Sözler - page 384

Hem öyle mesail-i azîme ve hakaik-› dakikadan bahse-
diyor ki, umumun kalplerinde yerlefltirmek için çok defa
muhtelif suretlerde tekrar lâz›md›r.
Bununla beraber, sureten tekrard›r, fakat manen her
bir ayetin çok manalar›, çok faydalar›, çok vücuh ve ta-
bakat› vard›r. Her bir makamda ayr› bir mana ve fayda
ve maksatlar için zikrediliyor.
Hem Kur’ân’›n, mesail-i kevniyenin baz›s›nda ipham
ve icmali ise, irfladî bir lem’a-i i’cazd›r. Ehl-i ilhad›n te-
vehhüm ettikleri gibi medar-› tenkit olamaz ve sebeb-i
kusur de¤ildir.
E¤e r de s en
: “Acaba neden Kur’ân-› Hakîm, felse-
fenin mevcudattan bahsetti¤i gibi etmiyor? Baz› mesaili
mücmel b›rak›r, baz›s›n› nazar-› umumîyi okflayacak,
hiss-i ammeyi rencide etmeyecek, fikr-i avam› taciz edip
yormayacak bir suret-i basitâne-i zahirânede söylüyor.”
Cev aben de r i z k i
: Felsefe, hakikatin yolunu flafl›r-
m›fl onun için. Hem, geçmifl derslerden ve sözlerden el-
bette anlam›fls›n ki, Kur’ân-› Hakîm flu kâinattan bahse-
diyor; tâ zat ve s›fât ve esma-i ‹lâhiyeyi bildirsin. Yani bu
kitab-› kâinat›n maanisini anlatt›r›p, tâ Hâl›k›n› tan›tt›r-
s›n. Demek, mevcudata kendileri için de¤il, belki mucit-
leri için bak›yor. Hem, umuma hitap ediyor. ‹lm-i hikmet
ise, mevcudata mevcudat için bak›yor. Hem, hususan
ehl-i fenne hitap ediyor. Öyle ise, madem ki Kur’ân-›
Hakîm mevcudat› delil yap›yor, bürhan yap›yor; delil za-
hirî olmak, nazar-› umuma çabuk anlafl›lmak gerektir.
bürhan:
ispatlay›c› delil.
delil:
kan›t, bürhan.
ehl-i fen:
fen bilimleri ile u¤ra-
flanlar.
ehl-i ilhad:
inançs›zlar, dinsizler.
esma-i ‹lâhiye:
Allah’›n isimleri.
felsefe:
bilimsel araflt›rmaya da-
yal› bilgi esaslar›, varl›klar› tan›m-
layan, akl›n ürünü olan fen ilimle-
ri
fikr-i avam:
halk›n düflüncesi, bil-
gi seviyesi.
hakaik-i dakika:
ince, dikkat is-
teyen gerçekler.
hakikat:
gerçek.
Hâl›k:
Yaratan, yarat›c›.
hiss-i amme:
genel his, toplu-
mun hissiyat›.
hitap:
konuflma.
icmal:
k›saca özetlemek.
ilm-i hikmet:
felsefe, fen bilimle-
ri.
ipham:
anlam›n kapal› oluflu.
irfladî:
do¤ru yolu göstermekle il-
gili.
kâinat:
evren, tüm varl›klar.
kitab-› kâinat:
kâinat kitab›.
Kur’ân-› Hakîm:
her ayet ve su-
resinde say›s›z ‹lâhî gayeler bulu-
nan Kur’ân.
lem’a-i i’caz:
mu’cizelik par›lt›s›.
maani:
manalar, anlamlar.
makam:
mevki, mertebe.
manen:
mana itibar›yla, manaca.
medar-› tenkit:
tenkit, elefltiri
dayana¤›.
mesail:
mesele, konu.
mesail-i azîme:
büyük mesele-
ler.
mesail-i kevniye:
kâinatta var
oluflla ilgili meseleler
mesaili kevniye:
kâinatta var
oluflla ilgili meseleler.
mevcudat:
varl›klar.
Mucit:
icat eden, varl›klar›
meydana getiren.
muhtelif:
çeflitli.
mücmel:
maksad›n k›sa ve
özlü anlat›m›.
nazar-› umumî:
kamuoyu-
nun bak›fl›, genel anlay›fl.
rencide:
incinme, k›r›lma, gü-
cenme.
sebeb-i kusur:
eksiklik nede-
ni.
s›fat:
vas›f, nitelik, hâl.
suret:
görünüfl, biçim.
suret-i basitâne-i zahirâne:
görünüfle göre, aç›k basitçe
flekil.
tabakat:
tabakalar.
taciz etmek:
rahats›z etmek,
s›kmak.
tevehhüm:
zannetme.
umum:
genel, bütün.
vücuh:
yön, taraf.
zahiri:
aç›k.
zat:
kifli.
384 | SÖZLER
O
N
D
OKUZUNCU
S
ÖZ
1...,374,375,376,377,378,379,380,381,382,383 385,386,387,388,389,390,391,392,393,394,...1482
Powered by FlippingBook