Lem'alar - page 395

bildirmek ki, en masumâne, zararsız bir menfaattir;
mümkünse, nefsinize bir hodgâmlık gelmemek için, iste-
meyen bir arkadaş ile yaptırması hoşunuza gitsin. eğer
“Ben sevap kazanayım, bu güzel meseleyi ben söyleye-
yim” arzunuz varsa, çendan onda bir günah ve zarar
yoktur; fakat mabeyninizdeki sırr-ı ihlâsa zarar gelebilir.
DörDüNCü DüStUrUNUZ
Kardeşlerinizin meziyetlerini şahıslarınızda ve faziletle-
rini kendinizde tasavvur edip, onların şerefleriyle şakirâ-
ne iftihar etmektir.
ehl-i tasavvufun mabeyninde
fenâfişşeyh, fenâfirresul
ıstılahatı var. Ben sofî değilim. Fakat onların bu düsturu,
bizim meslekte
fenâfilihvan
suretinde güzel bir düstur-
dur. kardeşler arasında buna
tefânî
denilir. Yani, birbi-
rinde fânî olmaktır. Yani, kendi hissiyat-ı nefsaniyesini
unutup, kardeşlerinin meziyyat ve hissiyatıyla fikren ya-
şamaktır.
zaten
mesleğimizin esası uhuvvettir.
peder ile evlât,
şeyh ile mürit mabeynindeki vasıta değildir. Belki hakikî
kardeşlik vasıtalarıdır. olsa olsa bir üstatlık ortaya girer.
Mesleğimiz haliliye olduğu için, meşrebimiz hıllettir.
Hıl-
let ise, en yakın dost ve en fedakâr arkadaş ve en güzel
takdir edici yoldaş ve en civanmert kardeş olmak iktiza
eder. Bu hılletin üssülesası, samimî ihlâstır. samimî ihlâ-
sı kıran adam, bu hılletin gayet yüksek kulesinin başın-
dan sukut eder. gayet derin bir çukura düşmek ihtimali
var; ortada tutunacak yer bulamaz.
Lem’aLar | 395 |
Y
irmi
B
irinci
l
em
a
ameli, başka bir karşılık bekle-
meksizin, sırf Allah rızası için
yapma.
ihtimal:
olabilirlik.
iktiza:
lâzım gelme, gerekme.
ıstılahat:
ıstılahlar, her hangi bir
ilim dalına ait kelimeler, tabirler.
mabeyn:
ara.
masumâne:
günahsızca, suçsuz
olarak.
menfaat:
fayda, çıkar, yarar.
mesele:
önemli konu.
meslek:
tutulan yol.
meşrep:
gidiş, hareket tarzı, ta-
vır.
meziyet:
bir kişiyi başkalarından
ayıran veya yücelten vasıf, üstün-
lük vasfı.
meziyyat:
meziyetler, güzel ahlâk
ve huylar.
mürit:
tarikat öğrencisi, bir şeyhe
bağlı kişi.
nefis:
insanın içinde bulunan ve
kötülüğü isteyen hayvanî bir
duygu.
peder:
baba.
samimî:
içten, candan, gönülden.
sevap:
mükâfat.
sırr-ı ihlâs:
ihlâs sırrı.
sofî:
tasavvuf erbabı, mutasavvıf.
sukut:
aşağı düşme.
suret:
biçim, tarz.
şahıs:
insanın kendi varlığı, nefis,
zat.
şakirâne:
şükür edercesine, şü-
kretmek suretiyle.
şeref:
manevî büyüklük, yüksek-
lik, yücelik.
şeyh:
bir tarikatte en üst merte-
beye ulaşmış kimse; bir tekke
veya zaviyede ders veren ve mü-
ritleri bulunan kimse.
takdir:
değer verme.
tasavvur:
bir şeyi zihinde şekil-
lendirme, tasarlama.
tefânî:
birbirinde fânî olma, fikren
arkadaşının meziyet ve hissiyatı
ile yaşama.
uhuvvet:
kardeşlik.
üssülesas:
hakikî sağlam temel.
vasıta:
araç, aracı.
yoldaş:
yol arkadaşı.
arzu:
aşırı istek, heves.
civanmert:
sözünde sağlam,
iyilik sever, kahraman.
çendan:
gerçi.
düstur:
kaide, kural, prensip.
ehl-i tasavvuf:
kalbini dünya-
nın geçici heveslerinden arın-
dırıp Allah’ın sevgisiyle yaşa-
yan kimseler.
esas:
asıl, temel.
evlât:
çocuklar.
fânî:
yok olma.
fazilet:
kişiyi ahlâklı, iyi hare-
ket etmeye yönelten manevî
kuvvet, erdem.
fedakâr:
kendini veya şahsî
menfaatlerini hiçe sayan, feda
eden.
fenâfilihvan:
kardeşlerinde
fânî olmak, kardeşlerinin se-
vinçleriyle sevinip acılarıyla
üzülmek derecesinde onlarla
bütünleşmek.
fenâfirresul:
bütün varlığını
Hz. Peygamberin şahsiyetine
feda etmek, fenâ etmek.
fenâfişşeyh:
bütün manevî
kemalâtını şeyhin manevî şah-
siyetinden almak manasındaki
tabir.
fikren:
fikir ile, düşünerek.
gayet:
son derece.
günah:
Allah’ın emirlerine ay-
kırı davranış, dinî suç.
hakikî:
gerçek.
haliliye:
samimî dostluk ve
kardeşlik.
hıllet:
samimî dostluk.
hissiyat:
hisler, duygular.
hissiyat-ı nefsaniye:
nefse ait
duygular.
hodgâm:
kendi keyfini düşü-
nen, bencil.
iftihar:
övünme.
ihlâs:
samimiyet, bir işi, bir
1...,385,386,387,388,389,390,391,392,393,394 396,397,398,399,400,401,402,403,404,405,...1406
Powered by FlippingBook