"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Zulme taraftarlık, umumî musibete sebep olur

Risale-i Nur'dan
26 Temmuz 2017, Çarşamba
(Dünden devam)

Üçüncü suâl: Bazı eşhasın hatasından gelen bu musibet, bir derece memlekette umumî şekle girmesinin sebebi nedir?

Elcevap: Umumî musibet, ekseriyetin hatasından ileri gelmesi cihetiyle, ekser nâsın o zalim eşhasın harekâtına fiilen veya iltizamen veya iltihaken taraftar olmasıyla, manen iştirak eder, musibet-i ammeye sebebiyet verir.

Dördüncü suâl: Madem bu zelzele musibeti hataların neticesi ve keffâretü’z-zünubdur. Masumların ve hatasızların o musibet içinde yanması nedendir? Adaletullah nasıl müsaade eder?

Yine manevî cânibden elcevap: Bu mesele sırr-ı kadere taallûk ettiği için, Risale-i Kader’e havale edip, yalnız, burada bu kadar denildi:

“Bir belâ, bir musibetten çekininiz ki, geldiği vakit yalnız zalimlere mahsus kalmayıp, masumları da yakar.” [Enfal Suresi: 25. ayet meali]

Şu ayetin sırrı şudur ki: Bu dünya bir meydan-ı tecrübe ve imtihandır ve dâr-ı teklif ve mücahededir. İmtihan ve teklif, iktiza ederler ki, hakikatler perdeli kalıp, tâ müsabaka ve mücahede ile, Ebu Bekirler a’lâ-yı illiyyîne çıksınlar ve Ebu Cehiller esfel-i safilîne girsinler. Eğer masumlar böyle musibetlerde sağlam kalsaydılar, Ebu Cehiller, aynen Ebu Bekirler gibi teslim olup, mücahede ile manevî terakki kapısı kapanacaktı ve sırr-ı teklif bozulacaktı.

Sözler, s. 199

LÛ­GAT­ÇE:

adaletullah: Allah’ın adaleti.

a’lâ-yı illiyyîn: yücelerin en yücesi.

dâr-ı teklif ve mücahede: imtihan ve mücadele yeri.

esfel-i safilîn: aşağıların en aşağısı.

eşhas: şahıslar.

iltihaken: katılarak.

iltizamen: taraf tutarak, lüzumlu görerek.

keffâretü’z-zünub: günahlara kefaret.

musibet-i amme: umumî musibet.

nâs: insanlar.

sırr-ı teklif: imtihan sırrı.

zelzele: deprem.

***

Risale-i Nur’dan Cezaevi Mektupları

Musibetlerin açtığı dua musluğunu kapamamak gerektir

 

On İkinci Deva

Ey hastalık sebebiyle ibadet ve evradından mahrum kalan ve o mahrumiyetten teessüf eden hasta! Bil ki, hadisçe sabittir ki, “Müttakî bir mü’min, hastalık sebebiyle yapamadığı daimî virdinin sevabını, hastalık zamanında yine kazanır.” Farzı mümkün olduğu kadar yerine getiren bir hasta, sabır ve tevekkül ile ve farzlarını yerine getirmekle, o ağır hastalık zamanında sair sünnetlerin yerini, hem halis bir surette, hastalık tutar.

Hem hastalık, insandaki aczini, zaafını ihsas eder. O aczin lisanıyla ve zaafın diliyle, halen ve kàlen bir dua ettirir. Cenab-ı Hak insana hadsiz bir acz ve nihayetsiz bir zaaf vermiş; tâ ki daimî bir surette dergâh-ı İlâhiyeye iltica edip niyaz etsin, dua etsin… “Eğer duanız olmasa ne ehemmiyetiniz var?” Ayetin sırrıyla, insanın hikmet-i hilkati ve sebeb-i kıymeti olan samimî dua ve niyazın bir sebebi hastalık olduğundan, bu nokta-i nazardan şekva değil, Allah’a şükretmek ve hastalığın açtığı dua musluğunu, afiyeti kesb etmekle kapamamak gerektir.

Lem’alar, s. 334

LÛ­GAT­ÇE:

evrad: virdler, belli aralıklarla okunması âdet haline getirilmiş olan dualar.

hikmet-i hilkat: yaratılış hikmeti.

kàlen: söz ile.

kesb etmek: kazanmak.

müttakî: takva sahibi.

Okunma Sayısı: 7302
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı