İKİNCİ İŞARET
Sual: Şerr-i mahz olan şeytanların icadı ve ehl-i imana taslitleri ve onların yüzünden çok insanlar küfre girip Cehenneme girmeleri, gayet müthiş ve çirkin görünüyor. Acaba Cemîl-i Alelıtlak ve Rahîm-i Mutlak ve Rahman-ı Bilhakkın rahmet ve cemali, bu hadsiz çirkinliğin ve dehşetli musîbetin husûlüne nasıl müsaade ediyor ve nasıl cevaz gösteriyor? Şu meseleyi çoklar sormuşlar ve çokların hatırına geliyor.
Elcevap: Şeytanın vücudunda cüz’î şerlerle beraber birçok makàsıd-ı hayriye-i külliye ve kemalât-ı insaniye vardır. Evet, bir çekirdekten koca bir ağaca kadar ne kadar mertebeler var; mahiyet-i insaniyedeki istidadda dahi ondan daha ziyade meratib var. Belki zerreden şemse kadar dereceleri var. Bu istidadatın inkişafatı, elbette bir hareket ister, bir muamele iktiza eder. Ve o muameledeki terakki zembereğinin hareketi, mücahede ile olur. O mücahede ise, şeytanların ve muzır şeylerin vücuduyla olur. Yoksa, melâikeler gibi, insanların da makamı sabit kalırdı. O halde insan nev’inde binler envâ’ hükmünde sınıflar bulunmayacak... Bir şerr-i cüz’î gelmemek için bin hayrı terk etmek, hikmet ve adalete münafidir.
Çendan, şeytan yüzünden ekser insanlar dalâlete giderler. Fakat ehemmiyet ve kıymet, ekseriyetle keyfiyete bakar; kemiyete az bakar veya bakmaz. Nasıl ki, bin ve on çekirdeği bulunan bir zat, o çekirdekleri toprak altında bir muamele-i kimyeviyeye mazhar etse, ondan on tanesi ağaç olmuş, bini bozulmuş. O on ağaç olmuş çekirdeklerin o adama verdiği menfaat, elbette, bin bozulmuş çekirdeğin verdiği zararı hiçe indirir. Öyle de, nefis ve şeytanlara karşı mücahede ile, yıldızlar gibi nev-i insanı şereflendiren ve tenvir eden on insan-ı kâmil yüzünden o nev’e gelen menfaat ve şeref ve kıymet, elbette, haşarat nev’inden sayılacak derecede süflî ehl-i dalâletin küfre girmesiyle insan nev’ine vereceği zararı hiçe indirip göze göstermediği için, rahmet ve hikmet ve adalet-i İlâhiye, şeytanın vücuduna müsaade edip tasallutlarına meydan vermiş.
Ey ehl-i iman! Bu müthiş düşmanlarınıza karşı zırhınız, Kur’ân tezgâhında yapılan takvadır. Ve siperiniz, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın Sünnet-i Seniyyesidir. Ve silâhınız, istiaze ve istiğfar ve hıfz-ı İlâhiyeye ilticadır.
Lem’alar, On Üçüncü Lem’a, s. 153
LÛGATÇE:
Cemîl-i Alelıtlak: Kusursuz güzellik sahibi olan Allah.
çendan: Gerçi.
dalâlet: Hak yoldan sapma; dinsizlik.
envâ’: Türler, cinsler.
husûl: Meydana gelme.
inkişafat: Açılmalar, gelişmeler.
istiaze: Şeytandan Allah’a sığınma.
kemalât-ı insaniye: İnsana ait mükemmellikler.
kemiyet: Sayıca çokluk, nicelik.
keyfiyet: Nitelik, nasıllık, kalite.
makàsıd-ı hayriye-i külliye: Büyük hayırlı maksatlar, gayeler.
meratib: Mertebeler.
münafi: Zıt, aykırı, ters.
şerr-i cüz’î: Küçük bir kötülük, az ve sınırlı kötülük.
şerr-i mahz: Tamamıyla şer ve kötü, iyi tarafı hiç olmayan.
takva: Allah korkusuyla günahlardan sakınma.
taslit: Musallat edilme.
tenvir etmek: Nurlandırmak, aydınlatmak.
terakkî: Yükselme, gelişme.
zemberek: Hareketi sağlayan güç kaynağı.