Ramazan-ı Şerifteki savm İslâmiyetin erkân-ı hamsesinin birincilerindendir. Hem şeair-i İslâmiyenin a’zamlarındandır.
İşte, Ramazan-ı Şerifteki orucun çok hikmetleri, hem Cenâb-ı Hakk’ın rububiyetine, hem insanın hayat-ı içtimaiyesine, hem hayat-ı şahsiyesine, hem nefsin terbiyesine, hem niam-ı İlâhiyenin şükrüne bakar hikmetleri var.
Cenâb-ı Hakk’ın rububiyeti noktasında orucun çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:
Cenâb-ı Hak, zemin yüzünü bir sofra-i nimet suretinde halk ettiği ve bütün enva-ı nimeti o sofrada “Min haysü lâ yahtesib” [Umulmadık yerlerden. (Talâk Sûresinin 3. âyet)] bir tarzda o sofraya dizdiği cihetle, kemâl-i rububiyetini ve rahmaniyet ve rahîmiyetini o vaziyetle ifade ediyor. İnsanlar, gaflet perdesi altında ve esbab dairesinde, o vaziyetin ifade ettiği hakikati tam göremiyor, bazen unutuyor.
Ramazan-ı Şerifte ise, ehl-i iman, birden muntazam bir ordu hükmüne geçer. Sultan-ı Ezelî’nin ziyafetine dâvet edilmiş bir surette, akşama yakın “Buyurunuz” emrini bekliyorlar gibi bir tavr-ı ubudiyetkârâne göstermeleri, o şefkatli ve haşmetli ve külliyetli rahmaniyete karşı vüs’atli ve azametli ve intizamlı bir ubudiyetle mukabele ediyorlar. Acaba böyle ulvî ubudiyete ve şeref-i keramete iştirak etmeyen insanlar, insan ismine lâyık mıdırlar?
Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektub, İkinci Risale, s. 470
LÛGATÇE:
a’zam: En büyük.
enva-ı nimet: Nimet çeşitleri.
erkân-ı hamse: Beş esas, İslamın beş şartı.
esbab: Sebepler.
halk: Yaratma.
hayat-ı içtimaîye: Sosyal hayat.
kemâl-i rububiyet: Rablığının mükemmelliği.
niam-ı İlâhiye: Allah’ın nimetleri.
rububiyet: Terbiye edicilik, rablık.
savm: Oruç.
şeair-i İslâmiye: İslâmın sembolleri.
şeref-i keramet: İkram şerefi.
tavr-ı ubudiyetkârâne: Kulluk edene yakışır şekilde bir tavır.
vüs’atli: Geniş.
***
Risale-i Nur’dan Cezaevi Mektupları
Hakikî bir müdafaanamemiz Meyve Risalesi
Aziz Kardeşlerim!
Ben tahmin ediyordum ki, hakikî ve en son müdafaanamemiz, Denizli hapsinin meyvesi olan risalecik olacak. Çünkü evvelce bazı evham yüzünden bir seneden beri aleyhimize geniş bir tarzda çevrilen plânlar bunlardır: “Tarikatçilik, komitecilik ve hâricî cereyanlarına alet olmak ve dinî hissiyatı siyasete alet etmek ve cumhuriyet aleyhinde çalışmak ve idare ve asayişe ilişmek” gibi asılsız bahaneler ile bize hücum ettiler. Cenâb-ı Hakk’a hadsiz şükür olsun ki, onların plânları akim kaldı. O kadar geniş bir sahada, yüzer talebelerde, yüzler risalede, on sekiz sene zarfındaki mektup ve kitaplarda hakikat-i imaniyeden ve Kur’âniyeden ve ahiretin tahkikinden ve saadet-i ebediyeye çalışmaktan başka bir şey bulmadılar. Plânlarını gizlemek için gayet adi bahaneleri aramaya başladılar. Fakat hükûmetin bazı erkânını iğfal edip aleyhimize çeviren dehşetli ve gizli bir zındıka komitesi şimdi doğrudan doğruya küfr-ü mutlak hesabına bize hücum etmek ihtimaline karşı, güneş gibi zâhir ve şüphe bırakmaz ve dağ gibi metin, sarsılmaz olan Meyve Risalesi onlara karşı en kuvvetli bir müdafaa olup onları susturacak diye bize yazdırıldı zannediyorum.
Said Nursî
Şuâlar, On Üçüncü Şuâ (Denizli Hapsi mektupları), mektup no: 24, s. 339
LÛGATÇE:
erkân: Rükûnlar, ileri gelenler, üstler.
evham: Vehimler, kuruntular.
iğfal: Aldatma.
küfr-ü mutlak: Tam ve kesin inkâr, dinsizlik.
müdafaaname: Müdafaa yazısı.
zındıka: Dinsizlik.