"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Akupunkturun şifresini çözdüm

26 Kasım 2014, Çarşamba
Bunu ilk defa duymuş olun. Yanlış anlaşılır diye konuşmak istemiyoruz; Akupunkturun şifresini çözdüm. Şöyle söyleyeyim; yetiştirdiğim doktorlar bile beni % 2 anlamadı. Anlaşılsaydım çok farklı yerlerde olacaktım, akupunktur tedavisi de ülkemizde çok farklı katmanlarda uygulanacaktı.

-Dünden devam-

Sizi ekranlarda göremiyoruz, neden? 

Çünkü önceden televizyonda akupunktur anlatılmıyor, sunucunun sorularına cevap vermek zorunda kalıyordunuz. Akupunktur hakkında bilgi sahibi olanların azlığı sebebiyle ekranlara çıkan meslektaşlar maalesef akupunkturun bilimsel bir tedavi metodu olduğunu ispatlamanın telâşını yaşıyorlardı. Oysa amaç akupunkturun ne olup olmadığını uzmanın ağzından kamuoyuna duyurmak ise belgesel türü programlar yapılıp hekimin hastaya nasıl uygulama yaptığını, hastanın tedavi öncesi ve sonrası durumunu, tedavi sonrası ne kadar iyileştiğini, hastanın tedavi sonrası neler hissettiğini; hangi hastalıklarda uygulama yapıldığını vb. göstermeleri gerekir. Kimi sunucular da reyting uğruna magazin penceresinden bakıp akupunkturu hokus pokus gibi göstermek istiyor, akupunkturu sigarayı bıraktırma veya zayıflama gibi konularda uygulanan yöntem gibi göstermeye çalışıyordu. 
Ne olmuştur? Ekranlara çıkılan o furya dönemlerde sağlıkta çok önemli bir yeri olan akupunktur tedavisi yanlış anlatım ve tanıtım sebebiyle ülkemizde yanlış anlaşılmış yara almıştır. Ben akupunkturun bu şekilde magazin furyasına garnitür yapıldığı dönemlerde ekranlara çıkmaktan kaçındım. Bu sahada kalıcı olan yöntemi yerleştirmeyi tercih ettim. Doktor ve çalışanlarımı yetiştirmeyi yeğledim. Bu uğurda kazancımı ve en yakınlarımın servetini ortaya koydum. 1995’te kemik erimesini tedavi ettiğim bir çocuğun iyileştiğini görebilmek için bile bu paraları harcamayı değer, dedim. 1995 yılında ilk defa Dünya Akupunktur Kongresinde akupunkturla idiopatik osteoporoz tedavisi tebliğini sunduk. Biz bunları yaptık, ama maalesef bu yaptıklarımız medyanın magazin bekleyen tozpembe kanatlarında yer bulmadı. 
Ben sadece bu güzel tedavi yönteminden daha çok insanımızın yararlanamadığına üzülüyorum, yoksa 30 yıllık meslek hayatımızda en az 50 bin hastaya bakmış durumdayım ve bu hastalarımız rahatsızlandıkları zaman ilk önce bizi aramaktadır. Bugün boyun fıtığı sebebiyle ameliyat masalarında insanlar hâlâ bıçak altına yatıyor. Bugün migren ağrıları sebebiyle insanlar kutu kutu ilâç tüketiyor. Bugün Romatoid Artrit sebebiyle nice insanımız ateşli ağrılarla ellerinin deforme olmasıyla kahroluyor. Yine bugün ayaklarda üşüme yaşayanlar derdine bir türlü kalıcı çözüm bulamıyor. Ama bu insanların büyük çoğunluğunun akupunktur tedavisinden haberi yok. Dolayısıyla bu insanların böyle etkili ve üstelik yan etkisiz bir tedaviden haberinin olmayışının vebali biraz da o magazin furyasında soru soran bazı sunucular kadar, onların acemice heyecanına garnitür olan, tedavinin doğrusunu anlatmak yerine ekranda şov yapmayı kısa dönemin kârı olarak gören bir kısım meslektaşta değil midir? 

Akupunkturun tedavi ettiği hastalıklardan birini örnek verecek olursak, meselâ basur... 

Bakın enteresan gelebilir size, bunu da ilk defa burada söylüyorum. Basurların % 80’inin sebebi kabızlıktan, bağırsakta gaz ve şişkinlikten, burun tıkanıklığından ve sandalyede vb. uzun süre oturmaktan kaynaklanır. Bunu ilk defa duymuş olun. Yanlış anlaşılır diye konuşmak istemiyoruz; Akupunkturun şifresini çözdüm. Şöyle söyleyeyim; yetiştirdiğim doktorlar bile beni % 2 anlamadı. Benim amacım para kazanmak, hasta tedavi etmek değildi akupunktur tedavi yöntemini belirli bir aristokrat kesimin kullanımından çıkartıp geniş halk kitlelerine yayılmasını sağlamaktı. Bill Gates öncesi bilgisayar kullanmak için dört yıllık üniversite mezunu olmak gerekiyordu. Ama Bill Gates geliştirdiği bir yöntemle bilgisayarı herkesin kolaylıkla kullanacağı hale getirdi ve tüm dünyaya yaydı. Onun gibi ben de akupunktur tedavi eğitimi ve uygulamasını dört beş sene eğitim alınan ve hekimlerden başkasının asla uygulayamayacağı zor bir yöntemden alıp fizyoterapistlerimizin, hemşirelerimizin, sağlık memurlarımızın dahi doktor kontrolünde rahatlıkla uygulayabileceği ve çok kısa zamanda öğrenilebilecek kolaylığa getirdim. Anlaşılsaydım çok farklı yerlerde olacaktım akupunktur tedavisi de ülkemizde çok farklı katmanlarda uygulanacaktı. 

ALERJİK RİNİT VE ŞEKERE ŞİFA VESİLESİ

Hastalık tedavi kısmına dönecek olursak. Meselâ alerjik rinit için kaç seans yapıyorsunuz? 

30 seans uyguluyor ve bunu iki aya yayıyoruz. Alerjiyi 1’den 100’e kadar onar onar derecelendirirsek alerji hassasiyeti % 50’yi geçince vücutta yavaş yavaş baş ve sırt ağrısı, kabızlık, gaz, şeker, tansiyon, kolestrol artmaya başlar. Bize gelen vak’aların büyük kısmının derecesi % 70’in üzerindedir. Dolayısıyla bu hastalarımızın arasında 30 veya 45 seans aldığımız hastalarımız var. Meselâ şeker hastalarına belirli aralıklarla, ama sürekli seans uygulamak gerekir. 30 seanslık bir kürden sonra ayda bir seans olmak ileride şekerin gözü, böbreği, karaciğeri tahribatından vücudu korumak için çok çok önemlidir. Bir şey daha söyleyeyim; 600 çeşit romatizma var. Hepsinde alerjinin farklı etkileri vardır. Bu konuda merkezimizde tedavi olanların çoğu memnuniyetini belirtmiştir. Herkese de bir kolaylığımız vardır. www.marasakupunktur.com internet sitemizde hangi rahatsızlıklara tedavi uyguladığımız açıklamalarıyla yazılıdır.  

Sabahleyin dinlenmiş olarak hiç kalkamıyorum desem... 

Ben size şöyle söyleyeyim. 5 yıl sonra bir hastanede 20 doktora muayene olun. Hepsi sizde ayrı bir hastalık bulur. Aslında siz de ayrı bir hastalık yok. Sebep alerji. Alerji derecesi 100 üzerinden 50’yi geçince vücutta serbest radikaller artıyor. Biz bunu tedavi edince haliyle diğer hastalıklar da tedavi olmuş oluyor. Meselâ ben kendim sabah işime gelirim yorgunluk nedir bilmem. Eve giderim yorgunluk nedir bilmem. Fakülteyi bitirdiğimdeki heyecanım neyse bugün de aynı heyecanı yaşıyorum. 

MODERN TIP BENİ BAĞLIYORDU

Biraz başa dönecek olursak... Sizi akupunktur konusunda bu kadar özverili çalışmaya iten bir olay var mı? 

1977 yılıydı. Tıp fakültesini bitirince ihtisasa girecektim. Bitirdiğimiz sene Kadın Doğum bölümüne beş kişi alacaklardı. Sınava girdim. Sözlü ve yazılıda “en az 85 puan alırım” diye düşündüm. Bu yüzden askerlik kararı aldırdım. Nasılsa ihtisası kazandım, diye düşünüyordum. Telefon açtığımda kazanamadığımı söylediler. Sınıf birincisi arkadaşım da kazanamamıştı. Maalesef torpilli kimlere kazandırmışlardı. Ben de ihtisas yapmaktan vazgeçtim ve askere gittim. Askerliği bitirince Konya Halkapınar’da bir sağlık ocağında 3,5 yıl çalıştım, ama devletin işletmesinden farklı bir tarzda çalıştım. Bu sebeple soruşturma gördüm. 3,5 yıl sonra beni görevden almaya geldiler. Bir baktılar ki sağlık ocağı çok farklı olmuş. Her şey mükemmel. Zira ben orada ebeyi yetiştirdim, sezaryene gönderilmesi gereken nice vak’ayı göndermeyip normal doğum gerçekleştirdik. Daha başka durumları görünce tıpta uygulanan birçok şeyin gereksiz ve abartılı olduğunu fark ettim. Modern tıp benim paradigmama uymuyordu. Konya’dan ayrıldım. Arkamdan takdirnamemi göndermişler. Özetle ihtisası kazanamamış olmam kırılma noktası oldu. 6,5 yıl da Manisa Gördes’te serbest pratisyen hekimlik yaparken herkes tembihlenmiş gibi benim ismimi sorup bana geliyordu. Ekstradan bir şey yapmıyordum. Peki bu ilgi nedendi? Çünkü hastaları dinliyordum. Bugün de yaptığım gibi, yeme içmelerini yaşama şekillerini oturup kalkma şekillerini hayat şartlarını, üzüntülerini, kederlerini arzu ve isteklerini öğreniyordum. Sonra da ona uygun hayat tarzını tarif etmeye çalışıyordum. Ben tedavi etmekten çok yaşama kuralını dizayn etmesine yardımcı oluyordum. Başarım buydu. Ama modern tıp beni burada da bağlıyordu. Çünkü bu uygulamayı oranın şartlarında gerçekleştiremiyordum. Arayışa girdim. 1978 yılında Nüzhet Hocanın akupunktur kitabını bulmuştum. Nüzhet Hocayla 1991 yılında tekrar irtibat kurdum. “Gel beş altı ay çalış” dedi. Hoca İstanbul’daydı. Göğüs Hastalıkları Uzmanlığını bırakıp Çamlıca’daki 70 yataklı özel bir göğüs hastalıkları hastanesinde akupunktur uygulamaya başlamıştı. Hoca da modern tıptan tatmin olmamıştı aslında. Hocayla beş altı ay diye başladık, ama 5 yıl çalıştım. 
5 yılın sonunda izin isteyerek, “Ben de doktor yetiştireceğim” diye ayrıldım. Ayrıldığım sene 5 tane şube açtım. Yirmiye yakın doktor ve yirmiye yakın personel çalıştırdım. Böylece beş yıl devam ettim. Sonra önüme prosedür engeller çıkmaya başladı. Böyle bir durum sonrasında 1999’da zamanın Sağlık Bakanı Osman Durmuş’a akupunkturu ve eğitimine gereken ihtiyacı anlattım. Sayın Bakan, akupunkturu, tedavi hizmetlerinden alıp Temel Sağlığa bağlayınca düzenli olarak Ankara Gazi Üniversitesinde Prof. Dr. Cemal Çevik Hocanın önderliğindeki kurs başta olmak üzere, Yeditepe Hastanesi, Çapa ve Ümraniye Devlet Hastanelerinde, Erzurum Tıp Fakültesinde düzenli olarak akupunktur kursları başladı. Bu noktaya kadar da geldik. Aslında hikâye uzun... Akupunkturda vicdanen rahat olarak çalışıyorum. Çalışmalarımda bir hasta tedavi edeceğimi biliyor olmam bile benim için yeterdi. Kaldı ki çok şükür 35 yıllık meslek hayatımda binlerce hasta tedavi ettim...

KÖYLERİ AYAĞA KALDIRMALIYIZ

Akupunkturu tanıtma çabalarınızın devam ettiğini, edeceğini anladık, ama nasıl? 

İnşallah bunu ilk defa size açıklıyorum, önümüzdeki beş-on yıl içerisinde en az on bin köye birer akupunktur uygulayıcısı hedefimiz var. Köylere doktorları göndermezsek Türkiye’den çok şeyler gider. Köylerin tekrardan ayağa kalkması lâzımdır. Köylerde ahşap yapı, taş yapı devam etmelidir. Sağlığın korunması için köylere süt, yoğurt, peynir, yumurta, üzüm, incir, zeytin, pekmez, balcılık, doğal (kepekli) ekmek vb. yapılmalıdır. Eğer bunlar unutulursa köyler yok olmaya mahkûmdur. Köylerde elektrik, su, doğalgaz olursa o köyler sağlıklı bir hayat için yaşanacak en ideal mekânlar olacaktır. Köylerde yaşlılara çok rahat bakma imkânları oluşturulmalıdır. 

ÇİN’E GİTMEYE GEREK YOK!

Projenizin içinde neler var? Sadece akupunkturcu mu yetiştireceksiniz? 

Evet, sadece akupunkturcu yetiştirmek istiyorum. Doktorları yetiştirip ihtiyaç duyulan yerlere göndermek, olay tam da budur. Aslında düşüncemi bir örnekle açıklamak istersem bende bir arabanın bütün parçaları var. 20 yıllık projeyi yapmışım. Hedeflerimiz ileriye dönük. Devamlı olarak doktor ve bu alanda çalışan eleman sayısını arttırmak istiyoruz. Benim şu anda tek sıkıntım finansör. Onu bulayım, gerisi gelir. 
“Ben insan yetiştirmek istiyorum” diye kaç finansöre gittiysem, kimse kabul etmiyor. Bina yapmaya, alet cihaz almaya para koyuyorlar, “insan yetiştireceğim” diyorum, kimse yanaşmıyor. Bu durumu kavrayamıyorlar sanırım. Zamanında Nüzhet Hocaya, “3 kişi yetiştireceğim” demiştim, bana, “oğlum hayal âleminde dolaşıyorsun. Ben 20 yılda bir tek seni yetiştirdim, bu dediğin olmaz” diye cevap vermişti. “Olur hocam” dedim. Sonra değişik sebeplerden dolayı bana inandı. Kendisinden ayrıldığım sene “Maraş Akupunktur Yöntemi” ile 20 tane doktor yetiştirmeye başladım ve yetiştirdim. Yani kendi sistemimizi kurduk. Ayrıca halen tıp fakültesinde okuyan, ama akupunktura ilgisi öğrencileri yetiştirdim. Şunu özellikle belirtmek isterim; Çin’e filan da gitmedim. Çünkü hiç gerek yok. Enteresan bir şey daha var; zamanın Sağlık Bakanı Recep Akdağ, akupunkturu incelemek için Çin’e gitti. Arkadaşı olan profesör ise benim akupunktur eğitimi verdiğim öğrencimdi. Öğrencim mi beni anlatmadı, o mu öğrencime inanmadı bilemiyorum, benimle bir kez görüşme bile yapılmadı.

Son olarak konuyu bağlarsanız...

Öncelikle birey olarak herkes günde en az yarım kilo sebze ve meyveyi tüketmelidir. Akupunktur sağlıklı gıda ile beraber yürür. Bunun içinde de en az 13 bin bitki çeşidimiz bulunan köyleri yeniden ele almak gerekir. 
Ayrıca Türkiye’de her doktor akupunkturu belirli bir seviyede öğrenmelidir. Uygulasın uygulamasın, ama bilmesi şart. Olmazsa olmaz. Önümüzdeki 10 yıl içinde Türkiye’de en az 50-60 bin hekimin akupunkturu uygular hale gelmesi lâzım. Ülkemizde 2014 yılı itibarıyla aşağı yukarı 6900 sağlık ocağı vardır. Beş yıl içerisinde bunların da herbirine bir akupunktur uygulayan hekim yerleştirmek gerekiyor. 
Böyle olursa Türkiye için geniş ufuklar açılır. Bu konuda fakültelere elemanları da biz yetiştiririz. Ayrıca ders koymaya gerek yoktur. Açılacak 15 bölge hastanesine yetiştireceğimiz doktorun sayısını ve devlete maliyetini anlattık. Ama amaç insan sağlığı değil de sağlığın istismarı ise “Sağlıkta aldanıyor muyuz yoksa aldatılıyor muyuz?” diye sormak vatandaşa düşecektir.

- SON -

Recep BOZDAĞ
[email protected]
Twitter: @BozdagRecep

Okunma Sayısı: 11030
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı