"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İlahiyatçı yazar Şemsettin Çakır ile röportaj: Bu Zat, hem din biliyor, hem fen biliyor

08 Ekim 2017, Pazar
Yeni Asya Gazetesi’nin Lâhika sayfasında Cuma günleri yazıları yayınlanan ilahiyatçı ağabeyimiz Şemseddin Çakır ile bir röportaj yaparak, değerli fikirlerinden ve engin tecrübelerinden istifade etmek istedik. Sağ olsun bizi kırmadı, sorularımızı cevapladı. Biz de değerli okuyucularımızla bunları paylaşmak istiyoruz.

Öncelikle hoşgeldiniz diyoruz, âdet olduğu üzere, bize kendinizi tanıtır mısınız diyerek başlamak istiyoruz.

Kendimi tanıtmadan önce okuyucularımızı sevgi ve saygıyla selâmlıyorum. Tanıtma faslına gelince; ben Ordu’luyum. Karadeniz’liyim başka bir ifadeyle. tahsil olarak, İstanbul İlahiyat mezunu olup, sonra bir on yıl kadar öğretmenlik yaptım, peşinden çeşitli il ve ilçelerde Millî Eğitim Müdürlüklerinde bulundum. Son olarak da, Harran Üniversitesi’nde Akademisyen olarak Eğitim-Bilim Hocalığı yaptım. Sonra emekli oldum. Şu an da ise, Yeni Asya Gazetesi’nde haftada bir gün yazılar yazıyorum.

Risale-i Nur ile ne zaman ve nasıl tanıştınız?

Risale-i Nur eserleriyle, İmam-Hatip Lisesi son sınıfta tanıştım. Aslında benim Risale-i Nurlar’la tanışmam bir ihtiyaç sonucu oldu. Neden ihtiyaç hissettim? Çünkü, ben kendimce dindar bir ailenin çocuğuyum. Fakat o zaman bazı rivayetler, efsaneler kol geziyor toplumda. Rahmetli babam, bize dinî kitap olarak telâkki edilen bazı eserlerden okumalar yapardı. Ve bu okumalar içerisinde meğer ki, hurafe şeyler varmış. Ben onlardan birisine itiraz etmiştim ve Rahmetli babam da bana çok kızmıştı. Ondan sonra o içime bir dert oldu, onu araştırdım.

Peki neydi o kitaplar? Neden bahsediyorlardı?

Şöyle anlatayım; “Mızraklı İlmihal” diye bilinen, inanç, akaid ve ilmihalden bahseden kitaplar. Fakat bazı yerlerinde hurafe bilgiler vardı. Veya her okuyanın anlayamayacağı veya yanlış anlayacağı bir sürü malûmat. Meselâ, “Dünya öküzün boynuzundadır. Akşam ezanı eğer erken okunursa, öküz başını sallarmış, deprem olurmuş” gibi şeyler yazıyordu. Ben bunları kafam almadığı için tahkik etmek istiyordum. Kafama yatmayan şeylere de itiraz ediyordum. Bu yüzden bana babam çok kızardı ve “Sus bakalım. Eğer Allah isterse, dünyayı bir pirenin üzerinde de durdurur” deyince, ben tabiî susardım. İçimden de “Ya tabiî Cenâb-ı Hak, dünyadan daha büyük pire de yaratır” diyerek bunları hazmetmeye çalışırdım. Ama aklım bir türlü bunu kabullenemiyordu. Bunun hakkında birçok kişiye danıştım. Ancak tatmin edici bir cevap alamadım. Daha sonraları bir arkadaş beni, Nur Talebelerinin sohbetine götürdü. O sohbet esnasında, sanki ben sipariş vermişim gibi, 14. Lem’a  okunmasın mı? Tabiî ben gök de ararken yerde buldum. “Eğer Bediüzzaman Hazretleri, bu konuda, beni dinden ve fenden uzaklaştırmadan ikna ederse, ben daha bu zatın peşini bırakmam” diye içimden kendime söz verdim. Ve okunduktan sonra o kadar hoşuma gitti, o kadar tatmin oldum ki, hem aklım. hem kalbim tam mutmain oldu. Ben de: “Bu Zat, hem din biliyor, hem fen biliyor” diyerek bu yolda emin adımlarla ilerledim Elhamdülillah. Bu benim için bir dönüm noktası oldu ve bu şekilde Risale-i Nur Talebeliğine karar vermiş oldum.

Bu dâvâ içinde elbette bir çok hatıralarınız olmuştur. Bir tanesini anlatır mısınız?

Şunu da ifade edeyim; hani “ilim insanın cesaretini, cahillik küstahlığını arttırırmış.” Ben artık bunu öğrendim ya, kendimi öyle güçlü hissediyorum ki, kendimde ilimden gelen bir cesaret hissettim. Ben aslında İmam-Hatip öncesinde Arapça kurslarına gitmiştim. Alt yapım sağlamdı yani. Sonra ilçenin Müftüsü ile görüştüm. Müftüye olanları anlattım. Müftü de beni tanıyordu. Vaaz için bana rica ederdi. Dedim; Müftü Bey, ben hazırım. “Buyur o zaman çık kürsüye” dedi. Sonra Merkez Camii’n de vaaz kürsüsüne çıktım, orada bu meseleyi anlattım. Bu öküz, balık meselesini. Baktım daha sonra babam da dinleyiciler arasındaymış. Ben de bu meseleyi cesaretle anlattım. Şimdi ben, babamın bana gösterdiği tepkiye istinaden, insanların aynı şekilde tepki göstereceklerini beklerken, bilâkis hayranlıkla beni dinlediler ve tebrik ettiler vaaz sonunda. Bu konuda bana hep kızan babam, mutlu oldu. Sonra akşam eve geldik. Ben diğer odadayım. Oradan içerideki sesi duyuyorum. Anneme anlatıyor: “Ya hanım, ben çocuğa yıllar önce böyle kızmıştım o konuda. Meğer ki, çocuk haklıymış. Bugün öyle güzel anlattı ki bu konuyu, cami halkı mest oldu” diye anlatıyordu. İşte ben o gün bugündür bu Risale-i Nur hakikatlerini anlatmaya devam ediyorum.

Allah razı olsun. Anlattıklarınız gerçekten az rastlanır türden. İbretli ve bir o kadar da şevk vericidir. Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.

Ben teşekkür ediyorum, Allah sizin gençlerin zihnini Risale-i Nur’a açsın ve sayılarınızı arttırsın inşallah.

Röportaj: Cemil  Said Demirdöğmez

Okunma Sayısı: 6758
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı