Lem'alar - page 853

İlâhî! Şuurum, geçip giden bir lem’acıktır. Hâlbuki, en-
var-ı marifetini muhafaza etmek, zulümat ve dalâletlerden
mahfuz kalmak için gerekli levazımat ise, had ve hesaba
gelmeyecek kadar çoktur. o zulümat ve dalâletlerden mu-
hafaza edecek havl ve o hidayet ve envara beni eriştire-
cek kuvvet, ancak senin havl ve kuvvetindir
yâ Alîm, yâ
Habîr, yâ Hasîb, yâ Kâfî, yâ Hafîz, yâ Vekîl!
İlâhî! nefsim sabırsızdır; kalbim ise feryat eder durur.
üstelik sabrım çok zayıf, cismim gayet nahif, bedenim ni-
hayet derecede alil ve zelildir. Hâlbuki, belime yüklenen
maddî ve manevî yükler ise çok ağır, hem pek çok ağır-
dır. Bütün bu yüklerin ağırlığından beni halâs edecek havl
ve onların hamline beni muktedir kılacak kuvvet, ancak
senin havl ve kuvvetindir ey rabb-i rahîm’im ve
ey Hâ-
lık-ı Kerîm’im, yâ Hasîb, yâ Kâfî, yâ Vekîl, yâ Vâfî!
İlâhî! sür’atle akan zaman-ı vâsia selinden nasibim an-
cak bir ân-ı seyyaleciktir. Mekândan ise hissem, ancak
kabir kadar bir yerdir. üstelik sair mekânlarla ve zaman-
larla da alâkadarım. İşte bütün o alâkalardan gelen sıkın-
tımı giderecek havl ve bütün o zamanlardaki ve mekân-
lardakilere beni isal edecek kuvvet, ancak senin havl ve
kuvvetindir ey bütün kevn ve mekânların rabbi, ey bütün
asırların ve zamanların rabbi
yâ Hasîb, yâ Kâfî, yâ Kefîl,
yâ Vâfî!
Lem’aLar | 853 |
Y
irmi
d
okuzuncu
l
em
a
zayıf.
nasip:
pay, hisse, kısmet.
nefis:
kötü vasıfları, nitelikleri ken-
disinde toplayan, kötülüğe sevk
eden, şehevî istekleri kamçılayıp
hayırlı işlerden alıkoyan güç.
nihayet:
son derece.
rab:
yaratan, besleyen, yetiştiren,
terbiye eden Allah.
rabb-i rahîm:
şefkat ve merha-
met sahibi olan Cenab-ı Hak.
sabr:
sabır, dayanma, katlanma,
zorluklara dayanma gücü.
sair:
diğer, başka, gayri, öteki.
sür’at:
çabukluk, hız, acele.
şuur:
kavrama gücü; anlayış, bi-
linç.
yâ alîm:
ey her şeyi hakkıyla bi-
len Allah.
yâ Habir:
ey her şeyi bilen, her
şeyden haberdar olan Allah.
yâ Hafîz:
ey koruyucu olan Allah.
yâ Hasîb:
ey cömert, itibarlı, de-
ğerli olan Allah’ım!
yâ Kâfi:
ey ihtiyacı karşılayan Al-
lah.
yâ Kefil:
ey kefil olan Allah.
yâ Vâfi:
ey sözünde duran, ahde
vefa eden Allah.
yâ Vekil:
ey kullarının işlerine ve
rızkına kefil olan, her şeyi idaresi
altında bulunduran, kendisine da-
yanılan, gözeten, şahit ve koru-
yucu Allah.
zaman-ı vâsia:
geniş zaman.
zelil:
zillete uğramış, hakir, aşağı-
lanmış.
zulümat:
karanlıklar, dinsizlik, zu-
lüm ve küfür.
alâkadar:
ilgili, ilişkili, müna-
sebetli.
alil:
hasta, hastalıklı.
ân-ı seyyale:
bir anda akıp gi-
den zaman dilimi, su gibi ge-
çen an.
asır:
yüzyıl.
beden:
vücut, beden, cisim,
ten.
dalâlet:
iman ve İslâmiyetten
ayrılmak.
envar:
nurlar, ışıklar.
envar-ı marifet:
marifet nur-
ları, bilgi ışıkları.
feryat:
yardım istemek için
yüksek sesle bağırma, ça-
ğırma.
gayet:
çok, son derece.
had ve hesaba gelmemek:
ölçüsü, sınırı ve miktarı olma-
mak.
halâs:
kurtulma, kurtuluş, se-
lâmete erme.
Hâlık-ı Kerîm:
her şeyi bol ik-
ram ile yaratan, cömert ve ih-
sanı bol olan yaratıcı, Allah.
haml:
yükleme, yüklenme,
yükletme.
havl:
güç, kuvvet.
hidayet:
doğru olan, hak olan,
İslâmiyet.
hisse:
pay, nasip, kısmet.
İlâhî:
ey Allah’ım!
isal:
ulaştırma, eriştirme.
kevn:
varlık, vücut, âlem.
lem’a:
parıltı, parlayış.
levazımat:
ihtiyaç maddeleri,
lâzım olan şeyler.
mahfuz:
korunmuş.
mekân:
yer, oturulan yer,
mesken, ikametgâh.
muhafaza:
koruma, saklama.
muktedir:
gücü yeten, güçlü,
kuvvetli.
nahif:
yaratılıştan ince, cılız,
1...,843,844,845,846,847,848,849,850,851,852 854,855,856,857,858,859,860,861,862,863,...1406
Powered by FlippingBook