"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Gençler, Risale-i Nur’u okusun

05 Haziran 2015, Cuma
27 yıl vazife yapan emekli eğitimci Mustafa Yükselten’den gençlere çağrı: Gençler için de çare Risale-i Nur’dur, başka yolu yok. Risale-i Nur’u okuyan bir genç inşallah bozulmaz. Gençlere tavsiyemiz Risale-i Nur okusunlar, ana babalarına saygılı olsunlar. Onların duâlarını almaya çalışsınlar.

-Dünden devam-

Okul bahçesinde Risale-i Nur sohbetleri de yapıyorduk, 30-40 kişi oluyordu. Yoldan geçen öğretmenler bakıyor, ama bir şey bilmiyorlardı. Bir gün kitap siparişleri vardı, Diyarbakır’a gidip o kitapları alacaktım. Kitap isimlerini liste olarak yazmışım. Sınıfta arama yapıldı. O liste de bende yakalandı. Müdür beni çağırdı. “Ne bu kitaplar?” dedi. Ben de, “Kitap isimleri işte. İlim öğreniyorum” dedim. ”Oğlum, bunlar Risale-i Nur kitapları. Başka yerde seni yakalarlar okuldan atarlar. Seni disiplin kuruluna vereyim de okulla ilişkini kessinler” dedi. Ben üzüldüm tabi. Buraya kadar okuduk, geldik... Neyse çağırdılar bizi disiplin kuruluna. Disiplin kuruluna gelenler bir kısmı bıçakla yakalanmış... Ama bizim suçumuz kitap listesi. Bir soru listesi hazırlamışlar. İşte “Ne zamandan beridir Nurcusun, bu kitapları ne zamandan beri okuyorsun. Risale-i Nur nedir?” gibi sorular sordular. 1-2 saat böyle ifademi aldılar, terlettiler beni. En sonunda çıktık. Dedim ki, şimdi bunlar benim ya ilişiğimi keserler ya da sürgün ederler. Ama şükürler olsun hiçbir ceza gelmedi bana. Öbürleri 1 hafta okuldan uzaklaştırıldılar, cezalar aldılar, ama bana bir tenkit bile gelmedi Allah’a şükür. Risale-i Nur okumamızdan dolayı hiçbir zarar görmedik. 

Sonra orada yemekhane başkanı oldum. “Yemekhanemiz” isimli bir gazete çıkardım, duvar gazetesi. O arada yemek yemenin adabı diye bir yazı yazdım. Küçük Sözler’den “Bismillah, her hayrın başıdır...” Tabiî bazı şeyleri değiştirdim, yemek yerken başta Bismillah, sonda şükür, ortada fikir, Cenâb-ı Hakk’ın nimetlerine karşı şükür etmek lâzım diye. Diğer öğrenciler de bir şeyler yazmışlar, resimler karikatürler. Bu gazete, hem öğretmenlerin hem öğrencilerin dikkatlerini çekmiş. Disiplin Kurulu Başkanı da değişmiş, beni çok seviyordu. Tebrik etti. Fakat ben vazifeyi devredince bizim gazete sökülmüş. Allah’a şükür iyi faaliyetler de oluyordu, ders yapıyorduk, okulda mescid açtık, namaz kılıyorduk. 

Öğretmen olarak ilk defa nereye tayin oldunuz?

İlk olarak bizim ilçeye bağlı Boğazköy’e tayin oldum ki orası bir seyyit köyüydü. 6-7 ay öğretmenlik yaptım, sonra askere gittim Isparta’ya. Isparta’ya gittik, tabiî er öğretmen olarak 4 ay askerlik yapıyorduk. Orada da çok disiplin vardı. O arada Üstad’ı anma organizasyonu vardı Isparta’da. Bizi hizaya geçirdiler hazır kıt’a. Başımızdaki üsteğmen diyor ki, “Nurcular İsparta’ya gelecek. Onlara hiç acımayın.” Yandakiler de öğretmen ekseriyetle. Onlar da bilmiyor tabiî Nurcular ve Nurculuk nedir diye. Arkadaşlara dedim ki, “Sakın ha böyle bir şeye teşebbüs etmeyin, onlardan zarar gelmez.” 

Tabiî Risale-i Nuru bilmeyen bazılarında bu düşünce vardı, herkeste yok. 

Kaç yıl öğretmenlik yaptınız, ne zaman emekli oldunuz?

Ben 27 sene öğretmenlik yaptım. 1995’te emekli oldum. Bursa, Osmangazi İlköğretim Okulunda müdür yardımcısıydım. Birinci kademeden sorumluydum. Müdürüm Mehmet Topuzoğlu’ydu. Tam o dönemde de Eğitim Fakültesi’nden mezun olacak stajyer öğrencileri bizim okula gönderdiler. Bunlar 10 kişi kadar vardı. Aralarında bazı açık olanlar da var, ama ekseriyet tesettürlü. Okulda kıyamet koptu. Şimdi oradaki öğretmenlerin kimisi yüzbaşının, kimisi baro başkanının hanımı falan. Geliyor müdüre söylüyorlar. Müdür de aradan çekiliyor, “Abi sana havale ediyorum” diyor. Öğretmenler odasındayız, bana geliyorlar: “Mustafa abi, ilke ve inkılâplarına aykırı. Bu stajyerler çarşaflılar, örtülüler” diyorlar… Bunları teskin etmeye çalışıyorum, stajyerler de çekindikleri için öğretmenler odasına gelmiyorlar zaten. Ben o stajyerlere de “Sakın itiraz edenlerle münakaşaya girmeyin, ne derlerse desinler kulaklarınızı kapayın” dedim. İtiraz eden öğretmenleri de iknaya çalışıyorum. Neticede ikna ettik onları. 

Bir tane öğretmen kaldı. Başörtülü stajyer öğretmenleri sınıfa sokmuyor. Geldiler bana, ben de kızdım artık. Bir kâğıt çıkardım, dedim hocam, sınıfa sokmama gerekçeni yaz ve imzala. Ama dedim unutma, bunlar seni idarî mahkemeye verecek, sen zarar görürsün. Çünkü bunlar 657’ye tabi değiller daha, öğretmen değiller. O zaman o inatçı öğretmen de çekindi, “Girsinler bari” dedi, onu da ikna ettik. Yavaş yavaş o hava dindi, ikinci sene serbestçe derslere girildi. 

Tabiî çok yer gezdim yani Türkiye’de. Batman, Siirt, Diyarbakır, Bursa, İnegöl, Yenişehir. Fakat Allah’a şükür her gittiğimiz yerde müsbet anlamda bir değişiklik oldu. Meselâ bir köy vardı Yenişehir’in Köprühisar Köyü. Bilecik yolu üzerinde. Adam diyor hocam biz komünistiz, aynen böyle diyor köylü. Gelişmiş bir köy, zengin. “Ben komünistim” diyen zata, “Sen komünist olamazsın. Senin dilin söylüyor, ama kalbin söylemiyor, komünist olamazsın” dedim. Gittik kahveye, getir ne istiyorsun dedim. Köylülere hükmediyor, gençlere özellikle. Köy komple Halk Partili... Bana sordu sen hangi partidensin? “Ben memurum, bizim partiyle falan işimiz yok. Oy zamanı gelince aklımızın kestiği bir partiye oy veriyoruz” dedim. Yok dedi sen yine de söyle. Biz namaz kılıyoruz ya, “Sen her halde [o günkü ‘dindar parti’nin adını vererek] o partidensin dedi. Dedim bak niye birbirimizi anlamıyoruz? Şimdi senin sevdiğin yemeği ben sevmek mecburiyetinde miyim? O yemek beni rahatsız ediyor. Sen diyorsun illa o yemeği yiyeceksin. Bu yanlış dedim. Tamam hocam sen kazandın, önemli değil hangi partiden olursan ol dedi. Sonra hasta oldu, çağırdılar beni, hocam işte iğne var serum var. Ben de hasbelkader yapıyorum o işleri. Gittim serumunu taktım. Torunu da benim öğrencim, dördüncü sınıfa geçti, namaz kılıyor, Kur’ân öğretiyorum. Camiye de gidiyoruz bir ders yapıyoruz Risale-i Nur’dan, imandan bahsediyorum. Dedim “Bak (torunun) Şükrü de namaza başladı.” Ağladı ve dedi ki “Hocam sen beni temelli dinsiz zannettin. Benim iki kızım var biri postanede, geldiklerinde diyorum namaz kılmayacaksanız gelmeyin evime. Kitap gösterdi bana birkaç tane, bunları aldım dedi. Artık bizim münasebetimizden sonra mı aldı, yoksa daha evvel mi almış bilemiyorum. 

Köylerde çalışırken medreselerin, Kur’ân’ın yasak olduğu dönemleri anlatıyordum. Direkt isim vermiyorum, ama şu dönemde böyle oldu, Kur’ân etrafındaki surlar yıkıldı. Medreseler, tekke, zaviyeler kapatıldı, ezan değiştirildi, Kur’ân’a hücum edildi, gibi. Tabiî köylü bundan cesaret aldı, inançlarını hor görenleri dinlemedi. Bir de maddî yönden öğrencilerde de bir değişiklik oldu Allah’a şükür. Köye sağlık ocağı yaptırdım. Köylüye tarım konusunda bilgiler verdik. Böyle birçok olaylar oldu. Muhtarı alıp gidiyordum Bursa’ya valinin yanına, istiyorduk. Valiye müracaat ederek köye yeni okul yaptırdık. O köy halkıyla halen telefonlaşıyoruz, düğünlerimize geliyorlar biz gidiyoruz. Yenişehir’e bağlı köy, Bilecik’e 11 kilometre mesafede.

Zübeyir Ağabeyle tanıştınız mı?

Yok, nasip olmadı. Bayram Ağabeyle, Sungur Ağabeyle, Fırıncı Ağabeyle tanıştım. Batman’a gelip gidiyorlardı. Zübeyir Ağabeyi göremedik, nasip olmadı.

Hem bir emekli öğretmen, hem de tecrübeli bir Nur Talebesi olarak gençlere bir tavsiyeniz var mı?

Gençler, zaman geçiyor. Gençlik hevesatı bir şeye benzemiyor. Onun için aklı başında olan bir genç, dünyayı ebedî hayatına tercih etmez. Gerçekten bu zamanda gençlere ihtiyacımız var. Doğru, dürüst, çalışkan, dinine bağlı... Ve bunun yolu da Risale-i Nur’dadır. Çünkü gerçekten Risale-i Nur’u okuyan bir genç tertemiz, belli oluyor yani uzaktan baktığın zaman. Edebiyle, tavrıyla, yaşayışıyla örnek bir insan. Ve Peygamber Efendimizin (asm) gençliğine bakıyoruz; nasıl hareket ettiği, dürüstlüğü… Gençlerin, onu örnek almaları lâzım. Üstadımızın hayatına bakıyoruz, o da gerçekten Peygamber Efendimizi (asm) örnek almış. Aklı başında bir genç de Peygamber Efendimizi (asm), Üstadımızı örnek alır. Ailesine faydalı olur. Ana babaya karşı olan, dinden imandan mahrum olan gençlerin nasıl canavarlaştığını görüyoruz. Cemiyetin selâmeti için gençlerin sağlam bir imana sahip olması lâzım. Her lider gençlere önem vermiş, çünkü gençlik omurgadır. Onun için bizim de gençleri iyi yetiştirmemiz lâzım. İman esaslarını iyi kavramış, sağlam esaslar üzerine bina edilmiş bir eğitim/öğretim olması lâzım. Çoğu gençlerin maalesef okullarda akılları bozuldu. Hele hele bu zamanda gençlerin çok dikkatli olması lâzım. Gençler için de çare Risale-i Nur’dur, başka yolu yok. Çünkü iman esaslarını insana veriyor, temel teşkil ediyor. Risale-i Nur iman esaslarını gençlerin dem ve damarlarına yerleştiriyor. Risale-i Nur’u okuyan bir genç inşallah bozulmaz. 

Nasip oldu ben de çocuklarımı Risale-i Nurla tanıştırdım, oradan güzel bir eğitim aldılar. Eğer Risale-i Nur okunan yerlere göndermemiş olsaydım Allah korusun belki başka yollara giderlerdi. Risale-i Nur’u tanımayan gençleri de görüyoruz. Onun için gençlere tavsiyemiz Risale-i Nur okusunlar, ana babalarına saygılı olsunlar. Onların duâlarını almaya çalışsınlar.

İTTİHAD’LA BAŞLADIM, YENİ ASYA İLE DEVAM EDİYORUM

İttihad zamanından beri neşriyatımızı takip ediyorsunuz. Yeni Asya nasıl bir gazete?

Yeni Asya’yı benim anlatmama gerek yok. Gerçekten bu zamanda gazeteler içerisinde doğru yolu gösteren, dâvâmızı en güzel şekilde izah eden bir gazete. Maalesef bazen aynı dâvânın insanları gazeteden ayrılmak istedi. İsim vermeyeyim, bana da “Sen niye bu gazeteyi alıyorsun? Buna vereceğin parayla çoluk çocuğuna bir şeyler al” diyenler oldu. Halbuki onlar da zamanında bu gazeteyi alıyordu. Bana böyle diyenlere dedim ki, “Beni niçin Yeni Asya’dan koparmak istiyorsun? Yani Risale-i Nur’un fikirlerini, dâvâsını en iyi neşreden Yeni Asya değil mi? Bana gazeteler içinde dâvâmızı en iyi yansıtan gazeteyi göster, ben onu alayım. Ben başka gazete göremiyorum. Bu gazeteler içinde dâvâmı en iyi anlatan Yeni Asya’dır, niye o zaman almayayım?”

Allah’a şükür o zamandan beri Yeni Asya’yı alıyorum, çocuklarım da Yeni Asya’yı alıyor. Anlatmaya gerek yok. Yazarlarından Allah razı olsun. Bize en isabetli yolu gösteriyorlar. Ben bazen düşünüyorum bir hadise oluyor. Bakıyorum ertesi gün Yeni Asya aynısını yazmış. Benim düşüncemi aynı şekilde yansıtmış. Ve zevkle okuyorum, baştan sona kadar da hepsini okuyorum. Hatta hanım bazen diyor ki, “Nedir bu kadar okumak?” Ama okumadan yapamıyorum. Bu benim gazetem, bu benim dâvâmın gazetesi. Ve her zaman da Zübeyir Ağabeyi hatırlıyoruz. Allah rahmet eylesin. “Bir lahana yaprağı kadar da olsa” sözleriyle bizim fikrimizi yansıtacak bir gazete olmasını istediğine göre bu lâzımdır. Bizim dâvâmızı kim anlatacak, kim yansıtacak? Bu gazete olmasa birbirimizden nasıl haberdar olacağız? Çünkü, Yeni Asya’yı hazırlayanlar Risale-i Nur okuyor, tetkik ediyor, nerede ne var, ona göre neşriyat yapıyor. Çok isabetli de oluyor.

-SON-

Röportaj: Faruk Çakır / [email protected]

Okunma Sayısı: 3041
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Hüseyin İLHAN

    5.6.2015 09:15:37

    M.YÜKSELTEN hocamıza ve ailesine binler selam eder,hayırlı cumalar diliyorum.Rabbim bizleri hizmet-i imaniye ve kur'an-iyeden ayırmasın.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı