"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Risale-i Nur okuyabileyim diye okula gönderildim

04 Haziran 2015, Perşembe
Emekli öğretmen ve 46 yıllık Yeni Asya okuyucusu Mustafa Yükselten, hatıralarını Yeni Asya’ya anlattı.

Emekli öğretmen Mustafa Yükselten, öğretmen okuluna gidiş macerasını şöyle anlattı: “Rahmetli babam, ‘Oğlum, ben seni Risale-i Nur’u okuman için bu okula gönderiyorum. Başka hiçbir amacım yok. Bunları oku. Okuma yazması olmayan Risale-i Nurları nasıl okusun? Üstad bu eserleri okunsun diye yazmış. Onun için seni sırf bunları okumak için okumaya gönderiyorum” dedi.

Mustafa Yükselten kimdir? Kısaca kendinizden bahseder misiniz?

1949 doğumluyum. O zamanlar Mardin'e bağlı olan, Batman'ın Gercüş ilçesinin Hisar Köyünde doğdum. Eskiden köyde yaşayanlar çiftçilikle geçiniyordu. Kerpiç evler vardı. Ancak köyün ileri gelenleri kesme taşla ev yapabilirdi. Bizim köy, ova köyü olduğu için, komşu köylere nisbeten geliri daha iyiydi. Buğday, mercimek, üzüm, badem yetişirdi. Köyün durumuna göre orta halli bir ailede büyüdük.

Öğretmenleriniz inanç noktasında size neler anlattı? 

İlkokulda, inanç yönünden üçüncü sınıfa kadar bir şey telkin etmediler. Ama 4 ve 5. sınıfta İstanbullu bir öğretmenimiz vardı. O müthiş bir Kemalistti. İsmini verebilirim. (Kısaca, Y. E. diyelim.) Tarihten bahsederken padişahları kötülerdi. M. Kemal’den bahsederken bir defasında, ben Kürtçe itiraz anlamına gelen bir lâf söyledim. “Ne?” dedi, çok kızdı hatta. Çocuklar korktu, ne söylediğimi öğretmene deseler beni kesin döverdi. 

Öğretmeninizin anlattıklarına niçin itiraz demiştiniz?

Babam rahmetli o dönemlerde yapılanları anlatırdı. Haliyle yapılanları beğenmezdik. Ama babam, bana tembih ederdi. Okulda bunları konuşmayın diye. Böyle bir çekinme durumu vardı. O ara öyleydi, korku vardı herkeste. Çoğunluk, sevmese de onu sever görünürdü. Sonra 1961’de ilkokulu bitirince öğretmen okulunu kazandım. 

1950 öncesiyle, tek parti/CHP dönemiyle ilgili rahmetli babanızdan neler duydunuz?

O dönemde kıtlık olduğunu anlatırdı. Herkes aç, hatta palamut kabuklarından (palamut, çavdara benzer) yiyecek yaptıklarını anlatırdı. Çoğu insanda yiyecek yoktu. Hatta 1. Dünya Savaşı’nda Van’daki muhacerat zamanında bizim köye hicret edenler olmuş. Göç esnasında çoğu yolda vefat etmiş. Köye de yerleşenler olmuş tabiî. Fakat ellerinde bir kap, ev ev dolaşıp yemek isterlermiş. Herkes aç. Gelene bir kepçe çorba koyuyoruz. Hatta erkekler vefat etmiş, kadınlar kalmış. Kadınların da sıkıntıda kalmaması için benim babamın amcası, bunlardan bir hanımı eş olarak almış. O hanım, yalvarmış ‘Ne olur kızımı da oğluna gelin al’ diye. O şekilde bir kıtlık vardı diye anlatırdı.  

Tabiî baskı vardı. Vergi memurları gelip, köylünün nesi varsa alıyor. Hatta annem anlattı. Bizim bir bağımız vardı. Bağ zamanında kimse gidip kendi yerinden izinsiz üzüm dahi koparamazmış. Dayım hastaymış, üzüm yemek istemiş. Annem de gitmiş bağa. Kendi bağında yani, ayaklarının izi çıkmasın diye ayağının altına taş bağlamış. Gitmiş koparmış bağdan biraz üzüm, geldiğinde bekçi yakalamış. “Nereye gidiyorsun?” demiş. Yalvarmış yakarmış, ‘ağabeyim hasta’ diye. Aldı diyor o üzümü benden, vermedi. Yani, millet kendi buğdayını saklıyordu. Devlet alıyordu çünkü. Hayvanları aynı şekilde, birkaç hayvandan birini devlet alıyordu. Sonra yolda çalıştırıyordu. Yalnız 7 çocuk olandan vergi almıyorlardı. Böyle sıkıntılar yaşanmış. Arpa, buğday ekmeği yok gibiydi hemen hemen. 

İlkokuldan sonra nerede okudunuz?

O zaman köylerde, hatta ilçelerde bile orta okul yoktu. Dicle Öğretmen Okulu vardı Diyarbakır Ergani’de. O bölge Urfa, Diyarbakır, Mardin, Siirt gibi illerinin çocukları imtihana giriyorlardı. İki tane mülâkat yapıyorlardı. Birincisini kazanan ikincisini de yazılı mülâkata tabi tutuluyordu. Kazananlar orada okuyordu. 6 yıllık, hem orta hem lise. İlkokul 5’ten sonra 6 yıllık bir okul vardı. Daha evvel köy enstitüsüydü. Karma eğitim vardı. Fakat orada birçok olumsuz olaylar olduğu için kapatıldı. Bizim dönemimizde öğretmen okuluydu, ama tam köy enstitüsü tipinde devam ediyordu. Binalar L tipinde... Bağcılık, aynı o şeyler devam ediyordu, ismi değişmişti. Fakat tatbikat hemen hemen aynıydı. 

Okulda okumaya hak kazandıktan sonra, babam orayı araştırdı. Merhum babam, Üstad Bediüzzaman’ı görmüş, onu tanıyordu. ‘Mele Said-i Meşhur’ diye bilirlerdi. Hatta, amcamda onun hayatını anlatan bir kitap vardı. Kitabın üzerinde Said Nursî’nin gençlik resmi vardı. O kitabı küçüklüğünde okumuştum. Hayatını anlatan bir kitaptı. 

Babam, öğretmen okulunu kazandığını köy imamına söyleyince, imam efendi kötü konuşmuş; “Vallahi sen cehennemde bir çukur kazmış gibi oldun” demiş. Okula başlamış olduğum halde babam geldi, beni okuldan aldı. Halbuki okula kayıt olmuşum, devam etmişim. Bir gün baktım çıkageldi. Ne oldu baba dedim? “Dayanamıyorum, seni bu okuldan alacağım, okutmayacağım” dedi. Beni okuldan aldı. Ama hem o, hem ben çok üzüldük. Şimdi okutamayacağım, cahil kalacak falan diye üzüldü. Ben de çok üzüldüm. 

Benim bu halimi gören babam, en sonunda “Oğlum, ben seni Risale-i Nur’u okuman için bu okula gönderiyorum. Başka hiçbir amacım yok. Bunları oku. Okuma yazması olmayan Risale-i Nurları nasıl okusun? Üstad bu eserleri okunsun diye yazmış. Onun için seni sırf bunları okumak için okumaya gönderiyorum” dedi.

Rahmetli babanız Bediüzzaman’ı nasıl tanımış?

Üstad Said Nursî, Mardin’den giderken bizim köyden geçmiş. Haliyle köyde yaşayanlar Üstad’ı görmüş, tanımış. Ayağında bir çizme, elinde bir kamçı varmış. Camimiz vardı orada oturmuşlar. Üstad’a karpuz ikram etmişler. Ama yiyememiş. Babamın bunları bize anlattığını hatırlıyorum. Bizim köy tarikata bağlı, fakat babam hiçbir tarikata mensup olmadı. Sorduklarında “Ben Üstadın talebesiyim” derdi. Ve beni öğretmen okuluna gönderirken de sırf “Risale-i Nur’ları okuyabilesin diye gönderiyorum” demişti.

Sonra tekrar okula kayıt mı oldunuz?

Babam bu şartla beni okula gönderince baktım ki, kaydım silinmiş. Osman Bektaşoğlu vardı bizim okul müdürü, hanımı da öğretmendi. Okul şehirden uzak olduğu için, öğrenciyi istedikleri gibi ‘tam solcu’ olarak yetiştiriyorlardı. Müdür “Madem dönecektin niye kaçtın. Bir daha kaçmayacağına söz veriyor musun?” dedi. Ben de “Evet, söz veriyorum” dedim. Beni yeniden okula kaydetti. 

Okuduk, 1. 2’inci sınıfa kadar. Ondan sonra babam vefat etti, evin en büyüğü de bendim. Annem de çok üzüldü. Fakat okuldan ayrılsak o zaman 5 bin lira kadar tazminat parası vereceğiz, çünkü yatılıyız. Senet yapılmış. Bu parayı vermemenin yolu da iki sene üst üste sınıfta kalmak. O zaman onlar sizi okuldan atıyorlar, para vermiyorsunuz. Bazı arkadaşlar da böyle diyerek benim kafama girdiler. Bir sene sınıfta kaldım. İkinci senede birinci dönem 9 zayıf var. En son imtihanlar kaldı artık, kurtarma yazılıları var. Eyvah dedim şimdi arkadaşlarım okulu bitirdi ben sınıfta kalacağım. Aklım benim başıma geldi, başladım çalışmaya. Hatta arkadaşlar alay ediyorlardı yeni mi aklın başına geldi diye. Fakat o yazılılardan hep yüksek not aldım. Fizik dersimiz vardı, askeriyeden ayrılma bir hocamız vardı. Yemekhanede imtihan ederdi, tek tek masalara bakardı. Kesinlikle kopya çekmeye müsaade etmezdi. Herkes 1, 2 aldı; ben 9 aldım. Laboratuvarda notlarımızı okudu, 378’i çağırdı, eyvah dedim her halde ben okuldan atılacağım. “Bu arkadaş geçti. Kesinlikle kopya çekmesi mümkün değil. Birinci dönem karnede 1, ikinci dönem 1, ama şimdi 9 aldı; geçti” dedi. Diğer dersleri de Allah’a şükür verdik.

Okulda okurken sıkıntı çektiniz mi?

Bazı sıkıntılar oluyordu. Ben de küçük kitaplardan alıyordum Risale-i Nur’dan. Bavulum her zaman Risale-i Nur kitaplarıyla dolu olurdu. Okulda 30-40 tane samimî arkadaş edinmiştik. Mescid yoktu, müdüre dilekçe verdik, mescid açtırdık. Ramazan’da teravihlerimizi kıldık. Sene 1966-67. Bu faaliyetler olunca tabiî diğer hocalar devreye girdi. Hatta o zaman İttihad ve Bugün gazetesine aboneydim. Gazeteler haftada bir posta ile geliyordu. B. Başaran adlı bir öğretmen vardı, inançsızdı. İttihad gazetesini almış, öğretmenler odasına getirmiş. “Alın Nurcuları görün” demiş, vurmuş masaya. Sınıfta da hep inançlara karşı propaganda yapardı. Onunla hep münakaşa ediyorduk tabiî. 

Bazı öğrenciler bana gelip, “Ağabey hoca bize dedi ki (haşa) Allah’ınız bu yağan yağmuru durdursun” ya da “Ezan sizin kulaklarınızı kirletmiş, oğlum bir türkü söyle de bunların kulaklarının pası silinsin” diyor dediler. Bunun üzerine ben de bunun gibi 20 madde yazdım ve Millî Eğitim Müdürüne gittim. Dedim ki, “Okulda öğrencilerin inançlarıyla alay eden öğretmenler var. Bazı hocalarımız inancımızla alay ediyor.”

Müdür aldı, okudu dilekçeyi. Mehmet Eker’le beraber gitmiştik. Bir maddenin etrafını çizdi, dedi ki “Bu maddeyi ispatlarsanız, o öğretmen tayin edilir”. 

Geldim okula, şahitlik yapacak arkadaşlar iş ciddiye binince vazgeçtiler. “Bizim 2-3 dersimize giriyor, sınıfta bırakır” dediler. Kimse şahitlik yapmayınca biz de işin peşini bıraktık.

Fakat ben mezun olduktan sonra tekrar şikâyet olmuş, müfettişler gelmiş ve araştırmışlar. Ve onu oradan almışlar, başka yere tayin etmişler.

O öğretmen hep bizimle uğraşıyordu. Mescid açıyorduk, kapatıyordu. Bu arada tabiî lisanı Arapça olan, çok güzel Kur’ân okuyan arkadaşlar vardı. Bazı öğretmenlerin tesiriyle, zamanla Allah’ı inkâr etti. Ben inanamadım. Bir gün çağırdım “Doğru mu Haşim?” dedim. İlkten yok dedi, sonra “İnkâr ediyorum ispatla” dedi. Allah Allah, şok oldum. Sen bize öğretiyordun Kur’ân’ı? Senin lisanın Arapça? Sonra Risale-i Nur’da öğrendiklerimizle Allah’ın varlığını anlatıp ispat ettik.

-Devam edecek-

Röportaj: Faruk Çakır - [email protected]

Okunma Sayısı: 2982
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı