kur’âniyeye şüphe îrâs etmek için bu nevi sözleri işaa ediyorlar.

HÂŞİYE: Bilâhare Dokuz Nükteye tamamlanmıştır.

Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektub, s. 458

LÛ­GAT­ÇE:

maânî-i mensusa: Âyet ve hadis ile kesin ve açık şekilde ortaya konmuş manalar.

muan’an: An’aneli; nakledenlerin isim listesiyle birlikte aktarılan hadis veya haber.

muhkemat: Manası açık ve belli olan Kur’ân âyetleri.

nusus: Kur’ân-ı Kerîm’in açık hükümleri.

***

Medrese-i Yusufiye Mektupları

Nurları okumakla teselli ve ferah bulmaya çalışınız

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Merak etmeyiniz, biz inayet altındayız. Zâhiren zahmetler altında rahmetler var. Ehl-i vukufu mecbur etmişler ki, bir parçasını çürütsünler. Elbette onların kalpleri Nurcu olmuş.

Said Nursî

***

Aziz, Sıddık, Sarsılmaz, Telâş Etmez, Ahireti Bırakıp Fânî Dünyaya Dönmez Kardeşlerim!

Bir parça daha burada kalmaktan, meselemizi bir derece genişlendirmek istemelerinden mahzun olmayınız; bilakis benim gibi memnun olunuz. Madem ömür durmuyor, zevale koşuyor, böyle çilehanede uhrevî meyveleriyle bâkîleşiyor. Hem Nurun ders dairesi genişliyor. Meselâ, ehl-i vukufun hocaları, tam dikkatle Siracü’n-Nur’u okumaya mecbur oluyorlar. Hem bu sırada çıkmamızla, bir-iki cihetle hizmet-i imaniyemize bir noksan gelmek ihtimali var. Ben sizlerden şahsen çok ziyade sıkıntı çektiğim halde çıkmak istemiyorum. Siz de mümkün olduğu kadar sabır ve tahammüle ve bu tarz-ı hayata alışmaya ve Nurları yazmak ve okumaktan teselli ve ferah bulmaya çalışınız.

Said Nursî

***

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Evvelâ: Bu sene serbest olsaydı belki bir kısmımız hacca gidecekti. İnşaallah bu niyetimiz bilfiil gitmiş gibi kabul olup bu sıkıntılı halimizde hizmet-i imaniye ve Nuriyemiz öyle büyük bir hac sevabını verecek.

Saniyen: “Risale-i Nur Kur’ân’ın çok kuvvetli, hakikî bir tefsiridir” tekrar ile dediğimizden bazı dikkatsizler tam manasını bilemediğinden bir hakikati beyan etmeye bir ihtar aldım. O hakikat şudur:

Tefsir iki kısımdır:

• Birisi malûm tefsirlerdir ki Kur’ân’ın ibaresini ve kelime ve cümlelerinin manalarını beyan ve izah ve ispat ederler.

• İkinci kısım tefsir ise Kur’ân’ın imânî olan hakikatlerini kuvvetli hüccetlerle beyan ve ispat ve izah etmektir. Bu kısmın pek çok ehemmiyeti var. Zâhir malûm tefsirler, bu kısmı bazen mücmel bir tarzda derc ediyorlar. Fakat Risale-i Nur doğrudan doğruya bu ikinci kısmı esas tutmuş, emsalsiz bir tarzda muannid feylesofları susturan bir manevî tefsirdir.

Şuâlar, On Dördüncü Şuâ, s. 540-41

LÛ­GAT­ÇE:

derc etmek: Bir eserin içine koymak.

inayet: Allah’ın yardımı, ihsanı.

hüccet: Delil.

mücmel: Özet, genel.

Siracü’n-Nur: Risale-i Nur’dan bir eser. (İçerisinde başlıca Üçüncü Şua (Münacat), Dördüncü Şuâ (Ayet-i Hasbiye), On Üçüncü Lem’a, İhtiyarlar Risalesi, Hastalar Risalesi, Otuz Üç Pencere, On İkinci Şua, Beşinci Şuâ vb. kısımlar bulunur)

uhrevî: Ahirete ait, ahiretle ilgili.

zâhiren: Görünüşte.

zeval: Son bulma, sona erme.

Okunma Sayısı: 3160
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı