"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yeis, mâni-i herkemâldir

Risale-i Nur'dan
29 Nisan 2016, Cuma

Hakikat 

Biz kalû belâdan cemiyet-i Muhammedîde (aleyhissalâtü vesselâm) dahiliz. Cihetü’l-vahdet-i ittihadımız tevhittir. Peymân ve yeminimiz imandır. Madem ki muvahhidiz, müttehidiz. Herbir mü’min i’lâ-yı kelimetullah ile mükelleftir. Bu zamanda en büyük sebebi maddeten terakki etmektir. Zira, ecnebîler fünun ve sanayi silâhıyla bizi istibdad-ı mânevîleri altında eziyorlar. Biz de, fen ve san’at silâhıyla i’lâ-yı kelimetullahın en müthiş düşmanı olan cehil ve fakr ve ihtilâf-ı efkârla cihad edeceğiz. 

Amma cihad-ı haricîyi şeriat-ı garrânın berahin-i kàtıasının elmas kılınçlarına havale edeceğiz. Zira medenîlere galebe çalmak ikna iledir, söz anlamayan vahşîler gibi icbar ile değildir. Biz muhabbet fedaileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur. Cumhuriyet ki, HAŞİYE adalet ve meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir. On üç asır evvel şeriat-ı garrâ teessüs ettiğinden, ahkâmda Avrupa’ya dilencilik etmek, din-i İslâma büyük bir cinayettir. Ve şimale müteveccihen namaz kılmak gibidir. Kuvvet kanunda olmalı. Yoksa, istibdat tevzi olunmuş olur. [Şüphesiz ki Allah, mutlak kuvvet ve kudret sahibidir.] hâkim ve âmir-i vicdanî olmalı. O da mârifet-i tam ve medeniyet-i âm veyahut din-i İslâm namıyla olmalı. Yoksa istibdat daima hükümferma olacaktır. 

İttifak hüdâdadır, hevâ ve heveste değil. 

İnsanlar hür oldular, ama yine abdullahtırlar. Herşey hür oldu; şeriat da hürdür, meşrûtiyet de. Mesail-i şeriatı rüşvet vermeyeceğiz. Başkasının kusuru insanın kusuruna senet ve özür olamaz. 

Yeis, mâni-i herkemâldir. “Neme lâzım, başkası düşünsün” istibdadın yadigârıdır.

HAŞİYE: O zaman Meşrûtiyet; şimdi o kelime yerine Cumhuriyet konulmuş. Said Nursî 

Divan-ı Harb-i Örfi, Sayfa 64- 66

***

Asya kıt’asının ve istikbalinin keşşafı ve miftahı şûradır. Yani, nasıl fertler birbiriyle meşveret eder; taifeler, kıt’alar dahi o şûrayı yapmaları lâzımdır. Ki üç yüz, belki dört yüz milyon İslâm’ın ayaklarına konulmuş çeşit çeşit istibdatların kayıtlarını, zincirlerini açacak, dağıtacak; meşveret-i şer’iye ile, şehamet ve şefkat-i îmaniyeden tevellüd eden hürriyet-i şer’iyedir. Ki o hürriyet-i şer’iye, adab-ı şer’iye ile süslenip, Garb medeniyet-i sefîhanesindeki seyyiatı atmaktır. Îmandan gelen hürriyet-i şer’iye iki esası emreder: 

Yani, iman bunu iktiza ediyor ki: Tahakküm ve istibdat ile başkasını tezlîl etmemek ve zillete düşürmemek ve zalimlere tezellül etmemek. Allah’a hakîki abd olan, başkalara abd olamaz. Birbirinizi Allah’tan başka kendinize Rab yapmayınız. Yani, Allah’ı tanımayan, her şeye, herkese, nisbetine göre bir rubûbiyet tevehhüm eder, başına musallat eder. Evet, hürriyet-i şer’iye Cenâb-ı Hakk’ın Rahman, Rahîm tecellîsiyle bir ihsanıdır ve îmanın bir hassasıdır. 

Yaşasın sıdk, ölsün yeis! Muhabbet devam etsin, şûra kuvvet bulsun! Bütün levm ve itab ve nefret; heva, hevese tabî olanlara olsun. Selâm ve selâmet, hüdaya tabî olanlar üstüne olsun. Amin...

Tarihçe-i Hayat, Sayfa 89

Okunma Sayısı: 3709
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı