Lem'alar - page 512

YEDİNCİRİCA
Bir zaman, ihtiyarlığın başlangıcında, eski said’in gül-
meleri Yeni said’in ağlamalarına inkılâp ettiği hengâm-
da, Ankara’daki ehl-i dünya beni eski said zannedip ora-
ya istediler, gittim. güz mevsiminin ahirlerinde Anka-
ra’nın benden çok ziyade ihtiyarlanmış, yıpranmış, eski-
miş kalesinin başına çıktım. o kale, tahaccür etmiş hâdi-
sat-ı tarihiye suretinde bana göründü. senenin ihtiyarlık
mevsimiyle benim ihtiyarlığım, kalenin ihtiyarlığı, beşerin
ihtiyarlığı, şanlı osmanlı devletinin ihtiyarlığı ve Hilâfet
saltanatının vefatı ve dünyanın ihtiyarlığı, bana gayet ha-
zin ve rikkatli ve firkatli bir hâlet içinde, o yüksek kalede
geçmiş zamanın derelerine ve gelecek zamanın dağları-
na baktırdı ve baktım. Birbiri içinde beni ihata eden dört
beş ihtiyarlık karanlıkları içinde, Ankara’da en kara bir
hâlet-i ruhiye hissettiğimden,
(HaşİYe)
bir nur, bir teselli, bir
rica aradım.
sağa, yani, mazi olan geçmiş zamana bakıp teselli arar-
ken, bana mazi, pederimin ve ecdadımın ve nev’imin bir
mezar-ı ekberi suretinde göründü. teselli yerine vahşet
verdi.
sol tarafım olan istikbale, derman ararken baktım.
gördüm ki, benim ve emsalimin ve nesl-i atinin büyük ve
karanlıklı bir kabri suretinde göründü, ünsiyet yerine deh-
şet verdi.
HaşİYe:
o zaman bu hâlet-i ruhiye Farisî bir münacat suretinde kalbe
geldi, yazdım. Ankara’da Hubab risalesinde tab edilmiştir.
ahir:
son.
beşer:
insanlık, âdemoğlu.
derman:
ilâç, çare.
ecdat:
dedeler, atalar.
ehl-i dünya:
dünya adamı, ahireti
düşünmeyen.
emsal:
benzerler.
Y
irmi
a
lTıncı
l
em
a
| 512 | Lem’aLar
Farisî:
Farsça.
firkat:
ayrılık.
gayet:
son derece.
güz:
sonbahar.
hadisat-ı tarihiye:
tarihî hâdi-
seler.
hâlet:
hâl.
hâlet-i ruhiye:
insanın ruh
hâli.
haşiye:
dipnot.
hazin:
hüzün veren, acıklı.
hengâm:
zaman, sıra.
hilâfet:
halifelik, İslâmlığı ko-
ruma görevi; İslâm devlet re-
isliği.
Hubab:
Bediüzzaman Hazret-
lerinin bir eserinin adı.
ihata:
kuşatma.
inkılâp:
değişme, dönüşme.
istikbal:
gelecek zaman.
kabir:
mezar.
mazi:
geçmiş zaman.
mezar-ı ekber:
çok büyük
mezar.
münacat:
Allah’ a dua etme,
yalvarma.
nesl-i ati:
gelecek nesil.
nevi:
cins, tür.
nur:
aydınlık, ışık.
peder:
baba.
rica:
ümit.
rikkat:
acıma, müteessir olma.
risale:
bir konu hakkında ya-
zılan küçük bir eser, mektup.
saltanat:
sultanlık.
suret:
biçim.
şanlı:
şöhretli, ünlü.
tab edilme:
basılma.
tahaccür:
taşlaşma.
teselli:
avunma.
ünsiyet:
dostluk, yakınlık.
vahşet:
dehşet, ürküntü.
vefat:
ölme, yok olma.
zan:
sanma.
ziyade:
fazla.
1...,502,503,504,505,506,507,508,509,510,511 513,514,515,516,517,518,519,520,521,522,...1406
Powered by FlippingBook