"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bahtiyar genç Enzo, Enes oldu

19 Mayıs 2016, Perşembe
Müslüman olduktan sonra Enes ismini alan Enzo, “Risale-i Nur’dan Sözler adlı eseri okuduktan sonra sanki yıllardır Müslüman olmuşum gibi bir birikim ve maneviyat hissediyordum. Risale-i Nur’u okudukça imanımın kuvvetlendiğini her geçen gün biraz daha fark ediyordum” diyor.

Bu hidayet öyküsü bir rüya ile başlar aslında. Fakat o unutamadığı rüyanın ne manaya geldiğini yıllar sonra anlayacaktır. Katolik bir ailenin tek erkek çocuğu olan Enes’in ilk sorgulaması bir ‘kül töreni’yle başlar. Henüz 13-14 yaşlarında ergenliğin arefesinde, alnına külden haç işareti yapılmasının komik olduğunu söyler annesine. Yaşının küçük oluşundan dolayı böyle söylediğini düşünür ve bu sorgulamanın nereye varacağından habersizdir annesi.

Yaş 17. İkinci defa alnına külden haç işareti yapılmasının anlamsız olduğunu söyler tören esnasında. Mecbur olduğunu söyler annesi, fakat artık bu sorgulamanın endişe verici olduğunu düşünüp papaz olan amcasına yönlendirir. Amcası Enes’e İncil okumasını tavsiye eder. Amcası nereden bilebilirdi ki İncili okumasının nelere mal olacağını? Sadece İncil’le yetinmeyip Tevrat’ı da okur ve; “Alnını secdeye koyarak ibadet etmekten, yani namazdan bahsediyor İncil. Ayrıca hem İncil’de ve hem de Tevrat’ta resim yasaktır diyor. Oysa ki papaz olduğun halde ben senin namaz kıldığına şahit olmadığım gibi; her gün evlerimizdeki ve kiliselerdeki resimlere karşı duâ ediyorsunuz” diye sorar amcasına. Belki de İncil’i okumaya teşvik ettiğine pişmandır. Çaresizce tek söyleyebildiği şu olur: “Onlar eskide kaldı, zaman artık başkalaştı.”

Tabiî bunu da söylediğine pişman olacaktır az sonra. Hakikat arayışında olanın İncil’i okuması da başka oluyor. Şöyle karşılık verir Enes: “Ben eskileri inkâr etmek için değil, tasdik etmek için geldim.”

İncilden okuduğu âyet karşısında amcasının dilinden dökülen cümleler itiraftan başka bir şey değildir: “Biz atalarımızın yaptığını yapıyoruz, sorgulama ve yap, cennete git!”

Enes yolun sonuna gelmişti. Artık inanmıyordu hiçbir şeye. 20’li yaşlara gelmişti ve bir boşluk içerisindeydi. Gördüğü rüyanın tesiri de üzerindedir. Bu rüyanın tabirini de yapacak tek şey karşılaşacağı hadiselerden başkası değildir.

Şimdi bu hidayete giden yolculuğu biraz da yolcunun kendisinden dinleyelim.

Öncelikle bize rüyanı anlatır mısın?

Elbette. Rüyamda yatağımda uzanıyor vaziyetteydim. Birden karşımda bir ağaç ve yanında duran bir zât belirdi. Ağacın arka tarafında gözleri kamaştıracak kadar parlak bir ışık vardı. Ağacın yanında duran zât eliyle de işaret ederek beni çağırıyordu ve şöyle diyordu: “Hadi gel, çabuk gel, geç kalma.”

Acaba rüyada mıyım yoksa bu gerçek mi diye tereddütte kaldım. Zeminde ıslaklık vardı ve eğer bu bir rüya ise bu ıslaklık elimi ıslatmaz düşüncesiyle zemine dokundum. Baktım ki elim ıslandı. O zât beni çağırmaya devam ediyordu: “Çabuk gel, geç kalma.” Bir anda nefes nefese kalmış bir şekilde uyandım. Çok etkilenmiştim.

Bu süreç nasıl devam etti? Amcanla aranızda geçen konuşmalardan sonra neler yaşandı?

Okul yıllarındayken Türkiye gezisine gitmiştik. Bu okul gezisinden döndükten sonra çocukluk ve okul arkadaşım Fatih’e bu geziden memnun kalmadığımı söylemiştim. O da bana “Bir gün seni özel olarak Türkiye’ye götürüp gezdireceğim” diye söz vermişti. Bu geziye gittiğimiz arkadaş grubumuzla okul bittikten sonra da görüşmelerimiz devam ediyordu. Bir gün bu grubun ikiye ayrıldığına şahit oldum. Bir grup diğer grupla artık görüşmek istemiyordu. Bir seçim yapmaya mecbur bırakılmıştım. Benim için çok zor bir dönemdi.

Bu hadisenin sürece ne gibi etkisi oldu?

Artık hayatımda bir değişikliğin olması gerektiği noktaya gelmişti. Fatih ve beraberindeki arkadaşlar bana diğerleriyle neden görüşmediklerini izah ettiler. Dünyanın cazibesine kapılmış ve artık her türlü günahı işlemeyi marifet bilen bu kimselerle görüşmek bir Müslüman gencine yakışmazdı onlara göre. Kendilerine de zarar dokunabilir endişesi vardı. Bir cihette ne demek istediklerini anlamıştım, fakat dünyanın bu fani lezzetlerinden bütün bütün soyutlanmanın ne manaya geldiğini anlamakta zorlanıyordum. Peki bu dünyanın manası neydi? Nasıl bir hayat yaşamam gerekiyordu? Bu fani lezzetlerin yerini tutacak ne olabilirdi?

İşte tam bu sorular ve iç âlemimde yaşadığım huzursuzluk hengâmında Fatih’in bir zamanlar bana verdiği sözü hatırladık. Bir değişikliğin iyi geleceğini düşündük ve Türkiye’ye gittik. İlk durağımız Ankara olmuştu. Fatih beni Kocatepe Camii’ne götürdü. Tam camiye varmıştık ki, ezan okunmaya başladı. Bu öğlen ezanıyla başlamıştı her şey. Olduğum yere çakılmıştım sanki. Kalbimdeki ve ruhumdaki tesirini anlatmak mümkün değil. Ağlamak istiyordum, fakat olmuyordu. Fatih halimden anlamıştı bir şeyler olduğunu. Bir sonraki durağımız olan Kayseri’ye gittiğimizde teyzesinden benim için duâ etmesini istemişti. Oradan İstanbul’a geçtik. Kaldığımız otelin Bediüzzaman Hazretleri’nin İstanbul’a geldiğinde kaldığı Reşadiye Oteli olduğunu sonradan öğrendik. Güzel bir tevafuktu.

Müslüman olmaya burada mı karar verdin?

Hayır. Gezimiz bittikten sonra Köln’e geri döndük. Yoğun bir araştırma ve sorgulama içerisine girdim. Sonunda Müslüman olmaya karar verdim.

Ailen bu durumu nasıl karşıladı?

İlk başlarda söylemek istemedim. Namazlarımı kılmak için her gün camiye gidiyordum. Annem bu durumdan şüphelenmiş ve bir gün benimle konuşmak istediğini söyledi. Kısa ve öz bir şekilde bana ilk sorduğu soru şu oldu: “Sen Müslüman mı oldun?” Aynı derecede kısa ve öz bir şekilde “evet” dedim. Anlayışla karşıladı, fakat bazı endişelerini dile getirdi. Bazı grupların İslâm adına yaptıklarını iddia ettikleri menfiliklerden uzak durmamı tavsiye etti. Ben de onun gönlünü rahatlatacak şeyler söyledim. Babam ilk başlarda anlamakta zorluk çekse de o da zamanla alıştı. Kız kardeşim ise merak ile karşıladı. Neden böyle bir tercih yaptığımı anlamak istiyordu. Aradan yedi yıl geçmesine rağmen İslâm ile ilgili sorular sormaya devam ediyor. Bir mesele olduğunda “İslâm bu hususta ne der?” diye sorması beni çok memnun ediyor.

Risale-i Nur’lar ile ilk tanışman ve alâkadarlığın ne zaman başladı?

Müslüman olduktan sonra Fatih beni medreseye götürmeye başladı. Daha önceden de tanıştığım kimseler vardı içlerinde. Beni tanıyanlar namaz kıldığımı görünce “Sen Müslüman mı oldun?” diye sorarak şakınlıklarını ve memnuniyetlerini ifade ettiler. Derslere iştirak etmeye başladım. Biraz Türkçe biliyorum, fakat yine de okunanları tam anlamıyordum. Bu yüzden Fatih beni Almanca derslerin yapıldığı başka bir medreseye de götürdü. Burada Davut Abiyle tanıştırdı. Bazı sorular sordum. Cevaplar şaşırtıcı derecede ikna ediciydi. Özellikle de zihnimi en çok kurcalayan “kader” meselesine dair okunan ders çok etkileyiciydi. Sonra Davut Abi bana bir ‘Sözler’ kitabı verdi. Kısa sürede (Risale-i Nur Külliyatı’ndan) Sözler’i okuduktan sonra sanki yıllardır Müslüman olmuşum gibi bir birikim ve maneviyat hissediyordum. Bunun bir iman hali olduğunu ve Risale-i Nur’u okudukça imanımın kuvvetlendiğini her geçen gün biraz daha fark ediyordum. Hatta Risale-i Nur ile irtibatlı olanlar ile olmayanların arasındaki farkı görebilecek bir bakış kazandırmıştı bana. Bu sebepten dolayı Risale-i Nur’ların bendeki yeri başkadır. Allah’a bana bunu ihsan ettiği için şükürler ediyorum.

Risale-i Nur hizmetleriyle iştigal ediyor musun?

Evet, elhamdülillah. Derslere iştirak etmeye çalışıyorum. Bunun haricinde benim gibi başka milletlerden olan ve içlerinde bazı Türk gençlerin de bulunduğu bir grupla Almanca Risale-i Nur dersleri yapıyoruz. 18 yaşlarında bir genç İtalyan arkadaşımız da Müslüman olmaya karar verdi elhamdülillah. Müslüman olduktan sonra zorlu bir süreç bekliyor. Kendim de bu tecrübeleri yaşadım. Bu yüzden yeni Müslüman olan birisiyle alâkadar olmak çok önemli.

İsminin Enes olmasına nasıl karar verdin?

Güzel bir hatıradır. Müslüman olmaya karar verip Kelime-i Şehadet getirdiğimde Fatih ve babası Abdurrahman amca da yanımda hazır bulundular. Abdurrahman amca ismimi telâfuz etmekte zorlanıyordu. Vincenzo diyemediği için kısaca Enzo diyordu. Fatihin teklifi üzerine Enzo’yu Enes yapalım diye konuşuldu. Hemen evet demek istemedim. Anlamını araştırıp biraz düşündükten sonra karar verelim dedim. Daha sonra “Bu yüzde yalan olmaz” deyip iman getiren Enes bin Malik’in kıssasını okuduğumda hemen ve severek ismimin Enes olmasını kabul ettim.

Bizlere neler söylemek istersin. Bu hidayet öyküsünü okuyanlara bir mesajın var mı?

Evet. Öncelikle herkese selâm ve muhabbetlerimi gönderiyorum. Bizleri İslâm ve imanla müşerref kılan Rabbimize şükürler olsun. Annem, babam ve kız kardeşim için duâ etmelerini rica ediyorum. Allah’a emanet olunuz.

Röportaj: Süleyman Yaprak / [email protected]

Okunma Sayısı: 6309
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı