"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Evren: Siz ekonomiyi düzeltmeseydiniz biz darbeyi yapamazdık

18 Kasım 2015, Çarşamba
1980'de merhum Demirel’in başında bulunduğu AP hükûmeti döneminde ekonominin düzeldiği, yoklukların, kuyrukların, karaborsanın ortadan kalktığı bizzat darbe lideri tarafından itiraf edilmiştir. Bu durum, 12 Eylül ihtilâlinin bütün gerekçelerinin bir bahaneden ibâret olduğunu ortaya koyuyor…

Eski Meclis Başkanı, İçişleri ve Maliye eski Bakanı İsmet Sezgin'le yapılan röportajın devamı...

Röportaj: Cevher İlhan - Mehmet Kara

1971’DE KIŞKIRTMALAR VE TAHRİKLERLE MUHTIRA GELDİ

12 Mart Muhtırasından önce neler yaşandı? Demirel’in demokrasiyi inkıtaa uğratan darbelere ve ara rejimlere karşı demokratik direnç ve mücadelesi hakkında neler söylersiniz?

Kader ağlarını örüyor, hâdiseler birbirini takip ediyordu. 1969 seçimleri yapıldı. Bu seçimlerinde Sadettin Bilgiç ve arkadaşları âdeta ayrı bir parti gibi hareket ettiler. Adeta parti içi bir klik gibiydiler. Hangi şehirde kendi adayı olduğuna inandıkları kişi varsa orada faaliyetlerini sürdürdüler, orada yoğunlaştılar, çalıştılar.

Seçimler yapıldı, AP iktidara geldi. Sayın Demirel evine bizi çağırdı. Burada Dr. Mustafa Gülcügil, Hayrettin Erkmen, ben ve bir arkadaş daha vardı. Demirel, “Çok güç şartlarda seçimi kazandık” dedi. “Partide sıkıntı var, bu bizi yordu. Kendilerini ayrı bir parti gibi gördüler” dedi.

Ben Partinin Genel İdare Kurulu üyesi ve Genel Başkan Yardımcısıydım. Demirel’e, “Anladığım kadarıyla bu arkadaşlardan kimseyi kabineye almayı düşünmüyorsunuz?” dedim. “Düşünmüyorum” dedi. “Neden, halbuki bunların içinden bazı arkadaşlarımızı yanımıza almak mümkün. Bu arkadaşlarımızı ihmal etmememiz gerektiğini düşüyorum” diye itiraz etmiştim.

Yıllar sonra Demirel’e “Hayatınızda üzüldüğünüz olaylar nedir?” diye sorulduğunda, “Keşke Demokratik Parti’nin kurulmasına engel olabilseydim” dedi. (Bir tanesi de benimle –bana hak verdiğiyle, takdir ettiğiyle ilgiliydi. Onu anlatmayayım…)

Neticede hükümet kuruldu. Ancak “41’ler” denilen parti içi muhalifler Meclis’te hükümet programına red oyu verdiler ve hükümet düştü. O arkadaşlarımız da ayrıldılar. Süleyman Demirel yine kabineyi kurdu ve çalışmalara başladı. Bu arada merkez siyaset partisi, en büyük sağ parti olan AP’den kopmalar oldu, ikiye bölündü. Bunların bir takım değer yargıları oluştu.

Türk siyasetinde her zaman olduğu gibi, sağdan, soldan, ortadan bazı kışkırtmalar, tahrikler başladı. Hükümetin icraatlarını yanlış gösteriyorlardı. Zaman zaman partimizin de bazı yanlışları oluyordu, ancak ülkenin aleyhine bir hava oluşturuldu.

Bunun üzerine biz parti olarak da zayıfladık. Demokratik Parti olayı bizden bir parçayı alıp götürdü. Rahmetli Celal Bayar da onlarla beraber oldu...

1971’DE MECLİSİN KAPANMASINI ÖNLEDİK

Aslında o sırada Türkiye’de tam bir kalkınma hamlesi vardı. 1971 muhtırasından önce yüzde 7’ye yakın bir kalkınma içindeydi. Enflasyon yüzde 6,5-7’yi aşmıyordu. Ondan sonra da kimsenin yakalayamadığı bu denli kalkınma ve gelişme bazılarını rahatsız etmiş olacak ki bazı huzursuzluklar meydana getirildi. Birtakım büyük işadamları bu gidişten memnun olmadıklarını ifâde etmeye başladılar. Ve bu rahatsızlıklarını askerlerin yanında söylüyorlardı.

12 Mart günü bir bakanlar kurulu toplantımız vardı. Toplantıya bir haber geldi.  Türk Silâhlı Kuvvetlerinden 1908’de Birinci Meşrûtiyetin ilânından beri söylenen ifâdeler seslendirildi. Bu arada da Bakanlar Kurulu üyeleri olarak hepimiz, “Bunu asla kabul etmiyoruz” dedik. “Bu hem hukuka, demokrasiye, anayasaya aykırıdır. Bunu gerektirecek bir durum yoktur, bunu reddediyoruz” diye karşı çıktık.

Askerler çok sertti. Bir hareketimizi bekleyip Meclis’i kapatmak istiyorlardı. Kısacası, demokrasiye son verilmek isteniyordu. Bunu önlemeye gayret ettik, “Demirel şapkasını aldı” kaçtı” diyorlar ya. İşte “şapka meselesi” budur. Yani demokrasiyi kurtarmak, Meclis’in kapatılmasını önlemekti amacımız. Demirel ve AP bunu başarmıştır.

Bu inanç, gayret ve mücadele ile en kısa zamanda da demokrasiyi rayına oturttuk. Ülke tekrar seçim yapılabilecek hale geldi. Millete rağmen ülkeye, demokrasiye dayatılan 12 Mart muhtırası/darbesinden böylece kurtulduk.

Şurası kesindir ki, 12 Mart olayı, Türk siyasî hayatında Türkiye’nin geri kalmasında en önemli olaylardan biridir.

Maalesef, Menderes’in, Demirel’in başbakan olduğu 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri hep Demokrat Parti ve devamı Adalet Partisi’ne karşı yapılmıştır. Yani, Türkiye 21 Şubat, 21 Mayıs olayları, yani ikisi gayr-ı nizamı ihtilâl olmak üzere beş ihtilâl geçirmiştir. Bu darbelerle hep demokrasiye ara vermiştir.

12 Mart’tan sonra da ülkede karmaşık bir durum meydana geldi. “Milliyetçi Cephe” hükümetleri kuruldu. Ecevit’le Erbakan Hoca koalisyon kurdu. Kıbrıs olaylarında bir tanesi “Kıbrıs fâtihi” bir tanesi “Kıbrıs mücâhidi” oldu. Rahmetli Erbakan’la geçinmek kolay değildir. İyi ve hoş insandı, ama kendi fikirlerinin dışına çıkıldığı zaman yüzme bilmeyen, karadan denize atlayan adam gibi oluyordu.

Türkiye bu darbelerden, müdahalelerden dolayı 1970 - 80 arasında, 1965’le 70 arasındaki kalkınmayı maalesef yakalayamadı…

“FEDÂ ETMEK GEREKİYORSA KENDİMİZİ FEDÂ EDERİZ…”

12 Eylül darbesine nasıl gelindi? 12 Eylül öncesinde nasıl bir hava meydana getirildi? İhtilâl hangi bahanelerle yapıldı?

Mâlûm 1977 seçimlerinde Ecevit Başbakan oldu. Ecevit’in başbakanlığında ekonomi çok kötü duruma düştü. Merkez Bankası çalışacak durumda değildi. Köylünün ürettiği mallar nakledilemiyordu. Benzin, mazot yoktu. Kredi verilemiyordu. Tüccarların çok büyük kısmı borçlanmalarla ayakta durmaya çalışıyorlardı.

Bu arada Senato’nun üçte biri olan 50 senatör için ara seçimler yapıldı. Beş milletvekilliği de boştu. Konya, Manisa, Edirne, Muğla ve Aydın’da Adalet Partisi olarak bu beş milletvekilinin beşini yüzde 50’nin üzerinde farkla aldık. “Bej-bej sloganı” bunun ifâdesiydi. Yine 50 senatörün 33’ünü de AP kazandı.

Ecevit, dürüstçe açık açık, “Halkın bize olan güvenini kaybettiğini görüyorum. Aldığımız oyla iktidarda kalmamız mümkün değildir” dedi ve istifa etti. Ancak bir hükümet kurulması gerekiyordu. Benim şahsî kanaatim, parti olarak çok güçleniyorduk ve bu durumda hükümet kurmamamız gerektiğini düşünüyordum. İlk seçimde büyük bir oy farkıyla seçimi alacağımızı söylüyordum. Bu benim siyasî değerlendirmemdi. Bunu Sayın Demirel’e söyledim. Demirel, “Ülke kötüye gidiyor. Ekonomi çok berbat. Eğer fedâ etmek gerekiyorsa kendimizi fedâ ederiz. Ülkeyi bu halde bırakmak doğru değildir” dedi. Gerçekten de öyleydi…

Rahmetli Erbakan AP (azınlık) hükûmetini dışarıdan destekleyeceğini ifâde etti. Karar verildi ve 12 Kasım 1979’da hükümeti kurduk…

EVREN, “SİZ EKONOMİYİ DÜZELTMESEYDİNİZ, BİZ DARBEYİ YAPAMAZDIK”!

Bu arada Sayın Demirel beni çağırdı. Evine doğru gidiyorduk. “Hayırlı uğurlu olsun” dedim. Demirel, “İsmet sana gadr ettim. Yani seni değerlendirmem gerekirdi, bunu yapmadım” dedi. Evine gittik. “Ne yapalım” dedi. Ekonomiye önem verilmesi gerektiğini anlattık. Bana dönerek, “Sen Maliye Bakanısın” dedi. Ben de, “Hayır, Yılmaz Ergenekon’u yapın” dedim. “Yılmaz bunlarla geçinemez. Bunlarla geçinmek için senin gibi birisi lâzım. Bütçe konuşmalarını sen yaptın, belediye başkanlığı yaptın” dedi. Ben de kabul ettim. Kabine kuruldu ve çalışmalara başladı.

Türkiye’yi yeniden inşa etmemiz gerekiyordu. Dış borcumuz 3.5 milyar dolar civarındaydı. (Bugün 500 milyar dolar civarında) O günkü iç borcumuz 12-13 milyar dolar civarındaydı, (Bugün 300-350 milyar dolar.) Ekonomi işlemiyordu. Merkez Bankası çalışamıyordu. Nakit sıkıntımız vardı. Almanya’daki iş adamları ile Türk iş adamlarının büyük sıkıntıları vardı.

İşte bütün bunlara karşı 24 Ocak kararlarını aldık. Bu kararlar ekonomiye denge getirdi. Ekonomi yeniden oluştu. Bu arada Maliye Bakanı olarak Suudi Arabistan’a gittim, kaynak bulduk. Kaynak bulundu ve ekonomi güçlü hale geldi. Yokluklar, kuyruklar, karaborsa kalktı. Petrol ve döviz geldi. Merkez Bankası çalışmaya başladı. Borçları ödemeye başladık. Ekonomi düzeldi…

İbret vericidir ki, yıllar sonra darbenin lideri Evren Paşa, “Siz ekonomiyi düzeltmeseydiniz biz ihtilâl yapamazdık” dedi. Çünkü ihtilâlciler ayaklarının bastığı yerin sağlam olmasını isterler. Fransız İhtilâlini yapanlar da bunu düşünmüştür…

Yani merhum Demirel’in başında bulunduğu AP hükûmeti döneminde ekonominin düzeldiği, yoklukların, kuyrukların, karaborsanın ortadan kalktığı bizzat darbe lideri tarafından itiraf edilmiştir. Bu durum, ihtilâlin bütün “gerekçeleri”nin bir bahaneden ibâret olduğunu ortaya koyuyor…

Okunma Sayısı: 3313
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Hüseyin İLHAN

    18.11.2015 09:12:14

    1-1977 ECEVİT başbakan olabilmesi için GÜNEŞ MOTEL TRANSFERLERİ YAPILDI.(g.öngüt,t.mataracı,a.karaevli,ş.akova,ş.elçi,a.karaaslan vb.)kişiler AP den futbolcu transferi yapılır gibi alındı.G.T.Bakanının TEKEL deki yolsuzluğunun örtbası için mübarek ramazan ayında şehrimizin OTOBÜS GARAJIN daki tütün deposu yakıldı.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı