"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Demirel Zincirbozan’da, taban “Yeni partiyi ne zaman kuracağız?” diyor

19 Kasım 2015, Perşembe
Demirel’i Zincirbozan’da bıraktıktan sonra Bursa’ya döndük. Bursa’nın ileri gelenleri toplanmışlar. Hemen konuşmaya başladık. Toplananların bize ilk söylediği, “Ağabey, partiyi ne zaman kuracağız? İsmimiz ne olacak?” oldu. Düşünün, daha hiç kimseyle konuşmamıştık, ama herkes parti kurulmasını bekliyor ve ismini soruyor.

Eski Meclis Başkanı, İçişleri ve Maliye eski Bakanı İsmet Sezgin'le yapılan röportajın devamı...

Röportaj: Cevher İlhan - Mehmet Kara

12 EYLÜL, DEMOKRASİ İÇİN YÜZKARASI OLMUŞTUR

Bizzat hâdiseleri yaşayan ve içinde bulunduğu hükûmette darbeye mâruz kalan bir bakan olarak, 12 Eylül 1980 darbesini nasıl değerlendirirsiniz?

Üç büyük darbenin üçünde de görevdeydim. 1960 yılında Belediye Başkanı, 1971 yılında Gençlik ve Spor Bakanı, 1980 darbesinde ise Maliye Bakanıydım. Yani, üç darbe de bizim üzerimizden geçti.

Benim en büyük üzüntüm de, 1960, 1971 ve 1980 darbeleri Türk demokrasisinden, sosyal hayatından 25 yılı, bir çeyrek yüzyılı götürmüştür.

Şunu açıklıkla ifâde edeyim ki, 1965 yılındaki kalkınma 1990 yılına kadar devam edebilseydi Türkiye’de büyük bir kalkınma olurdu.

Bundandır ki, 12 Eylül Türk demokrasisi için yüzkarası olmuştur...

DYP, ZİNCİRBOZAN’A GİDERKEN ARABA İÇİNDE KURULDU

12 Eylül’den sonra Büyük Türkiye Partisi’nin kurulması ve İhtilâl Konseyi’nce kapatılması, ardından Doğru Yol Partisi’nin kurulması ve darbecilerle peşpeşe veto edilerek seçime sokulmaması sürecinde neler oldu? Demokrat misyonun demokrasi mücadelesinin bir nümunesi olarak aktarır mısınız?

12 Eylül’den sonra bir sıkıntı meydana geldi. Gerçekten Türkiye’de askerî rejim büyük baskı yapıyordu. Çok büyük bir sıkıntı meydana getirdiler.

Büyük Türkiye Partisi kuruldu. Darbeciler Büyük Türkiye Partisi’nden büyük endişe ettiler, korktular. Ve “konsey kararı” ile partiyi kapattılar. Demirel’i iki defa Ankara dışına gönderdiler. Önce Hamzakoy’a gönderdiler, sonrasında da Zincirbozan’a gönderildi.

Gitmeden evvel beni çağırdı. Evlerimiz yakındı. “Yarın bizi götürecekler. Parti kuracaksınız. Necmettin Cevheri ile birlikte olun, şu isimleri alın…” dedi. Ertesi sabah Cevheri’nin kırmızı Mercedesi ile yola çıktık. Araba da Cevheri, Demirel, ben, Bilgiç ve Nahit Menteşe vardı.

Benim elimde bir not defteri vardı. Yolda parti kuruluşunda kimleri alacağımızı yazıyorduk. Demirel sürgüne gönderilirken, biz de refakatçi olarak yanında bulunduk. Bunları deftere yazdım ve bu defteri Sayın Cevheri’ye verdim. Yollarda karşılamalar oldu. Polisler ve jandarmalar vatandaşların karşılamalarını, sevgi gösterilerini engellemeye çalıştılar.

Demirel’i Zincirbozan’da bıraktıktan sonra Bursa’ya döndük. Cevheri ile birlikte geldik diye Bursa’nın ileri gelenleri otele toplanmışlar. Parti kuracağız ya… Hemen konuşmaya başladık. Toplananların bize ilk söylediği, “Ağabey partiyi ne zaman kuracağız? İsmimiz ne olacak?” oldu. Düşünün daha hiç kimseyle konuşmamıştık, ama herkes parti kurulmasını bekliyor ve ismini soruyor. Demirel’i alıp götürmüşler, üç saat sonra o havada “ne olacak halimiz?” diye soruyorlar. “Bize hemen görev verin” diyorlar. Nasıl bir dâvâ gayreti ve azmi…

Bu azimle en kısa zamanda bütün illere teşkilâtımızı kurduk. Süleyman Bey bize, onar onar “vilayet grupları” halinde partiyi kurmamızı istedi. “Kapatabilirler. Sizden sonra başkaları gelir, onlar kursunlar…” demişti.

Biz de çalışmalara dair her gün yapılanları - çalışmaları notlar halinde Demirel’e bildiriyorduk. O gün kim gidiyorsa onunla çalışmalarımızı sayın Demirel’e gönderiyorduk, iletiyorduk.

Rahmetli Turgut Özal da bu çalışmalarımızla yakından ilgileniyordu. Çok güç şartlarda Doğru Yol Partisi’ni (DYP) kurduk. Bizim seçilme hakkımız yoktu. Genel İdare Kurulu’nu tamamlayamadık. Bir çok arkadaşımızı darbe yönetimi veto ediyordu. Bu arada seçimlere girildi, kurucuları “ tamamlayamadığı” –aslında tamamlatılmadığı- için DYP seçimlere girmedi, sokulamadı. Seçim bittikten sonra kurucularımızı ancak tamamlayabildik. Bazı bazı arkadaşlarımız da Özal’ın yanına gittiler, büyük hata ettiler. Seçimi Özal’ın partisi ANAP kazandı.

Dört ayın akabinde Demirel’i büyük bir merasimle Zincirbozan’dan aldık. Milletin üzerinde büyük bir baskı ve korku vardı. Millet korkmadan, çekinmeden yollara çıkıyor, Demirel’i alkışlıyor, selâmlıyordu. İşte siyaset, liderlik bu idi. Ondan sonra da başta Demirel ve bizler yasaklıydık….

MİLLET BİZİ TEMİZE ÇIKARTTI

Mâlum, “ihtilâl konseyi” başta Demirel olmak üzere bütün partilerin merkez ve taşra yöneticilerine “siyasî yasaklar” koymuştu. Birileri de “siyasî proje” olarak bu yasakların üzerine oturuyordu. Yasakların kalktığı 1987 referandumu ile ilgili değerlendirmeniz nedir?

 1987 senesinde, “millet referandumla yasakları kaldırsın” diye kanun çıkarıldı. Referandumda Rahmetli Özal parti olarak yasakların kalkmaması için çalıştı. Köy köy gezip “hayır” dedi. Bu da onun büyük ayıplarından birisiydi.

Biz de yasaklı olduğumuz halde köy köy yasakların kalkması için çalıştık. Az bir farkla da olsa millet yasakların kalkması yönünde oy kullandı. Millet siyasî yasakları kaldırarak bizi temize çıkardı.

Yasaklar kalktığında Sayın Demirel’i tekrar genel başkanlığa seçtik. Ve Demirel’in siyasete dönmesi ile Türkiye’de siyaset yeniden başladı…

CUMHURBAŞKANI SEÇİLMESİNDEN SONRA PARTİNİN DURUMU

Yasakların kalkmasının üzerinden daha iki yıl geçmeden 1989 seçimlerinde DYP birinci parti oldu. Sonrasında ise merhum Demirel Cumhurbaşkanı seçildi. Bu süreçte bazı kırılmalar oldu. Bunu hülâsa eder misiniz?

Evet, darbeden sonra girilen 1989 seçimlerinde en yüksek oyu DYP aldı ve birinci parti oldu. Yüzde 28 oy aldı. DYP, SHP ile hükümeti kurdu.  

Özal vefat etti. Demirel cumhurbaşkanı seçildi. Rahmetli Özal’ın vefat ettiği gün Demirel’le Aydın’da Adnan Menderes Üniversitesi’nin açılış merasimindeydik. Ben İçişleri Bakanıydım. Rektör kürsüde konuşurken, Aydın Valisi yanıma geldi, “Efendim, Ankara Valisi sizi arıyor” dedi. Telefonu aldım, “Kötü bir haber vereyim, Sayın Cumhurbaşkanımızı kaybettik” dedi. Henüz Başbakan Demirel’in de haberi yoktu. Dönüp Demirel’e, “Maalesef Cumhurbaşkanımız vefat etmiş” dedim. O da ilk olarak “Yapma!” dedi, çok üzüldü. Rektöre haber gönderdik. Konuşmasını kestirip, hemen Ankara’ya hareket ettik.

Helikoptere binip Adnan Menderes Havaalanına giderken sayın Demirel’e, “Allah rahmet eylesin, Turgut Özal vefat etti. Gönlüm sizin cumhurbaşkanı olmanızı istiyor, ama aklım istemiyor. Siz yokken bu parti devam edemez, çözülür, dağılır, kimse toparlayamaz” dedim.

Sayın Demirel bana “Cumhurbaşkanlığını altın tepsilerde teslim ettik. Şimdi bunu yapmazsam ‘Süleyman Beyin çekindiği şeyler var, ondan istemiyor’ derler” dedi. “Hayırlı, uğurlu olsun, ama benim düşüncem budur” dedim. Nitekim aday oldu ve Cumhurbaşkanı seçtik.

Bu arada DYP kongresini yaptı. Sayın Tansu Çiller genel başkan seçildi. Hayırlı uğurlu olsun diyerek her türlü yardımı yaptık. Fakat gerek sayın Çiller, gerekse de Çiller’in yanında olan arkadaşların bir bölümünün DP, AP ve DYP ile alâkaları yoktu. İşte bu kırılmada partinin oyları düştü, barajı aşamadı. Seçime girildi. 9.7 oy alarak seçim barajını geçemedi.

Parti bu hale gelince partiyi ele geçirmek isteyenler çoğaldı. DYP’yi birlikte kurduğumuz arkadaşlar dahi kenara çekildiler, yeni birtakım kişiler parti yöneticileri oldu...

TÜRKİYE, “STRATEJİK DERİNLİK”TEN “STRATEJİK ÇUKUR”A DÜŞTÜ

Bugün Türkiye’de DP-AP-DYP ekseninde Demokrat misyonun güçlü olmamasının boşluğu ve sıkıntısı olduğu belirtiliyor. Siyasette güçlü merkez sağın ihtiyacı hissediliyor. Bu açıdan, Demokratların yeniden derlenip toparlanması için neler yapılması lâzım? Demokrat misyon nasıl yeniden ayağa kalkar?

Türkiye, bugün içeride ve dışarıda bir çıkmazın içindedir. Türkiye, “stratejik derinlik”ten “stratejik çukur”a düşme durumuna girmişken, ülkenin ekonomisi böylesine kötüye giderken, bırakın “ileri demokrasi”yi, ne yazık ki demokrasinin 100 sene evvelinden çok farkı yok bugün.

60 yıl belediye başkanlığından başlayarak, bakanlık yaparak bugüne kadar Türk siyasî hayatının içinde oldum. Hâlâ Türkiye’yi ve dünyadaki siyaseti izliyorum. Ama şunu belirtmeliyim ki, ben ne böyle devlet yönetimi gördüm, ne de böyle siyasal liderler gördüm.

Hiçbir siyasal liderin bugün olduğu gibi birbirlerine hakaret ettiği bir dönem olmamıştı. İşte buna üzülüyorum. Meclis’te, o mukaddes çatı altında birbirlerine galiz küfürler etmesini ve birbirlerine her türlü hakarette bulunmasını hayretle izliyorum.

Nasıl bu hale geldik, insan şaşırıyor. Bu hal, bu kutuplaşma ve kamplaşma, memleketi bölünmeye de götürebilir. Bunları söylemekten çekiniyoruz da, bunları söyleyemiyoruz da. Üzüntü duyuyorum bunları söylerken…

MUHÂFAZAKÂRLIK VE DEMOKRASİYE İNANÇ

Siyasî hayatımızda merkezin sağında, bir de merkezin solunda partiler var. Türk siyasetinde merkezin solundaki partiler yüzde 30 civarında oy alırlar. Merkez sağdaki partilerin oy kapasitesi yüzde 60-70 civarındadır.

Merkez sağ millet demektir; milletin irâdesi, aklı, özlemi, birleştiği yer, inancı demektir. Değer yargılarının toplandığı yerdi. Muhâfazakâr, milliyetçi, aydın ve demokrasiye inanan insanlardır. Merkez sağ budur. Merkez sağı maalesef bitirdiler…

AKP, merkez sağın oylarının üzerine oturdu. Çünkü, geldiği partinin oyları en çok yüzde 20’ye çıkıyordu, bu da gayr-ı nizâmidir. Normali yüzde 10-12’ydi. Partiden birçok arkadaşımız da maalesef oraya gitti; tıpkı 1983’te ANAP’a gitmeleri gibi. Kitle olarak AKP’ye gitmedi. Merkez sağ kitlesi hâlâ ortada duruyor. “Bizim halimiz ne olacak?” diye soruyorlar. Ancak merkez sağı dağıttılar. Çünkü merkez sağ, bir fikrin, bir dünya görüşünün etrafında birleşmektir. Bu birleşmeyi de liderler sağlıyor. Çünkü demokrasi bir yerde lider rejimidir. Almanya’da Merkel’i mi, partisini mi tanıyoruz? ABD’de Obama’yı mı tanıyoruz, partisini mi?

Parti liderle yürür. Her ne kadar bazen “kadro hareketi” falan diyorsak da siyasette lider çok önemlidir. Vatandaş başvuracağı, özlem duyacağı, inanacağı, kendisinin kötü olan durumunu daha iyiye götüreceğine güvendiği insan arıyor. Bu liderdir. İşte o lider bugün yok. Bunu üzülerek ifâde ediyorum. Çıkmaz mı, mutlaka çıkar…

Liderin de kendini kabul ettirmesi, halkta güven duygusu meydana gelmesi en önemlisi de bugünü yaşantısından daha iyi bir yaşantıya götürecek kimseyi seçtiğine inanmasıdır.

Aslında bir sonraki nesil bir önceki nesilden daha iyi yetişmiş. Zaman, değer yargıları, değişen dünya, dünyanın değişen şartları, bilim, internet dediğimiz olay ve teknolojideki büyük gelişmeler dünya siyasetini ve ekonomisini değiştirmektedir.

Merkez sağın gücü devam ediyor. Bunun yeniden ortaya çıkarılması lâzım. Ülkenin ve siyasetin ihtiyacı bu. Bugün vatandaş bunu arıyor...

Haber Merkezi

Okunma Sayısı: 4038
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • R.Kalyoncu

    19.11.2015 08:06:26

    Bugün bazılarının hȃlȃ anlamakta ve kabullenmekte zorluk çektiği; halk neden bizim partimize oy vermiyor sorusunun cevabı işte tam da bu beyanda: "...gerek sayın Çiller, gerekse de Çiller’in yanında olan arkadaşların bir bölümünün DP, AP ve DYP ile alâkaları yoktu."

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı