Sözler - page 622

1
r
?n
G ^^^ r
?n
G
lâfz›yla on befl tabaka istifham-› inkârî-i taac-
cübî ile ehl-i dalâletin bütün aksam›n› susturur ve flübe-
hat›n bütün menflelerini kapat›r. Ehl-i dalâlet için, içine
girip saklanacak fleytanî bir delik b›rakm›yor, kapat›yor.
Alt›na girip gizlenecek bir perde-i dalâlet b›rakm›yor, y›r-
t›yor. Yalanlar›ndan hiçbir yalan› b›rakm›yor, bafl›n› ezi-
yor. Her bir f›krada bir taifenin hulâsa-i fikr-i küfrîlerini
ya bir k›sa tabir ile iptal eder, ya butlan› zahir oldu¤un-
dan sükûtla butlan›n› bedahete havale eder veya baflka
ayetlerde tafsilen reddedildi¤i için, burada mücmelen ifla-
ret eder.
Meselâ,
birinci f›kra
2
o
¬n
d »/
¨n
Ñr
æn
j Én
en
h n
ôr
©°p
q
ûdG o
?Én
ær
ª s
?n
Y Én
en
h
ayetine iflaret eder,
on beflinci f›kra
ise,
3
Én
Jn
ón
°ùn
Ø n
d *G s
’p
G l
án
¡p
d'
G BÉ n
ªp
¡«/
a n
¿Én
c r
ƒn
d
ayetine remzeder; daha
sair f›kralar› buna k›yas et. fiöyle ki:
Baflta diyor:
Ahkâm-› ‹lâhiyeyi tebli¤ et. Sen kâhin de-
¤ilsin. Zira, kâhinin sözleri kar›fl›k ve tahminîdir; seninki,
hak ve yakînîdir. Mecnun olamazs›n; düflman›n dahi se-
nin kemal-i akl›na flahadet eder.
4
p
¿ƒo
æn
Ÿr
G n
Ör
jn
Q /
¬p
H ¢o
üs
Hn
ôn
àn
f l
ôp
YÉn
°T n
¿ƒo
dƒo
?n
j r
?n
G
Âyâ, acaba muha-
kemesiz âmî kâfirler gibi, sana flair mi diyorlar? Senin
helâketini mi bekliyorlar? Sen, de: ‘Bekleyiniz. Ben de
bekliyorum.’ Senin parlak, büyük hakikatlerin, fliirin ha-
yalât›ndan münezzeh ve tezyinat›ndan müsta¤nidir.
ahkâm-› ‹lâhiye:
Allah’›n hüküm-
leri, kanunlar›.
aksam:
k›s›mlar.
âmî:
cahil, bilgisiz.
âyâ:
acaba, nas›l oluyor, hayret.
ayet:
Kur’ân’›n her bir cümlesi.
bedahet:
aç›kl›k.
butlan:
bat›ll›k, bir fikrin yanl›fl ol-
mas›.
ehl-i dalâlet:
‹slâmiyeti kabul et-
meyen, azg›n ve sapk›n kimseler.
f›kra:
paragraf, bölüm.
hak:
do¤ru, gerçek.
hakikat:
gerçek.
harap:
y›k›lma, yok olma.
havale:
gönderme, b›rakma.
hayalât:
hayaller.
helâket:
mahvolma, yok olma.
hulâsa-i fikr-i küfrî:
küfre ait fik-
rin özü.
ilâh:
tanr›, tap›n›lan fley.
istifham-› inkârî-i taaccübî:
fla-
fl›rma ve yad›rgama sorusu me-
selâ; ‘Hiç böyle olur mu?’ gibi.
kâfir:
Allah’› ve ‹slâmiyeti kabul
etmeyen.
kâhin:
kar›fl›k ve tahminî sözlerle
gelecekten ve bilinmeyenden ha-
ber verdi¤i söylenen kimse.
kemal-i ak›l:
akl›n mükemmelli-
¤i.
k›yas:
karfl›laflt›rma.
lâf›z:
kelime, söz.
mecnun:
deli.
menfle:
kaynak, kök.
meselâ:
örnek olarak.
muhakeme:
ak›l yürütüp do¤ru
bir sonuç elde edebilme
mücmelen:
k›sa ve özlü bir flekil-
de.
münezzeh:
uzak.
müsta¤ni:
ihtiyaç duymayan, te-
nezzül etmeyen.
perde-i dalâlet:
azg›nl›k ve sap›k-
l›k perdesi.
peygamber:
Allah’›n elçisi.
red:
kabul etmeme.
remiz:
iflaret.
sair:
di¤er, baflka.
sükût:
susma, söz söylememe.
flahadet:
flahitlik; do¤rulama.
flair:
fliir yazan.
fleytanî:
fleytanla ilgili ve ona ait.
flübehat:
flüpheler.
tabaka:
derece.
tabir:
söz, ifade.
tafsil:
ayr›nt›l› flekilde.
tahminî:
tahmin yoluyla.
taife:
topluluk, bölük.
tebli¤:
peygamberlerin Al-
lah’›n emrini kullara bildirme-
leri.
tezyinat:
süslemeler.
yakînî:
flüphe edilmeyecek
derecede kesin bir flekilde.
zahir:
aç›k.
zira:
çünkü.
1.
Yoksa, yoksa...
2.
Biz Peygambere fliir ö¤retmedik; bu ona yak›flmaz da. (Yâsin Suresi: 69.)
3.
E¤er göklerde ve yerde Allah’tan baflka ilâhlar olsayd›, ikisi de harap olup giderdi. (Enbiya
Suresi: 22.)
4.
Yoksa onlar “O bir flairdir; biz onun bafl›na gelecek felâketi bekliyoruz” mu diyorlar? (Tur
Suresi: 30.)
622 | SÖZLER
Y
‹RM‹
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ
1...,612,613,614,615,616,617,618,619,620,621 623,624,625,626,627,628,629,630,631,632,...1482
Powered by FlippingBook