"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yeni Asya, darbe dönemlerinde aslanlar gibi dik durdu

23 Şubat 2015, Pazartesi
Sabahaddin Aksakal: Herkes ihtilâle taraf oldu. Âlim zatlar, hocaefendiler aldatıldılar. Fakat Yeni Asya dik durdu. Yeni Asya (12 Eylül anayasasına başından beri) “Hayır” dedi. Ben de o zaman gazetenin müdürüydüm. Ve 470 gün gazete kapandı. Bir ayağım Selimiye’de, sıkıyönetimdeydi o zamanlar… Orada böyle aslanlar gibi durdu gazete.

—Dünden Devam—

İhtilâl dönemlerinde Yeni Asya nasıl bir duruş sergiledi? Neden?

Yeni Asya’nın tarihinde çok güzel, çok önemli iki tane tarihî duruş oldu. Bir tanesi 12 Eylül ihtilâlinde. Herkes ihtilâle taraf oldu. Ulemalar, âlim zatlar, büyük ağabeyler, hocaefendiler aldatıldılar. Fakat bir Yeni Asya cemaati... Herkesin, bütün hükümetlerin değiştirelim dedikleri ve bir türlü değiştiremedikleri, illet bir anayasanın referandumunda o zaman Yeni Asya “Hayır” dedi. Ben de o zaman gazetenin müdürüydüm. Ve 470 gün gazete kapandı. Bir ayağım Selimiye’de, sıkıyönetimdeydi o zamanlar… Orada böyle aslanlar gibi durdu gazete. Büyük kopmalar o zaman oldu. Çoğu kardeşler, ağabeyler dediler “Siz yanlış düşünüyorsunuz. Bunlar [ihtilâlciler] çok müsbet.” Biz de “Ama anayasada açıkça değiştirilmesi teklif bile edilemez maddeler, demokrasiyle ve insanlıkla hiç bağdaşmayan şeyler var... Yahu, yapmayın, etmeyin, bunlar yanlış!..” dedik, ama dinletemedik…

Öyle şartlar vardı ki… Anayasayı oylamaya götürdüler, referanduma. Kenan Evren o zaman ihtilâlin başkanı. Her yerde “Evet deyin, bu anayasa müsbet” diyor. “Hayır” demek kesinlikle suç. İpe götürürler seni hemen. Zaten gazetemiz kapanmış. İki oy var: Evet oyu beyaz, hayır oyu mavi. Mavi için, deniz mavisinden bahsediyoruz, açıkça “Hayır” dediğin zaman senin iflâhını keserler. Nasıl demokrasiyse? Nasıl oylamaysa? Nasıl güzellikse? “Hayır” demek yasak olduğu gibi bir başkasına gidip propaganda da yapamıyorsun. İşte, o günlerde Yeni Asya ‘Hayır’ dedi. Yeni Asya tarihinde birinci ve bence çok şerefli bir şeydi o. Bütün çileleri çekti. 470 gün kapandı.

Şu dönemde yaşadığımız hadiseleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gazetenin hayatında iki önemli hadise var demiştim. İkincisi şu son hadiseler... Gazete çok müsbet bir tutum içinde oldu. Risalelerin sadeleştirilmemesi gerektiği hususunda net bir tavır ortaya koydu. Yani yazarlarımız sadeleştirmeye karşı olduğumuzu açık açık yazdılar. Ben de karşıyım sadeleştirmeye… Gazete çok önemli bir vaziyet aldı. Alkışlanacak tarihî bir şey. Ben onun için takdir ediyorum. Bunun gibi, hakka ve hukuka uymayan diğer şeylerin de karşısında oldu Yeni Asya… 

Peki neşriyatımıza baktığımızda gelinen noktadan memnun musunuz?

Daha iyiye gidiyor. Gazetede bu hal kırılmadan devam ederse, bir meşveret heyeti var. Geçenlerde ben gitmiştim, meşverette bulundum… Meşverete katılan herkes aynı derecede söz sahibidir. Herkes aynı derecede hürriyete sahiptir. Hiç kimse söylediğinden dolayı töhmet altında bırakılmaz. Çoğunluk neye karar vermişse, oranın büyüğü kim ise, alınacak kararları ilk başta onun tatbik etmesi lâzımdır.

“Güçlü bir meşveret” derim hep. Bütün problemleri çözecek güçlü bir meşverettir. Her konuda olduğu gibi meşveret konusunda da bize en güzel misal Paygamberimizdir (asm). O Uhud Harbi’nden önce harbin nasıl yapılanacağına dair meşveret yapmış ve Sahabîlerinin kanaatlerini almıştır. Kendisi şehirde savunma harbi yapmak isterken genç Sahabîlerin çoğu şehir dışında göğüs gögüse harbetmeyi istemiştir. Neticede Sahabîlerin görüşü yönünde karar alınmıştır. O günkü meşverette bulunmayan yaşlı Sahabeler daha sonra ne olduğunu öğrenince genç Sahabelere “Peygamber’e (asm) karşı fikir beyan edilir mi? Ne yaptınız? Neden kabul etmediniz?” demişler, Sahabeler de korkmuşlar, Peygamber Efendimize (asm) gidip “Ya Resulullah biz vazgeçtik, sizin dediğinizi kabul ediyoruz” demişlerdir. Peygamberimiz (asm) ise, “Hayır, zırhını giyen bir Peygamber, Allah’ın emri tahakkuk edene kadar çıkaramaz” demiş ve meşveret kararına göre hareket edileceğini beyan etmiştir. Neticede, Uhud Harbi mağlûbiyetle neticelendikten sonra, Peygamberimiz (asm), ne meşverette görüş beyan eden Sahabîlerine ne de savaş alanında sözünü dinlemeyen Sahabîlerine en küçük kötü bir söz dahi söylememiştir. Onlara son derece müşfikane davranmıştır. Şimdi bu hadiseden meşveretin ana esasları ortaya çıkıyor. Birincisi, meşveret çok hür ve serbest olacak. Oranın en büyüğünün görevi de o hürriyeti sağlamak. Ağırlığını orada kullanacak. Alınan kararı hiç tenkit etmeden en güzel uygulayıcısı o olacak. Çünkü Peygamberimiz (asm) bakıyoruz, böyle yapmış. Hürriyeti sağlamış ve alınan kararı da en birinci o uygulamış.

Ben bazen sorardım böyle; “Yahu ağabeylerden daha iyi mi biliyorsunuz?” diyorlardı. Her zamanki fikrimdir ki, ben bütün ağabeylerin ayaklarının tozu olamam. Müthiş hizmet etmişler, vesile olmuşlar. Onların o manevî makamlarına yetişmek mümkün değil. Ama onlar herşeyi en güzel düşünecek diye de bir şey yok. O zaman meşveret diye bir şey olmaz.

Biz doğru meşvereti usûlüne göre yaparız, Allah isterse muzafferiyet verir. Belki de ahiretimiz için hayırlıdır. O Cenâb-ı Hakk’ın kararı. Bunu da Risale-i Nur’dan öğreniyoruz.

İttihad-ı İslâm olması için en başta Nur Talebelerinin kendi arasında güzel güçlü bir ittihadı kurması lâzım. Hiç olmasa dış işlerinde meselâ şu son içtimaî ve siyasî olaylarda güçlü bir meşveret olması lâzımdı.

Meşveret öyle güzel bir şey ki, aslında en basit meşveret bile hiç yapmamaktan iyidir. Eğer bu yapılabilirse, yapabilirsek neticesi İttihad-ı İslâm’dır. Başka türlü nasıl kurtulalım? O diyor “ben ağabeyim,” o diyor “ben ağabeyim,” yanaşmıyor. “Sen bana gel, ben sana geleyim…” Herkes fikrini zorla kabul ettirmeye çalışıyor. Herkes birbirine “Senin dediğin gibi çok zor” diyor. Zorsa, başka türlü nasıl olacak, soruyorum size? Herkes “Benim dediğim olacak” derse, enaniyetini de eritmiyorsa nasıl olacak bu iş?

İşte bir ümidim Yeni Asya... Gördüğüm kadarıyla, inşaallah mükemmele doğru gidecek bir meşveret… Böyle olursa, rahmet ve inayet de tecelli eder inşaallah. Çünkü Allah’ın kesin emri öyle. Bize imam tayin ettiği İki Cihan Serveri Efendimize (asm), o büyük insana tatbik ettirdiği meşveret şekli öyle. Başka meşveret şekilleri ancak o ölçüyü alırsa gerçek meşveret olur. Yoksa olmaz.

Önemli bulduğunuz hatıralarınızdan bir tane dinlesek...

Bir Risale-i Nur’dan dolayı girdiğimiz hapisler var. Bir de gazeteden dolayı girdiğimiz hapis var. 1962’de girdiğimiz hapisten bir şey anlatayım. Bizim Üzeyir Şenler Ağabey vardı. Şule Yüksel Şenler’in ağabeyi... O da Üstadın yanında kalan bir ağabeyimizdi. O vardı başımızda. Biz girdiğimizde Cumhuriyet gazetesinin bir yazarı vardı, o da komünizm suçundan girmiş. 163. Madde bize aitti! Müslümanlar hep o maddeden içeri giriyordu. Komünistler de komünizme ait 141, 142. Maddelerden dolayı içeri giriyorlardı. Beş sene ceza yemiş yazıişleri müdürüyle birlikte. Eskiden öyleydi. Hem yazıişleri müdürü hem de yazar birlikte hapse girerdi. Sonradan değiştirdiler onu.

Ben o zaman lise sondayım. Mustafa Kavurmacı, Kutlular Ağabey, Üzeyir Şenler Ağabey, bir kaç kardeş daha... Dersleri hep Üzeyir Ağabey yapardı. Tabiî içeri kitap sokulmuyor. İlk önce ağabeyler bir taktik bulmuşlar. Ben lise sondayım, derslerim var... Sabahattin’in ders kitaplarını gönderiyoruz diye, lise kitaplarını gönderdiler. Sonra yine Sabahattin’in ders kitaplarını gönderiyoruz diye, dışında ders kitabı kapağı içinde Risale-i Nur olan kitaplar... Risale-i Nur’u öyle soktuk içeriye. Derslerimizi yapardık.

O beş sene ceza yiyen adam, meşhur komünist yazarlardan Şadi Alkılıç 40-45 yaşlarındaydı. O fikirleriyle bizi etrafına toplamaya çalıştı. Sonra baktı ki biz öyle insanlardan değiliz, o bizim derslerimize gelmeye başladı. Zaman zaman tanışıyoruz. Üzeyir Ağabeye soruyor, “Sen ne yapıyorsun?” diye. Üzeyir Ağabey “Ben seyyar satıcıyım” diyor. Kutlular Ağabey, “Ben dolmuşlarda muavinlik yapıyorum” diyor. Herkes bir şey söylüyor. Ben lise son sınıf talebesi olduğumu söylüyorum. Bir kaç üniversite talebesi var. Üzeyir Ağabey de Risale-i Nurları okuyor, anlatıyor, fevkalâde izah ediyor.

Hiç unutmam, adam “Müslümanlıkta yalan var mı?” dedi. Üzeyir Ağabey, “Ne yalanı, ben yalan söylemedim ki” dedi. Bunun üzerine “Sen her sorduğumda ben seyyar satıcıyım, diyorsun. Bu eserleri seyyar satıcının anlaması mümkün değil. Ben bile okumuşum etmişim. Anlamak için beynimi çok zorluyorum” dedi.

“Sen bunları nasıl böyle fevkalâde izah ediyorsun? Sen çok büyük tahsil yapmışsın, ama söylemiyorsun, gizliyorsun kendini” dedi. Üzeyir Ağabey “Yahu hayır, benim tahsilim falan yok, bütün ilmim bu eserler” dedi. Adam şaşırdı.

Şadi Alkılıç çok takdir de ediyordu, “Çok güzel ikna metodları kullanılmış” diyordu. Allah’a inanmayan, komünist bir kimse bile Üstadı ve Risale-i Nur’u takdir ediyordu.

Orada bizimle birlikte yatan bir de milletvekili vardı. Adnan Menderes’in idamından sonra bütün DP milletvekilleri de çeşitli hapishanelere dağıtılmıştı, Yassıada kararından sonra. Bir kısmı da bizim orada yatıyordu. Bir gün o milletvekillerinden birisi bizimle konuşurken yakaladı, “Yahu Şadi, ne yapıyorsun, çocukları kendine mi benzetiyorsun?” dedi. O da döndü dedi ki, “Yahu ne benzetmesi, onlar neredeyse beni kendilerine benzetecekler. Öyle bir kimsenin arkasından gidiyorlar ki onları kandırmak mümkün mü?” dedi. Hiç unutmam bak. Ve dedi ki: “Çocuklar, ben buradan çıktığım zaman bana sorsalar ‘Said Nursî kimdir?’ ‘Türk fikir hayatının namusunu, şerefini kurtaran adamdır’ diyeceğim” dedi.

“Ya hatta öyle ikna edici metodlarla anlatıyor ki, neredeyse inanacağım, ama inanmak istemiyorum” dedi. Belki biraz daha kalsaydık orada inanırdı.

- SON -

(Genç Yorum dergisinin, Şubat 2015 sayısından alınmıştır.)

Röportaj: Nuriye Sultan Kostak ([email protected]), Müberra Yüksel ([email protected])

Okunma Sayısı: 2917
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı