"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ya suçumuzu gösteriniz, ya serbestiyet veriniz

Risale-i Nur'dan
14 Kasım 2017, Salı
Eskişehir Mahkemesi Müdafaasından:

[Mahkeme-i temyizin dâvâmızı nakzetmeyip tasdiki takdirinde tashih-i dâvâ için heyet-i vekileye yazılmış bir arzuhaldir]

Orada zâhiren görülecek şekva ise, hükûmete şekva etmektir ve tenkitler, hükûmeti iğfale çalışan entrikacıları tenkit etmektir. 

Ey ehl-i hall ve akd! Dünyada emsali nadir bulunan bir haksızlığa giriftar edildim. Bu haksızlığa karşı sükût etmek hakka karşı bir hürmetsizlik olduğundan, bilmecburiye gayet ehemmiyetli bir hakikati faş etmeye mecburum. 

Diyorum ki: Ya benim idamımı ve yüz bir sene cezayı istilzam edecek kusurumu kanun dairesinde gösteriniz; veyahut bütün bütün divane olduğumu ispat ediniz; veyahut benim ve risalelerimin ve dostlarımın tam serbestiyetimizi verip, zarar ve ziyanımızı müsebbiplerinden alınız. (HAŞİYE)

Evet, her bir hükûmetin bir kanunu, bir usûlü var; o kanuna göre ceza verilir. Hükûmet-i Cumhuriyenin kanunlarıyla beni ve dostlarımı en ağır bir cezaya müstehak edecek esbab bulunmazsa, elbette takdir ve mükâfat ve tarziye ile beraber, tam hürriyetimizi vermek lâzım gelir. Çünkü meydandaki gayet ehemmiyetli hizmet-i Kur’âniyem eğer hükûmetin aleyhinde olsa, böyle bir senelik bana ceza, birkaç dostuma altışar ay mahkûmiyetle olamaz. Belki yüz bir sene ve idam gibi bana ceza ve en ağır cezaları da benim ile ciddî hizmetime irtibat edenlere vermek lâzım gelir. Eğer hizmetimiz hükûmetin aleyhinde olmazsa; o vakit, değil ceza, hapis, ittiham, belki takdir, mükâfatla karşılanmak lâzım gelir. Çünkü, bir hizmet ki; yüz yirmi risale o hizmetin tercümanları olmuş ve o hizmetle koca Avrupa feylesoflarına meydan okuyup, esasları zir ü zeber edilmiş; elbette o tesirli hizmet ya dahilde gayet müthiş bir netice verir veyahut gayet nâfi’ ve yüksek ve ilmî bir semere verecek. Onun için, göz boyamak nev’inde ve efkâr-ı âmmeyi aldatmak tarzında ve hakkımızda zalimlerin entrikalarını, yalanlarını setretmek suretinde, çocuk oyuncağı gibi bana bir sene ceza verilmez. Benim emsalim, ya idam olur, darağacına müftehirâne çıkarlar, veyahut lâyık olduğu makamda serbest kalırlar.

HAŞİYE: Mahkeme-i Temyizden dâvâmızı nakz yerine tasdik geldiği takdirde, heyet-i vekîleye ve hem Meclis-i Mebusana, hem Dahiliye Vekâletine ve hem Adliye Nezaretine vermek üzere, dâvâmızı tashih münasebetiyle yazılmış bir lâyihadır. Eğer bu haklı derdimi ve ehemmiyetli hakkımı bu mercîlere dinlettiremezsem, bu hayata veda etmek bana vacib olur. Çünkü, sükûtumla şahsî bir hakkımla beraber, binler muhterem hukuk zayi olur.

B. S. N. Tarihçe-i Hayatı, Eskişehir Hayatı, s. 271

Risale-i Nur’dan Cezaevi Mektupları

Mevcudat gayet sür’atle tazeleniyor, tebeddül ediyor

 

(Dünden devam)

Bir sene kadar bu hikmet bana kâfi geldi. Bir sene sonra, masnuatta ve bilhassa zîhayatlarda bulunan çok harika ve pek ince san’atın mu’cizeleri inkişaf etti. Anladım ki, bu çok ince ve çok harika olan dekàik-ı san’at, yalnız zîşuurların nazarlarına ifade-i mana için değildir. Gerçi her bir mevcudu hadsiz zîşuurlar mütalâa edebilir. Fakat hem onların mütalâası mahduddur, hem de herkes o zîhayatın bütün dekàik-ı san’atına nüfuz edemezler.

Demek, zîhayatların en mühim netice-i hilkati ve en büyük gaye-i fıtratı, Zat-ı Kayyum-u Ezelî’nin kendi nazarına kendi acaib-i san’atını ve verdiği rahîmâne hediyelerini ve ihsanlarını arz etmektir.

Bu gaye ise, çok zaman bana kanaat verdi. Ve ondan anladım ki, her mevcutta, hususan zîhayatlarda hadsiz dekàik-ı san’at bulunması, Zat-ı Kayyum-u Ezelî’nin nazarına arz etmek, yani, Zat-ı Kayyum-u Ezelî kendi sanatını kendisi temaşa etmek olan hikmet-i hilkat, o büyük masarife kâfi geliyordu.

Bir zaman sonra gördüm ki, mevcudatın şahıslarında ve suretlerindeki dekàik-ı san’at devam etmiyor; gayet sür’atle tazeleniyor, tebeddül ediyor, nihayetsiz bir faaliyet ve bir hallâkıyet içinde tahavvül ediyorlar. “Bu hallâkıyet ve bu faaliyetin hikmeti, elbette o faaliyet derecesinde büyük olmak lâzım geliyor” diye tefekküre başladım. Bu defa mezkûr iki hikmet kâfi gelmemeye başladılar, noksan kaldılar. Gayet merakla ayrı bir hikmeti aramaya ve taharrîye başladım.

Bir zaman sonra, lillâhilhamd, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın feyziyle, sırr-ı kayyumiyet noktasında azîm, hadsiz bir hikmet, bir gaye göründü. Ve onunla, tılsım-ı kâinat ve muamma-i hilkat tabir edilen bir sırr-ı İlâhî anlaşıldı. Yirmi Dördüncü Mektub’da tafsilen beyan edildiğinden, burada yalnız icmalen iki üç noktasını Üçüncü Şua’da zikredeceğiz.

Lem’alar, Otuzuncu Lem’a (Eskişehir Hapishanesi’nin Bir Meyvesi), Altıncı Nükte, s. 647

Okunma Sayısı: 3809
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı