"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Urun söyletmen” devri gerilerde kaldı

02 Kasım 2015, Pazartesi
Anayasa Mahkemesi emekli üyesi ve Turgut Özal Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sacit Adalı: “Urun, söyletmen” devirleri çoktan geçti. Şimdi, “dur, dinle, düşün, vuracaksan da ondan sonra vur” devri.

Anayasa Mahkemesi emekli üyesi ve Turgut Özal Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sacit Adalı, Yeni Asya’nın sorularını cevaplandırdı.

Hocam siz Türkiye’nin zor zamanlarında önemli dönüm noktalarındaki kararlarda imzası olan bir Anayasa Mahkemesi Üyesi olarak tanınıyorsunuz. Bu günler için de “zor zamanlar” denebilir. En az hasarla atlatabilmek için kime ne görev düşüyor?

En az hasarla atlatmanın yolu “susmak”. Görülmedik bir fitne döneminden geçiyoruz. Söylenilen her söz suç sayılıyor, yapılan her iş cürüm kabul ediliyor. Lütfen, tansiyonu düşürmek için sessiz kalalım, kimseyi suçlamayalım, hatta savunmada bile bulunmayalım. Devir, “kim suçlu kim suçsuz”u arama devri olmaktan çıktı. Önce şu büyük gerginliği biraz biraz azaltalım. Hepimizin kardeş olduğunun, köprüleri külliyen yıkmanın kimseye yaramayacağının şuuruna varalım.

Eski mesai arkadaşınız ve dostunuz Haşim Kılıç’ın çeşitli eleştirileri oluyor. Bunlara katılır mısınız?

O da aslında eleştirmekten ziyade sükûnet tavsiye ediyor, anladığım kadarıyla. İhtiyacımız kavga değil barış. Önce iç, sonra dış barış. Hatta aynı anda ikisi. Haşim Bey, asırların olgunlaştırdığı bir ulu milletin kâmil bir evlâdı. Sözlerine kulak vermenin yararlar getireceğine inanıyorum.

Bu kadar görmüş geçirmiş ve kendini aşmış tecrübeli bir insanın söyledikleri kaale alınmıyorsa gerçekten zorlu bir süreçten geçiyoruz demektir.

“Urun, söyletmen” devirleri çoktan geçti. Şimdi, “dur, dinle, düşün, vuracaksan da ondan sonra vur” devri.

Şiire ve menkıbeye meraklı olduğunuzu biliyoruz. Halimizi en iyi hangi şiirler ya da hikâyeler özetler?

Çok var da… Aylardır, yıllardır ağzıma pelesenk olan Namık Kemal merhumun şu mısraları böyle olayların tarihte defalarca yaşandığına da işaret ediyor:

“Bâis-i şekva bize hüzn-ü umumîdir Kemal,

Kendi derdi gönlümün billâh gelmez yâdıma.”

Veya bir başkası:

“Sen zanneder misin ki, benim, hep elemlerim?

Heyhât, ben nevâib-i eyyâmı inlerim.”

Özetle, halimiz iyi olmasa da istikbalimiz iyi olsun diye çalışıyoruz, kendimizi düşünmeden, hep bunun için çalışmalıyız.

Daha iyiye ulaşabilmek için dört beş sene önce ideolojiden uzak sivil ve yeni bir Anayasa yapabilme çalışmalarında ön aldığınızı biliyoruz. Yakın dönemlerde bu tür bir inisiyatifiniz ve teşebbüsünüz oldu mu? Olmadıysa neden?

Evet, geçen sene sonunda böyle bir teşebbüse girişsek diye istişarede bulunduk. Çok da lüzumluydu. Fakat hâlâ devam eden o toz duman içinde bir yanlış değerlendirmeye kurban gidebileceğimizi düşündük, kamuoyunun tansiyonunun biraz daha düşmesini bekledik, ne var ki 7 Haziran onu daha da yükseltti.

Gerginliğin ve güvenlik ihtiyacının en fazla olduğu bir dönemde insanlar fâhiş hatâ yapabilirler. “Özgürlük - güvenlik dengesi”ni tutturmak zor olabilir. Yeni ve daha sağlıklı bir sistem kurmanın şartları ve prensiplerini yerleştirmek için de bir an önce sağduyunun galip gelmesi ve güvenlik ihtiyacının makul seviyeye düşmesi gerekir.

Türkiye’nin rejiminin demokratikleşebilmesi için gerçek demokrat siyasetçilerin öne çıkması gerektiği fikrine ne dersiniz?

Şu anda bahsettiğiniz demokrat siyasetçilerden anladığım, tarafsız kalan, suçlu aramayan, sık sık konuşmayan, ama konuştuğunda da özgül ağırlığını belli eden kişiler, daha doğrusu, toplumun doğal kanaat önderleri.

Hesaplaşmayı sonraya bırakmanın faydasına inanan, önce, ortaya çıkan şu acılı, ağrılı, telâşlı dönemi en az hasarla atlatmanın şart olduğunu gören ve bilen âkil insanlar o demokratlar. Onlar aslında varlar ve toplumun kılcallarında geziyorlar, ama siyasette şimdilik görünmüyorlar.

Türkiye’nin demokrasi sürecinde Avrupa Birliği adaylığının da müsbet rolü olduğuna ve olacağına inanıyor musunuz?

Elbette.

28 Şubat döneminin askerî vesayetinin alt edilmesinde dönemin iktidarının dik duruşu kadar, Avrupa Birliği ile ülfet edilmesinin pek büyük faydası olduğunu yakından bilenlerdenim. Şimdi tekrar AB ile yakın temasa geçmenin mevcut yüksek tansiyonu düşürmede büyük etken olacağı düşüncesindeyim. Zira, biz millet olarak kendi problemlerimizi kendimiz çözemiyoruz. Sanki dışarıdan bir yardımcı el gerekiyor. Yeter ki o el iyi niyetli olsun ve bize dost olsun. Bizim de ona dost olmamıza kapı açsın.

Batı ile ilişkiler ve demokrasi gibi kalıplaşmış konularda geleneğe aykırı fikirleri olduğu bilinen Bediüzzaman’ın “iki Avrupa fikri” ve Birinci Avrupa ile ittifak teklifleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Vahye dayanan ve İslâm ile barışmaya hazırlanan birinci Avrupa gelişiyor. Biz ona destek olacağız. O da bize yardımcı olacak. Hollanda’da Müslümanların cami yapabilmesi için mahalledeki Hıristiyanlar üçer - beşer avro verirken kendi şahsî parasından üçyüz avroyu heyecanla ve istekle verebilen papazları doğru anlamalıyız.

Çünkü Avrupa da değişti. Bizden farklı olarak, O, olanlardan ders çıkarmayı, ibret almayı biliyor; daha objektif, kalıcı, tutarlı ilkeler, umdeler, düsturlar bulup mümkün olduğunca kendisi de onlara uymaya ve uymayanları ikaza çalışıyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve benzeri metinler buna bâriz misallerdir. Avrupa eski Avrupa değil, lâkin biz galiba “eski biziz”. Değişmeliyiz.

Değişime katkı yapacak en önemli enstrüman olan hukuk eğitimi nereye gidiyor?

Islâh etmek için kişiler, kurumlar gayret gösteriyor. Daha etkili, faydalı, insaflı nesiller yetişmesi belki en büyük emelimiz. Üniversiteler, Türkiye Barolar Birliği, Adalet Bakanlığı çeşitli faaliyetler içindeler. İyiye gitmesi için uğraşılıyor. Yeter ki sınavlarda, elemelerde, yarışmalarda daha hakça davranılsın. Lâyık olanı yetiştirmeye bakalım.

Hukuk tatbikatı nereye gidiyor?

Hukuk, adalet, nısfet, asla eksilmemesi, zedelenmemesi gereken kavramlar. Tatbikatta, her yerde, her zaman bazı arızâlar olmuştur, olacaktır. Bunları büyütmeden, akıllı insanlar olarak eksiği gediği zamanında görüp tedbir almamız bize yakışan şeydir. Gelecek nesillere nasıl bir memleket bırakmak gerektiğini, bize bu vatanı hediye eden cedlerimizin fikir ve zihniyetine, azim ve gayretine, sabır ve samimiyetine bakarak anlayabiliriz. Bu memleketin bedeli peşin ve ağır şekilde ödendi. Ayrıca bundan sonra gideceğimiz başka bir yer de mevcut değil.

Hukuk tatbikatçıları yani hâkimler, savcılar, bağımsız olmaları gerektiği kadar tarafsız da kalma makamındadırlar. İhtiyâcımız, Mecelle’de kayda geçmiş olan vasıflardır: Hâkim; fehîm yani anlayışlı, metîn yani cesur ve dayanıklı, mekîn yani sakin, emîn yani güvenilir, hâkîm yani otoriter ve müstakîm yani doğru yoldan ayrılmayan kişilerden olmalıdır.

Türk insanı akl-ı selîmini daima muhafaza etmiştir. Şu anda ülkede seçim öncesi gelişen, bilhassa medyadaki ifade hürriyetinin zorlanması gibi hadiseler karşısındaki sükûneti takdire şayandır. Cevâbını demokratik kaideler içinde verecektir. Seçimde ortaya çıkacak tabloyu da herkesin kabulleneceği muhakkaktır. Son otuzbeş yıldır elde ettiğimiz en büyük kazanç, her hâlde bu olsa gerektir.

Öfkeden, kinden, nefretten, zorbalıktan uzak durmak bize namazda secdeye varmak kadar farzdır. Türk milleti farzın, helâlin, harâmın, meşrûnun, gayrimeşrûnun ne olduğunu, âsûde bir mutluluğun kul hakkının çiğnenmemesinden geçtiğini çok iyi bilir. Sükûnet her yerde ve seçimde de olacaktır.

Röportaj: Tarık YILMAZ

Okunma Sayısı: 4550
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı