Asâ-yı Mûsa - page 431

evet, Hazret-i üstadı bu müthiş cihad meydanlarına
sevk eden, hep bu eşsiz şefkat ve merhameti olmuştur.
Ve bunu bizzat kendisinden dinleyelim:
“Bana, ‘sen şuna buna niçin sataştın?’ diyorlar. Far-
kında değilim. karşımda müthiş bir yangın var; alevleri
göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tu-
tuşmuş yanıyor. o yangını söndürmeye, imanımı kurtar-
maya koşuyorum. Yolda birisi beni kösteklemek istemiş
de, ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? o müthiş
yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder
mi? dar düşünceler, dar görüşler!..”
İ
sTİğNAsı
üstadın, hayatı boyunca cemiyetimizin her tabakasına
vermekte olduğu binlerle istiğna örnekleri, dillere destan
olmuş bir ulviyeti haizdir.
Masivadan tam manasıyla istiğna ederek, uzvî ve ruhî
bütün varlığı ile rabbülâlemîn’in bitmez ve tükenmez ha-
zinesine dayanmayı müddet-i hayatında bir itiyat değil,
âdeta bir mezhep, meşrep ve meslek olarak kabul etmiş-
tir. Ve bunda da, ne pahasına olursa olsun, sebat eyle-
mekte hâlâ devam etmektedir.
İşin orijinal tarafı, bu meslek, kendi şahsına münhasır
kalmamış, talebelerine de kudsî bir mefkûre hâlinde inti-
kal etmiştir. nur deryasında yıkanmak şerefine mazhar
olan bir nur talebesinin istiğnasına hayran olmamak ka-
bil değildir.
AsA-yı MûsA | 431 |
t
aRiHçe
-
i
H
aYat
ö
n
s
özü
deti, yaşam süresi, bir kimsenin
ömrü.
münhasır:
sınırlanmış, sınırlı.
müthiş:
dehşet veren, ürküten,
dehşetli, korkunç.
Nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
orijinal:
özgün, yalnız kendine has
bir vasıf, nitelik taşıyan.
Rabbülâlemîn:
âlemlerin Rabbi,
bütün âlemleri idare ve terbiye
eden Allah.
ruhî:
ruha ait, ruhla ilgili.
sebat:
sabit durma.
sevk:
önüne katıp sürme, yönelt-
me.
şefkat:
acıyarak ve esirgeyerek
sevme, içten ve karşılıksız merha-
met.
şeref:
onur, haysiyet.
talebe:
öğrenci.
Talebe:
öğrenci.
ulviyet:
ulvîlik, yücelik, yükseklik,
ululuk.
uzvî:
uzva ait, uzuvla ilgili.
âdeta:
sanki.
bizzat:
kendisi, şahsen.
cemiyet:
manevî birlik teşkil
eden cemaat.
cihad:
savaş, harp.
derya:
deniz, bahr.
destan:
kahramanlık olaylarını
anlatan edebi tür.
ehemmiyet:
pek öneli olma,
değerlilik.
hâdise:
olay.
haiz:
bir şeye sahip olma, sa-
hip, malik.
hayran:
şaşakalmış, şaşkın,
şaşıran, hayrette kalan.
ifade:
anlatım, deyiş.
iman:
inanma, itikat.
intikal:
bir yerden başka bir
yere geçme, yer değiştirme,
göçme.
istiğna:
var olanla yetinme,
aza kanaat etme, tokgözlülük.
kabil:
mümkün, ihtimal daire-
sinde.
kıymet:
değer.
kudsî:
mukaddes, yüce.
Masiva:
Allah’tan başka bütün
varlıklar.
mazhar:
nail olma, şereflen-
me.
mefkûre:
ülkü, gaye, gaye
olan şey, gaye-i hayal, ideal.
merhamet:
acımak, şefkat
göstermek, korumak, esirge-
mek.
meslek:
gidiş, tutulan yol, sis-
tem.
meşrep:
gidiş, hareket tarzı,
tavır, tutum, meslek.
mezhep:
gidilen, tutulan, takip
edilen yol.
müddet-i hayat:
ömür müd-
1...,421,422,423,424,425,426,427,428,429,430 432,433,434,435,436,437,438,439,440,441,...570
Powered by FlippingBook