"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Paris katliâmını IŞİD tek başına yapamaz

27 Kasım 2015, Cuma
Yazar Şükrü Bulut, IŞİD’in global terör merkezlerinin taşeronu olduğunu, Paris eylemlerini de Fransa’ya ders vermek isteyen bu merkezin emriyle gerçekleştirdiğini söyledi.

Fransa IŞİD’i bombalayan koalisyon güçlerinin başını çeken bir ülke olduğu için IŞİD’in doğrudan bir hedefi olduğu söyleniyor. IŞİD neden başka bir yeri değil de Fransa’yı seçti. Fransa’yı seçmesinin sebebi ne olabilir?

Aslında terör veya global terör burada bir başşehri seçti. Dünyanın en önde gelen ve BM’de daimî temsilcisi olan Fransa’yı, Fransa’nın da başşehri olan Paris’i... Burada bir mesaj veriyor, global terör örgütü. Peki, mesaj neden diğer ülkeleri değil de Fransa’yı seçti? Fransa, IŞİD’in arkasındaki güce ihanet etmiş olarak biliniyor. Yani daha önce henüz bu IŞİD’in ön penceresi sayılabilinecek Özgür Suriye Ordusu gibi dinî muhtevalı figürler iken, daha henüz IŞİD’e böyle tam mânâsıyla dönüşmeden önce, Fransa bunları organize ediyordu. Burada “Suriye’nin Dostları Konferansını” hatırlamamızda fayda var. Şu sözü vermişti; “Mutlaka Beşşar gidecek ve Suriye parçalanacak.” Ancak Fransa, Obama’nın politikasına uyarak kendi politikasından vazgeçti. Bir kara harekâtından ve devamlı seslendirdiği “güvenilir bölge” isteğinden caydı. Bu yönüyle Fransa, IŞİD’e veya neoconlara ihanet etmiş oluyor. IŞİD’in arkasındaki asıl global terör, ihanetinden  dolayı Fransa’ya böyle bir ders verme ihtiyacı duymuş olabilir.

6 farklı noktada eş zamanlı saldırıların gerçekleşmiş olması güvenlik zaafiyetinin olduğunu gösterir mi?

New York’ta ikiz kulelerin birdenbire eritilmesi, yok edilmesi olayında güvenlik zaafiyetinden bahsedebilir misiniz? Veya Londra Metrosu’nda bombanın patlatılmasında ne kadar güvenlik zaafiyeti olabilir iç istihbaratları olmadan? Meselâ eski içişleri bakanlığı yapmış Nikola Sarkozy ve  Fransa’nın neocon kadroları bu hadiselerin nasıl hazırlandığını az çok bilirler. Fransa İstihbaratının  bilgisi olmadan bu altı noktada eş zamanlı böyle bir terörü organize etmek mümkün müdür? Elbette ki değildir. Onun için “global terör” diyoruz. Bu terör organizasyonu hazırlayanların gücü, Fransa ve İngiltere’nin üzerindedir. Fransa ve İngiltere tek başına bu global terörle mücadele edecek konumda değil. Bir de “Fransa, IŞİD’e bomba yağdırdı” hikâyesini bir tarafa bırakmamız lâzım. Rusya, Suriye’ye gelene kadar orada bir oyalamaca vardı. Hatta ve hatta, oradaki IŞİD’e silâh sevkiyatından bahsedenler var. Amerikan sözcüsü Araplara da silâh gitmiş olabilir, diyor.. Kim bu Araplar.. Suriye Özgür ordusu bir yalandan ibaret kalmışsa, peki kime.. Onlara çeşitli şekillerde yardım edildiğini söyleyen başkaları da var.  Seymound Hersh’in “fare yolu” yazısını, Kaddafi’nin silâhlarının buraya hangi istihbaratlarca taşındığını…. Bu yardımları yapan Amerika, “Biz bu yardımları aslında Kürt bölgesine veya Kürt kuvvetlerine yapacaktık, yanlışlıkla Arapların ellerine geçti” demek zorunda kaldı. Demek ki Fransa, İngiltere ve Amerika; Rusya bölgeye gelene kadar IŞİD’le mücadele etmiyordu. Buna Türkiye de dahil.

O zaman Fransa bombalamaya göz yumdu veya bombalamanın gerçekleşmesinde rol aldı, diyebilir miyiz?

Fransa rol aldı diyemezsiniz, fakat orada bir derin Fransa var, 2. bir Fransa var. Said Nursî’nin tabiriyle, Avrupa iki olduğu gibi. Avrupa ikidir; pozitif, negatif… Aynı şekilde Fransa da ikidir, Amerika, İsrail de ikidir. Almanya da ikidir. Kendi içerisinde bir çatışma var, Batı’nın... Yani Avrupa Birliği’ne taraf olan, Avrupa değerlerini destekleyen, barışa katkıda bulunmak isteyen bir Fransa var. Bir de sömürgelerini kaybetmek istemeyen, savaşa destek olan, global terör örgütlerine yardımcı olan, neocon siyasetçilerinin de içinde olduğu bir Fransa var. Bu iki Fransa’yı birbirinden tefrik etmek, bu olayı iki Fransa’nın kendi içindeki savaşı olarak değerlendirmek daha doğru olur. Çünkü Hollande’ın bir sözü var; “Fransa savaştadır.” O zaman şu sorulur; “Kim ile savaşıyorsunuz siz? Karşınızda kim var?” Karşısında bir devlet yok, bir ülke yok, IŞİD var. IŞİD dediğin olay nedir? Onun tanımını yap. Onun tanımını da yapamıyorsunuz, çünkü büyük bir güç. Büyük bir güç olmasaydı, 6 noktada size böyle bir saldırı yapabilir miydi? Hollande’ın “Fransa savaştadır” demesi Bediüzaman’ın bir sözünü tedai ettiriyor; “Devletler, milletlerin hafif muhârebesi, tabakàt-ı beşerin şedid olan harbine terk-i mevkî ediyor” (Sözler, Lemeât) 

Bu olayın maksadı, hedefi ne olabilir?

Amacı için çok şey düşünebilir. Onlar bunu düşündüler mi, düşünmediler mi bilemiyorum, ama fayda sağlama noktasında düşünülebilecek birkaç noktayı ben arz edeyim size. Meselâ Avrupa Birliği’nin merkezine hücum edilmiştir. Avrupa Birliği’nin iki önemli merkezi vardır-biliyorsunuz Avrupa Birliği Fransa ve Almanya ittifakıdır-Berlin ve Paris. Ve o gün de Almanya ile Fransa’nın dostluk maçı vardı. Dikkat ediyor musunuz, Avrupa Birliği’ne hücum ediliyor. Yani zaten mülteciler meselesinden başı ağrıyan Avrupa, bir de böyle bir terör eylemiyle umumî bir terör korkusu yaşamaya başlayacaktır. İslâm’a karşı bir hareket içerisine girecektir. AB de eski mevcut Schengen Anlaşmasını terk ederek artık her ülke kendi vizesini kendisi koyma durumuna gidecek, kendi tel örgülerini çekip kendi sınırlarını kapatacak ve Avrupa Birliği bu şekilde buharlaşacak, kaybolacaktır. Global terör gücü Neoconların, Neoliberallerin bütün hedefi Avrupa Birliği olduğu için, saldırının bir tarafı bizce budur, bu şekilde hücum ettiler. Başka bir yönü daha var saldırının; Fransa, Birleşmiş Milletler’de Suriye konusunda tam vazifesini yapmıyor. Esad’ın gitmesi lâzımdı, onların hesabına göre..  Fransa’nın Suriye üzerinde bir hak iddiası da var; “Onun velisi biziz. Söz burada karar bizden geçer” diye... Madem sizden geçer, niye sözünün gereğini yapmadın? Paris saldırısıyla Geniş bir manzara çıktı ortaya. Bakın Fransız polisinin düzenlediği operasyonda, olayın faili diye 26-27 yaşındaki bir Faslı genç gösterildi. Bakıyorsunuz, Belçika’da bu gencin dinle, imanla da bir alâkası yok. Bir bar çalıştırıyor. Gazeteler bar çalıştıran bu gencin Paris saldırısını organize ettiğini yazdı. Fransa devleti bu düşmememeliydi… Yani böyle bir iddia, aynı Charlie Hebdo saldırısında  da olduğu gibi, olayın üzerini kapatmaktan başka bir şey değildir. 

İntihar edenlerin pasaportlarının bulunması da çok ilginç değil mi?

Charlie Hebdo saldırısında da iki tane Fas kökenli Fransız vatandaşının pasaportları  unutulmuştu, araba içerisinde. Burada da bir mülteci pasaportu bulundu. Bununla şu ima edilmek isteniyor; Almanya’ya, Fransa’ya, yani Avrupa’ya gelen mültecilerin her biri potansiyel terörist. Şu da var; 12.000’e yakın Müslüman fişlenmiş, Fransa’da. Bütün Müslümanları potansiyel bir terörist göstermek, eskiden beri neoconların bir hedefidir. Diğer bir bakış açısı şu; Bir hafta öncesine kadar Türk medyasında yer alan beyanatlara bakıldığında, resmî ağızlar, “Bütün bunların suçlusu Beşşar. Beşşar’ı indirmek için de IŞİD bahane edilecek. Güvenli Bölge oluşturacağız” diyorlardı. Fakat Obama’nın Antalya’daki beyanı bütün bu arzuları, beklentileri boşa çıkardı. Obama dedi ki: “Ben böyle bir şeye yanaşamam, zira ben güvenli bölgeyi kuracağım veya IŞİD’in merkezi diye lanse edilen Rakka’ya gideceğim. Peki, yarın, öbür gün bu bombalar Yemen’de patlasa, Mısır’da patlasa veya Kuzey Afrika’da patlasa  ne yapacağım?” Bu ifadeleriyle başka bir şeyi gündeme getirmiş oluyordu, başkan. Bütün İslam âleminde şu an IŞİD adı altında bir terör organizasyonu var. O zaman soruyorlar, “Nedir bu IŞİD? Kim bunları finanse ediyor? Dünyanın her tarafında bu kadar finanse edilen, devletlerin milletlerin korkusu haline gelen bu terör organizasyonu arkasında kim var?” Artık bu sorular artarak sorulacak. Putin’in dediği gibi, 40 ülke bu terör organizasyonunu finans ediyormuş. Koskoca Rusya başkanı boşu boşuna bu iddiayı ortaya koymaz. Demek ki bilgi ve belgeye göre konuşuyor. O zaman şu gündeme geliyor; “Bu devletler terör örgütünü nasıl finanse ediyorlar? Veya da finanse eden ülkelerin isimleri nelerdir? Bu ülkeler IŞİD’den ne bekliyorlar ki, IŞİD’i finanse ediyorlar?” Bu soruların cevapları, önümüzdeki günlerde dünyanın gündeminde konuşulacak diye düşünüyorum. 

Biliyorsunuz, İran Devlet Başkanı, başta Papa olmak üzere, bir çok Avrupa liderleriyle görüşecekti. Humeyni’den bu yana ilk olarak İran devlet başkanı seviyesinde Papa ile görüşecekti… Paris hadisesinden sonra  bu seyahat iptal oldu. İran da sebep gösterilebilinir mi?

IŞİD’i bahane ederek Suriye’yi işgal etme gibi büyük bir maksat ondan daha cazip görünüyor . Papa ile görüşme meselesi olabilir, ama cazip görünmüyor. O meselenin çok ilerde olmadığı kanaatindeyim. Çünkü zaten İran dolaylı olarak Fransa ve Almanya ile devamlı olarak irtibat halinde. Hiç bir zaman da ticarî ilişkileri kesilmedi, iki ülkenin.

n Her ne kadar IŞİD’in arkasında terörü finanse eden ülkeler olsa da sonuçta cennete gireceğini inanan ve cihat yaptığını düşünen burada kendini öldüren insanlar var. Terörün arkasındaki güçler bir yana, sosyolojik olarak böyle bir problem olduğu da ortada. İnsanlar cennete gideceğini düşünerek kendilerini patlatabiliyorlar. IŞİD’e karşı aslında nasıl mücadele edilmeli? Müslümanlara büyük bir vazife düşüyor, herhalde.  

Şimdi, bu Abdusselam Salah diye bahsedilen genç Brüksel’de bar işletiyormuş. Paris’teki otel odasında uyuşturucu kullandığına dair,izler var geride. Terör olaylarında kullanılan çocukların çoğu din ile imanla alakası olmayan insanlar. Boko Haram’ın liderlerinden bir tanesi namaz kılmayı bilmiyor, Kur’an okumayı bilmiyor. Bu da gösteriyor ki, IŞİD ve terörünün dinle hiç bir alâkası yok. Ama bu örgütün gençleri kullanmasına engel olunabilir. Bu örgüte katılanlar arasında maceraperest gençler olduğu gibi, dinî eğitim olarak yetersiz olanlar da var, hapishanelerde kriminile edilmiş, itilmiş, kakılmış olan gençler de var. Bu gençler üzerinde, benim kanaatimce, Avrupa’daki hapishanelerinde bir çalışma yapıldı. Oradaki bazı istihbarat elemanlarının o gençlerin üzerinde menfîce çalıştıklarından, o gençler belli bir kıvama geldikten sonra serbest bıraktırıp Suriye’ye yönlendirdiklerinden de bahsetme imkanımız var. Bu arada, “derin devlet” dedik ya, Fransa’da bu olay Cuma günü  meydana geliyor. Olaydan iki gün önce, Çarşamba’yı Perşembe’ye bağlayan gece, Henric Fredou isminde bir komiser, o işi, yani bu olayı bilen, bu olayı engellemesi gereken komiser intihar ediyor. Yani, nasıl oluyor? Komiser için “psikolojik problemleri varmış da intihar etmiş” deniyor. Ve ondan önce o göreve getirilen başka bir komiser de yine intihar etmiş. Yani derin devletle yüzleşen komiserlerin durumu, bana birazcık da Victor Hugo’nun Sefiller romanındaki Javel’i hatırlatıyor. Biliyorsunuz, o komiser de  Jan valijan’ın peşinde koşturuyor, ama neticede intihar ediyordu. Bu intiharlara biraz da tarihî doku süsü mü veriliyor, bilemiyorum. 

Bizim şu anda Avrupa’da korktuğumuz bir mesele var. Müslümanların  terörize edilmesi… Gençliğin terörize edilmesi… Yani, baskı kurularak, ötekileştirerek gençlerin isyankâr hale getirilmesinden korkuyoruz. Çünkü eğer istihbarat teşkilatları üzerlerine böyle yoğun bir şekilde çalışıp devlet de onlara şüpheli gözle bakarsa, gençler rahatsız olacak ve toplumun dışına kaçacaklar. Bu itilme onlarda bir isyan, bir karşı koyma refleksi meydana getirebilir, bundan korkuyoruz. İkincisi de, Fransa’daki Müslümanlar zaten Fransa’nın katı tutumuna alışık. Amerika ve Almanya, Fransa’ya bu konuda biraz tavsiyede de bulundu. Müslümanlara biraz daha iyi davranmasını tavsiye etti. Meselâ Almanya’da böyle bir olay yok. Türk toplumu daha çok Türkiye’den giden Müslümanlar… Almanya’daki Müslümanların bu meseleden fazla etkileneceğini tahmin etmiyorum.

Elbette ki biz Müslümanlara düşen büyük vazifeler de var, bu hususta.. Teknolojinin çoğunlukla dinsizlik ve imansızlığın hizmetinde kullanıldığı bir dünyada,tüm Müslümanlara ve bilhassa dine hizmet iddiasındaki  sivil-toplum guruplarına,dini cemaatlere büyük görevler düşüyor. Kalp aleminde oluşmuş büyük boşluk ve uçurumu kapatmak gayretiyle bu vahşi tuzağa düşmüş gençlerimiz de var.. Bu hususta Türkiye,Suudi,Mısır ve Fas gibi İslam devletleri,AB ile sıkı çalışma içine girmelidirler,diye düşünüyorum.

Avrupa’daki Müslümanların, Avrupalıların İslam’ı yanlış tanımasında bir etkisi olduğunu söyleyebilir miyiz?

Biraz daha geriye gidelim isterseniz. Robert Peri’nin bir tesbiti var. Robert Peri diyor ki: Türkiye Katar ve Suudi Arabistan bilinçli bir şekilde Selefîleri destekliyor. Yani o fikre yakın olan Ehl-i Sünnet Cemaati güya Şia’ya karşı kullanmak için  destekliyor. Bu desteğin bizim bildiğimiz Türkiye’den, bizim bildiğimiz Arabistan’dan olduğuna inanmıyorum. Arkasında başka derin güçler var, kanaatindeyim. Daha önceki yazılarımızda beyan etmiştik. Almanya’daki Selefîlerle istihbaratların araları o kadar iyi ki. Onların camilerinin kiralarını veren birileri var. Yani onları toplayan ve organize eden birileri var. Müslüman olmadıkları halde, onların kıyafetlerine bürünmüş ve onlardan görünenlerin varlığını herkes biliyor. Kuzey Irak’ta ve Suriye PKK’sının saflarındaki Avrupalılar gibi. Zaten bu işin içerisine istihbaratlar, anarşi ve terör girdiği zaman, onlarla yakınlaşma imkânı bulamıyorsunuz. Bir gizli el sizi onlardan ne yapıyor, uzaklaştırıyor. Ama doğru İslamiyet noktasında; Avrupa Nur Cemaati gibi bir çok Ehl-i Sünnet Cemaat bu çalışmaları yapıyorlar.  Alman devleti yetkililerin de bunu anlamış olduklarını düşünüyorum. Bize göre bu Selefî grubu organize eden, öne çıkartan Amerika’daki Neoconlardır. Yeni muhafazakârlardır. Bu çokça gündeme gelecektir. Yani neden bunları organize ediyor? Bu, Türkiye için de büyük bir tehlikedir. Yani şu anda Türkiye’de de teröre müsait, manevî dünyası bomboş, sosyal medyaca maceraperest yetiştirilmiş, yanlış yola sevk edilmeye hazır bir genç nesil var.  Burada  hiç kimsenin bir şey yapmadığı anlamı çıkartılmamalı. Dünyevîleşen dinî cemaatlerin, gençler üzerindeki tesirinun nasıl kırıldığı da ayrı bir hikâye… Bu noktada, özellikle TC hükümetinin daha dikkatli davranması gerektiği kanaatindeyim. Zaman zaman Almanya’ya gelerek, Türk işçilerini organize ederek çeşitli dernekler şemsiyesi altında politik maksatlı faaliyetlerle bu gençleri çeşitli şekillerde organize etmesi, Almanya kamuoyunun hoşuna gitmiyor.  Yani kendi zemininde başkalarının tesirini istemiyor Avrupalılar.. Türkiye’deki lokal ve genel siyasetin Avrupa sokaklarına taşınması, temel hak ve hürriyetlerimize uzun sürede zarar getireceğini de bu vesile ile söylemiş olalım. Avrupalılar bunu da bahane ederek  global terör üzerinden bize sıkıntı verebilirler... 

Bu Neocon meselesi Türkiye’de pek iyi anlaşılmıyor. Türkiye’de Neocon ya da yeni muhafazakâr tabirinden ziyade, belki Troçkist kelimesi daha fazla öne çıkarılması lâzım. Yani Allah’ı inkar eden, barışa karşı olan, demokrasiye de dolaylı olarak karşı olan global bir hareket var, dünyamızda… Bu hareketlerin şu andaki üssü Amerika biliniyor. Yani 11 Eylül’ün organizesine büyük katkısı olan Amerikan yüzyılı, 20. yy enstitüleri gibi global enstitüler. Bu işi orada pişirdiler. Ve yine de hareket halindeler. Obama üzerinde etki meydana getirmeye çalışıyorlar. Meselâ onların içerisinde William Christol diye birisi var. Bir de Time Magazine’de yazan Jerry Handrics gibi adamlar mümkün olduğu kadar bir baskı aracı bulmaya çalışarak  Obama’yı bir kara harekatına, Suriye’de bir savaşa itmek istiyorlar. Bu önemli noktayı nazardan kaçırmamak lazım.

Bu saldırı Avrupa’nın Müslümanlara bakış açısını olumsuz etkiledi. Bu durum Üstadın müjdesini verdiği “Avrupa İslam’a hamiledir” müjdesini tehir etmiş olabilir mi?

Şimdi, 11 Eylül’deki saldırı nasıl ki Kur’an-ı Kerim’i ve Peygamber Efendimiz (sav) aleyhindeki karikatürler, Peygamber Efendimizin hayatını nasıl gündeme getirtip Avrupa ve Amerika’da İslam’a ilgiyi nasıl arttırdıysa, kanaatimizce artık bu olaylar İslamiyet’e olan ilgiyi artıracaktır. Aksülamel yaptıracak Batı toplumuna... Alman toplumu, Fransız ve doğrusu Avrupa bizim gibi değil, okuyor ve dikkat ediyor. Belki son zamanlarda digital medya biraz daha menfî etkilemiş olabilir, ama genellikle okuyor. Bu  hadiseden sonra biraz daha araştırma yapacaklar. Yani zaten Avrupa devletlerinin ileri gelenleri, sözcüleri;  IŞİD meselesini İslam’dan tamamen  ayırdılar. Mesele Neoconların Müslüman çocuklarını terör için nasıl devşirdikleri hususun anlaşılmasına kaldı. Alkolik, uyuşturucuya müptela, gençliğin tuğyanıyla hapishanelere düşmüş ve bu belalardan kendilerince çıkış ararlarken yakalanmış ve terörize edilmiş gençliğin mahiyeti yavaş yavaş ortaya çıkıyor Avrupa’da.. Yani IŞİD tiyatrosunun mahiyeti hakperest yazarlarca çoktan medyaya servis edilmeye başlandı. II. Avrupa’nın terör ile başladığı yoldan, maksadının aksiyle  yakında döneceğini birlikte göreceğiz. Hür ve insaniyetperver Avrupa, bunca hipnoza müsaade etmez kanaatindeyiz.

Neoconlar için çalışan gazetecilerin ısrarla Avrupa’da  dillendirdikleri bir fikir var. “İslamiyet ile demokrasinin bir paydada birleşemeyeceği” safsatasını bu cinayetlerden sonra yoğunca propaganda ediyorlar. Dinsiz ve hedonist yazar ve siyasetçilerle İslamiyet’i bu kıtadan çıkarabilecekleri hayallerini yaşayan çok çok küçük bir azınlık olabilir. Devlet idarecilerinin beyanlarına, ilim adamlarına, kilise temsilcilerine ve müdakkik yazarlara kulak verdiğimizde, İslamiyet’in otuz milyonu aşkın bir nüfusla Avrupa ile mezc olduğunu anlayacaklardır. İslamiyet Fransa’da da kökleşmiş bulunmakta. Cezayirlilerin bu noktada büyük etkisi var. Almanya’da Türkler. Belçika ve Hollanda’da Faslılarla. İngiltere’de Pakistanlılarla, Hint’ten gelen Müslümanlarla. İspanya’da yine Fas’tan gelen Müslümanlarla tam kökleşmiş durumda. Yani İslamiyet’i Avrupa’dan çıkartmak mümkün değil. Bilakis  insanî değerlerle İslamî değerlerin nasıl kucaklaşabileceğine her gün binlerce örnek yaşanıyor Batı’da. Bu da; II. Avrupa’nın elindeki sermaye ile, medya ile ve organize ettiği terör ile Avrupalıların üzerine boca ettiği korku, vehim ve önyargıları inşallah zamanla temizleyecektir. Türkiye’miz AB’ye şimdiye kadar girmiş olsaydı veya en azından insanî reformları yapabilmiş olsaydı, Neoconlar bu denli şirretlik gösteremezlerdi diye düşünüyorum. 

Yukarıda tiyatro ve senaryolardan bahsettiniz. Lokal ve global ölçeklerde bu hususu açar mısınız?

Sohbete başladığımız noktaya tekrar dönebiliriz. IŞİD’e mâl edilen saldırıda neler olmuş? Le Bataclan denilen meşhur tarihî konser salonundan başlayarak  6 noktaya saldırı düzenlenmiş. Fransa-Almanya takımlarının dostluk maçı yaptıkları stadın önünde, kafelerde, restoranlarda ve çevrede tedhiş olmuş. Sonra meşhur bir konser salonu var. Burası önemli. Bu konser salonu 19. y.y.’dan kalma ve Yahudi asıllı işletenler… Hep Yahudiler için bir merkez olmuş. Anti semitist dediğimiz Yahudi düşmanlarının da bir protesto noktası olmuş. Buradaki katliama da güya Yahudi karşıtı mânâ verilmek istenmiş v.s. Fakat burada ölenler Yahudi değil, Fransız. Buradaki olayın da tamamen bir tezgâh olduğunu senaryoya dikkatlice baktığınızda anlıyorsunuz. Fransa İçişleri Bakanı Bernard Cazeneuve de bu meselelerde bazı şeyleri sessizce söylüyor. Ellerinden geldiği kadar bu zamana kadar her türlü tedbiri almış olduklarını ve teröristlerin bu kadar tedbiri aşarak, nasıl böyle bir eylemi gerçekleştirdiklerin hâlâ anlayamadıklarını söylüyor. Paul Schyener’in TELEPOLİS isimli internet sayfasındaki yazısında bakanın basiretini açacak güzel bilgiler var. 11 Eylül, 2004 Madrid tren garı, 2005 Londra metrosu, 2011 Oslo Breijvik ve Boston Maratonu ile Paris tedhişi arasındaki ince alâka ve örgüyü güzelce izah ediyor. Yazara göre tüm bu terör olayların hemen öncesinde söz konusu mahallerde güvenlik güçlerinin idaresinde aynı olayın tatbikatlarının yapıldığını ortaya koyuyor… İstihbaratlarla terör gurupları arasındaki irtibatlara da değiniyor. (Geniş bilgi için bknz. Doğu veya Batı, Yeni Asya, 20 Kasım 2015)

Tabiî, yukarda da arz ettiğimiz gibi, meselenin arkası yine Suriye’ye dayanıyor . 2013 yılında Amerika kesin olarak müdahale kararı almıştı. Obama hükümetine baskı yapan gruplar sarin gazını sebep gösteriyorlardı. Şam’ın dışındaki bir yerde sarin gazı kullanılmıştı. Çok insan ölmüştü. Beşar’ın bu katliamı yaptığını iddia ettiler. Bu iddia ile Suriye işgal edilip, Beşşar devreden çıkarılacak ve BOP haritası realize edilecekti. Rusya devreye girerek sarin gazının örneklerini Londra ve Moskova’da laboratuarlarda incelettirdi.  Bu gaz kesinlikle Beşşar’a değil, Özgür Suriye Ordusu denilen muhaliflere aitti. Bunun üzerine Obama, harekat kararını kaldırdı. IŞİD perdesi altında Neoconların terbiye sopaları da görünüyor azıcık; Paris, Brüksel ve diğer AB başkentlerinde… Biraz da “Neden siz bu meselede baskı unsuru olamadınız?” diye vuruyor Paris gibi merkezleri terör. Burada eğer Putin ile Obama’nın dostlukları olmasaydı, ciddi işbirlikleri olmasaydı kara harekatı mutlaka gerçekleşecekti diyebiliriz. Yani kara harekatı Büyük Ortadoğu çerçevesinde, Arap Baharı çerçevesinde yapılacak ve son anda mesele oldu bittiye getirilecekti. Biliyorsunuz, Libya meselesinde NATO Libya’ya girdi. Aslında girme hakkı yok. Libya’yı bombaladı. Ondan sonra Kaddafi öldürüldü. Bunu Suriye’de de yapacaklardı. Kaddafi’ye yaptıklarını Beşşar Esad’a yapacaklardı.  Obama Antalya’da, kesinlikle bu projeye “hayır” dedi. Etrafındaki danışmanlarla ikili görüşmeler ve Putin’in kararlı tutumu…  Ayrıca Putin’in elinde kuvvetli deliller var. Obama Putin’den aldığı delilleri çevresinde John McKeen’in adamları olan Neoconları püskürtebiliyor şimdilik... Böyle bir  askerî harekatın, daha doğrusu  kara harekatının mümkün olmadığını onlara anlatmış olmalı. Türkiye çok büyük bir beklenti içerisindeydi. Askerlerini hazırlamıştı. Bizimkiler için hayal kırıklığı oldu, diyebiliriz.

Türkiye’nin şu noktada da dış siyasetinde Neocon siyasetine bağlı olduğunu görüyoruz. “Kim size emir veriyor” diye sorulmaz mı? Emir verecek bir kaç yer var: Birisi AB, birisi Rusya’dır, birisi Çin’dir, birisi de Amerika’dır. Bunlar Amerika’daki Neoconlardan  işaret alıyorlar. Obama’dan sonraki en kuvvetli adaylardan biri Hillary Clinton bile artık açıklama yapıyor, Türkiye’ye  “IŞİD’e karşı yerini tesbit et” diyor. Demek ki Türkiye IŞİD’e karşı tavrını tam net belli etmemiş. IŞİD’e karşı Türkiye’nin tavrını netleştirememiş olmasının arkasında Amerika’daki Neoconlar var. Yoksa dinî argümanlar, hissî yakınlaşmalar, dinî yakınlaşmalar değil. Tamamen Neoconların baskısı var, mevcut hükümetin üstünde. Çünkü; yani yüzde yüz kara harekatını bekliyoruz, güvenli bölge tezimiz masaya geldi, herkes bunu kabul edecek, diye iktidar basın yazdı. Hükümetin kontrolündeki gazeteler bunu yazdı. Televizyonlardaki analizciler hepsi bunu konuştuğu halde birden bire  bir şeyler ters gitti ve bu iddia ve istekler sanki ortadan kalkmış gibi görünüyor. Bu da gösteriyor, biz tamamıyla Neocon siyasetinin etki alanına girmiş bulunuyoruz. Neocon siyaset demek, yani muhafazakâr, Troçkist siyaset demek.  Eskiden Rusya’nın başına bela olan komünizm, Doğu Avrupa’nın başına bela olan komünizm, şu anda başka bir formatta Amerika’da, İngiltere’de, başka yerlerde ortaya çıkıyor ve İslam dünyasını emniyetsizleştirmek istiyor. Şu mesajı veriyor İslam dünyasına: “Bizden başka kimse o coğrafyalara ayak basmasın, gitmesin. Kim giderse onun hayatı tehlikededir.” Sömürge olarak, diyelim ki Hindistan ve Pakistan’ı emrinde tutuyordu ya İngiltere, başka birisi gittiğinde İngilizlerin adamları tarafından öldürülüyorlardı. “Sen buraya neden geldin, nasıl gelebilirsin, burası bize ait.”  Sömürgelerini birer açık hapishane olarak kullanıyorlardı. Şimdi aynı mantıkla İslam ülkelerini terörize ederek oraya başkaların girmesini istemiyorlar. Irak öyle, Yemen öyle, efendim Nijerya öyle, Mogadişu öyle.. Yani birçok ülke bu şekilde lanse edilmeye çalışılıyor. Kim diyebilir ki, Mali’deki vahşetten Fransa’nın haberi yok. Neoconlarla çalışan Fransızların bu tedhişin arkasında olduğuna çoğu araştırmacılar müttefik. Putin’in son çıkışıyla çoğu ülkelerin bir araya gelişi önemlidir. Çünkü tezleri ve delilleri çok sağlam.  Diyor ki, “Bu terör bize dönüyor. Buralarda savaşanlar, teröre bulaşmış insanlar, bizim topraklarımızdan buraya giden insanlardır.” Nereden bakarsanız 8000’e yakın insan, Rusya’dan buralara gidiyor. Fransa, Almanya, Belçika gibi yerlerdeki insanları sayarsanız… Demek ki Avrupa, Amerika da dahil tehlikeden uzak değiller. Öyleyse herkes el birliğiyle buradaki bu problemi çözmesi lâzım. 

Ümitli olmak

Bütün bu menfîlikler içerisinde biz olaya nasıl bakıyoruz derseniz... Biz olaya müsbet bakıyoruz. Çünkü şu yapılanmaların mahiyeti ortaya çıkmadan mesele anlaşılmayacaktı. Zamanımızda kamuoyunun hakim unsur olduğunu zihnimizden çıkarmamamız lâzım. Artık yavaş yavaş anlaşılma noktasına geldi. Şimdi Rusya’nın da dahil olmasıyla Amerika, Avrupa Birliği’nin, Arabistan, Mısır, Türkiye ve İran gibi ülkelerin ittifakıyla, mutlaka yakın bir zamanda bir barış konferansı düzenlenecektir. Bu konferansların düzenlenmesiyle  buralara inşaallah demokrasi gelecek. Yıkılmış olan bu coğrafyayı tekrar inşa için Avrupa’nın mutlaka ön şartı  demokrasi olacaktır diye düşünüyorum. Avrupa kendi menfaatine olduğu için getirecektir. IŞİD’e taraftar olcak bir Avrupa ülkesi düşünebiliyor musunuz? Neoconlarca bu bölgeyi bu şekilde devamlı istikrarsızlık içerisinde bırakılsın, tezini savunacak birilerinin olabileceğini düşünebiliyor musunuz? Bizimkilerin ikide bir; “Biz buralara girmek istiyoruz, efendim şöyle yapmak istiyoruz” gibi absürd tezlerine Türkiye’den birilerinin destek olacağını düşünemiyoruz. 1955te imzalanan Bağdat anlaşması veya CENTO anlaşmasına benzer bir anlaşmanın yakında yapılacağına dair içimizde bir ümit var. Eğer kıyamet kopmazsa…  Bu Viyana’da mı olur, Bağdat’ta mı olur, Berlin’de mi olur bilemem, ama yakında bu ülkeler için konferans düzenlenecek ve herkes bu bölgedeki terörün bitmesi noktasında ittifak edecek. O zaman göreceksiniz ki terör grupları bir gece içinde, iki gece içinde pılı pırtısını toplayıp çekileceklerdir diye düşünüyorum.

IŞİD’İN ARKASINDA İSRAİL PARMAĞI OLABİLİR Mİ?

Şimdi genel olarak toplumda bir İsrail karşıtlığı olduğundan, her yerde bir İsrail tesiri arama ihtiyacı elbette hissediliyor. Toplum olarak buna açığız. Komplo teorisi olarak değil de, ciddî ciddî bazı şeyler de var ortada. Yani şu olaylardan dolayı bu katliâm gerçekleşti, demekten ziyade; ilginç bir zamanlamadan bahsedebilirsiniz. İsrail’in IŞİD ile arasının iyi olduğunu herkes biliyor. Çünkü IŞİD Hizbullah ile İran’ın düşmanı. İsrail de o iki gruba düşman olunca, “Düşmanımın düşmanı dosttur” diyor İsrail. Bunu açıkça söylüyor. Ve bu çerçeve de Ürdün’de onlar ile ortak toplantılar yapıyor. Bunun altının çizilmesi lâzım. İkincisi, Mescid-i Aksa ve bu kutsal yerlerin, mabedlerin İsrail ile dünya arasında bir problem olduğunu da biliyorsunuz. Filistinliler ile İsrail arasında devamlı tartışma konusu. Savaş ve çatışmaya sebep oluyor bu mekânlar. Fransa bir genelge hazırladı, bir program hazırladı, bir ay önce. Bu bölgenin uluslar arası korunmaya, denetime verilmesini istedi Fransa. Ve bunu BM’ye götürecekti. İsrail buna çok büyük tepki gösterdi. “Neden bize müdahale ediyorsunuz? Buralar bizimdir” diye tepki gösterdi. Fransa bu meseleyi BM’de gerçekleştirmeye çalışırken, bu olay meydana geldi. İkinci mesele, Avrupa Birliği İsrail mallarına etiket vurup, bu malları işgal edilen Suriye, Filistin topraklarından geldiğini tesbit ederek boykot kapısını da aralamaya başlamışken bu olay oldu. Üçüncüsü; İsrail Neocon Yahudisi olması hasebiyle Sarkozy ile iyi anlaşıyor. Biliyorsunuz, Chirac zamanında Şaron oradaki bütün Yahudileri İsrail’e dâvet etmişti. İşte Hollande zamanında da aynı bu sıkıntı meydana gelmişti. İsrail, Fransa’da Yahudi düşmanlığının hortladığı propagandası yapıyor. Fransa’yı dünya sermayedarlarına şikâyet ediyor! Böylelikle;  “Ben bütün Yahudileri sana düşman yapacağım, seni dünya kapitalinden mahrum edeceğim. Yani dünya kapitalini elinde tutan Yahudi arka planlı şirketleri, fonları, bankaları sana karşı harekete geçirerek ekonomini çökerteceğim” demek istiyor. Bunların hepsini yan yana getirdiğiniz zaman, burada Fransa’ya karşı köklü bir İsrail karşıtlığını da görebiliyoruz.  Fakat bu hadisede ne kadar tesiri olabilir, olayın neresindedir, bilemiyoruz.

Röportaj: Mücahit Çakır / Mustafa Sait Önal

Haber Merkezi

Etiketler: mustafa sait önal
Okunma Sayısı: 4348
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Bülent Bektaş

    27.11.2015 11:30:11

    Mükemmel bir yazı olmuş Şükrü bey; ALLAH razı olsun

  • Abdurrahman KOÇAK

    27.11.2015 10:58:10

    Mükemmel bir röportaj yapılmış..Aktüel gündem değerlendirilmiş , gümdemdeki hadiselerin arka planı ortaya konulmuş..Bir çok konu açıklanmış ..Yeni Asya ya , röportaj ekibine ve Sayın Şükrü Bulut a teşekkürler....

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı