Asâ-yı Mûsa - page 166

ediliyorlar ki, “dört nehir cennetten geliyorlar” diye ri-
vayet edilmiş. Yani, “zahirî esbabın pek fevkinde olduk-
larından, manevî bir cennetin hazinesinden ve yalnız
gaybî ve tükenmez bir menbaın feyzinden akıyorlar” de-
mektir.
Meselâ, Mısır’ın kumistanını bir cennete çeviren nil-i
mübarek, cenup tarafından, Cebel-i kamer denilen bir
dağdan mütemadiyen küçük bir deniz gibi tükenmeden
akıyor. Altı aydaki sarfiyatı dağ şeklinde toplansa ve buz-
lansa, o dağdan büyük olur. Hâlbuki, o dağdan ona
ayrılan yer ve mahzen, altı kısımdan bir kısım olmaz. Va-
ridatı ise, o mıntıka-i harrede pek az gelen ve susamış
toprak çabuk yuttuğu için mahzene az giden yağmur, el-
bette o muvazene-i vasiayı muhafaza edemediğinden, o
nil-i mübarek, âdet-i arziye fevkinde, “Bir gaybî cennet-
ten çıkıyor” diye rivayeti gayet manidar ve güzel bir
hakikati ifade ediyor.
İşte, deniz ve nehirlerin denizler gibi hakikatlerinin ve
şahadetlerinin binden birisini gördü. Ve umumu, bilic-
ma, denizlerin büyüklüğü nispetinde bir kuvvetle
(1)
n
ƒ o
g s
’p
G n
¬'
dp
G n
B’
der ve bu şahadete, denizler mahlûkatı ade-
dince şahitler gösterir diye anladı. Ve denizlerin, nehirle-
rin umum şahadetlerini irade ederek, ifade etmek mana-
sında,
Birinci Makamın Dördüncü Mertebesinde
,
/
? p
Oƒo
Lo
h p
܃o
Lo
h '
¤n
Y s
?n
O …/
òs
dG p
Oƒo
Lo
ƒr
dG o
Öp
LG n
ƒr
dG *G s
’p
G n
¬'
dp
G n
B’
âdet-i arziye:
yeryüzünün coğrafî
kanun ve âdetleri.
bilicma:
icma ile, birden, ittifakla,
fikir birliğiyle.
Cebel-i Kamer:
Kamer Dağı, Afri-
ka’da Nil Nehrinin çıktığı dağın is-
mi.
cenup:
güney, kıble.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
fevkinde:
üstünde.
feyiz:
bolluk, bereket, verimlilik.
gaybî:
gaypla ilgili, görünmeyenle-
re ait.
gayet:
son derece.
hakikat:
gerçek, esas.
hazine:
zengin ve değerli kaynak.
kumistan:
kumluk yer, çöl veya
çok kumlu arazi.
mahlûkat:
Allah tarafından yaratı-
lanlar.
mahzen:
içinde eşya saklanan
yer.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
manidar:
nükteli, ince manalı.
menba:
kaynak, her hangi bir
şeyin çıktığı yer.
meselâ:
örneğin.
mıntıka-i harre:
sıcak bölge.
muhafaza:
koruma.
muvazene-i vâsia:
geniş bir
şekildeki denge, ihtiyacı olan-
lara bol ve kâfi miktarda ih-
sanda bulunarak dengeyi sağ-
layan Cenab-ı Hak, Allah’ın
koyduğu denge.
mütemadiyen:
sürekli olarak,
devamlı.
Nil-i mübarek:
mübarek Nil,
bereket veren Nil nehri, Mısır’a
hayat veren mübarek Nil neh-
ri.
nispet:
oran, değer.
rivayet:
bir haber, söz veya
olayı nakletme.
sarfiyat:
harcamalar, giderler.
şahadet:
şahit olma, şahitlik,
tanıklık.
umum:
bütün, hepsi.
varidat:
gelirler.
zahirî:
görünürde
ayeTÜ’l-kÜBra / 7. Şua
| 166 |
B
iRinci
H
üccet
-
i
i
ManiYe
AsA-yı MûsA
1.
Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. (Bakara Suresi: 163, 255; Âl-i İmran Suresi: 2, 6; Kasas Su-
resi: 88.)
1...,156,157,158,159,160,161,162,163,164,165 167,168,169,170,171,172,173,174,175,176,...570
Powered by FlippingBook