"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Zulümler kayda alınsın ki vicdanlar harekete geçsin

10 Ocak 2018, Çarşamba
23. Dönem İstanbul Milletvekili Ufuk Uras, “Bu kadar kayıtsızlığın olduğu bir yerde, sizin yaptığınız (Yeni Asya Gazetesi) kayıt altına alma bence önemli. Bu kadar kayıtsızlığın hakim olduğu bir yerde olan biteni kayıt altına alacaksınız ki vicdanlar harekete geçsin” dedi.

Röportaj: Ülker Yılmaz Caba

Fotoğraf: Mustafa Işıldak

Ergenekon ve Balyoz gibi dâvâlarda yoğun şikâyetlere konu olan delilsiz ve uzun tutuklamaların ‘FETÖ’ soruşturmalarında çok daha yaygın şekilde tekrarlandığı gözleniyor. Sizin yorumunuz nedir?

Biz Ergenekon sürecinde de sürekli sonuna kadar gidilsin, ama hukukun evrensel ilkelerine bağlı kalınarak gidilsin dedik. Ama ne yapıldı? Ya herkes aynı torbaya konuldu ya da torba boşaldı, katiller kahraman yapıldı. Sanki Türkiye’de böyle darbe girişimleri ya da kontgerilla gibi yapılanmalar hiç olmamış gibi davranıldı. Böyle bir yüzleşme geleneğimiz maalesef yok. Zaten en önemli problem bence bu. OHAL uygulamalarına da bakıldığında ateş sadece düştüğü yeri yakıyor maalesef. Ben bunu görüyorum yani. Dolayısıyla Türkiye’de en temel meselelerden biri de kayıtsızlık. İnsanlar kayıtsız. Zaten ahlâkın tarifi buradan geliyor. İnsanların başına gelen şeyle ilgilenmezseniz sizin ahlâklı olmanız mümkün değil. 

Yeni Asya’nın bunları kayıt altına alması önemli

Bu kadar kayıtsızlığın olduğu bir yerde, sizin yaptığınız (Yeni Asya Gazetesi) kayıt altına alma bence önemli. Bu kadar kayıtsızlığın hakim olduğu bir yerde olan biteni kayıt altına alacaksınız ki vicdanlar harekete geçsin. Çünkü hafızanın yok olması bizim için en büyük yenilgimiz olabilir. Yani OHAL uygulamaları KHK uygulamaları insanları açlıkla terbiye etmek, insanları en büyük günah olarak kabul edilen intihara sürüklemek, sevk etmek. Bir çok insan bunu yaşadı. Ve her birimiz teker teker yaşıyoruz. 

İnsanların açlıkla terbiye edilmesi çok büyük bir haksızlık 

Ben sol gelenekten gelen bir insan olarak, sendikal mücadeleden gelen bir insan olarak bizim bütün sendikal örgütlerimiz KESK falan bütün bir kamudan berhava edildiler. Yani şimdi KESK mi sendikalar mı 15 Temmuz darbesini yaptılar? KESK, FETÖ örgütü mü? Yani fırsat bu fırsat deyip harekete geçtiler. Yani insanların açlıkla terbiye edilmesi çok büyük bir haksızlık. Bulunduğumuz bu coğrafyada Hititlerden beri bir anayasa geleneği var. Bu kadar keyfilikle insanların mağdur edilerek, ‘dikensiz bir gül bahçesi yaratmak’ aslında kendine güvensizliğin bir işareti. Gerçekleri istediğiniz kadar saklayın bir gün ortaya çıkacak. Bunlar AİHM’den dönecek, vicdanlarda bir şekilde yerini bulacak. O sebeple ben bugünlerin bir şekilde geçeceğini düşünüyorum. 

KHK’larla Meclis işlevsiz bırakıldı

KHK ihraçları hakkındaki görüşünüz?

Bugünkü Yeni Asya Gazetesi’nin manşetinde gördüm; kamudan atılıyor, özel sektörde kapanıyor. Aslında insanı hayata kapatıyorsunuz. Bunun kabul edilebilir bir yanı yok. Bir de KHK’larla Meclis işlevsiz bırakıldı. Sonuçta ıvır zıvır her türlü konu, kış lastikleri bilmem nesine kadar KHK ile şekillendirdiğinizde Meclis işlevsiz kalıyor. Biz niye referandum da hayır demiştik? Parti devletine ve iktidarın şahsileşmesine itirazımız vardı. Türkiye o kadar çok rengin, o kadar çok çeşitliliğin olduğu bir ülke ki; burada gücü merkezileştirmek çok yanlıştı. Hele parti devleti gibi Tek Parti Dönemi’nde yaşadığımız bütün yanlışların 21. yüzyıl versiyonunu tekrarlamak kendi tarihimizle dalga geçmek gibi bir şey. İtiraz ettiğiniz hani rahmetli Aliya İzzet Begoviç’in söylenir ‘düşmanınıza benzediğiniz zaman yenilirsiniz’ sözünde olduğu gibi itiraz ettiğiniz her şeye benzediğinizde hakikaten söyleyecek bir şey kalmıyor. 

3M ile kurdukları ilişkiye bakacaksınız

Bunu siz neye bağlıyorsunuz?

‘3 M ‘ye yani Mal, Mülk, Makam’a teşne olma meselesi. Vicdanınızı, iradenizi 3M’ye teslim ettiğinizde, mal, mülk, makam meselesi her şeyin önüne geçtiğinde söyleminizle yaptığınız arasındaki en büyük açık bu oluyor. İnsanları değerlendirirken bu 3M ile kurdukları ilişkiye bakacaksınız. Bir adama bakıyorsunuz bakanlık yapmış falan, neredeyse o dolarları yok edip yediği için bunu anti-emperyalist bir tavır gibi ‘bak ne güzel, bütün dolarları, dövizleri yedi, bitirdi, yok etti’ diye bunu bile anti-Amerikan bir tavır gibi takdim etme pişkinliği var karşımızda. Bunda Türkiye’nin uzun vadeli çıkarlarıyla ilgisinin olmadığı bence çok açık. 

Bir tarafta değerleri savunanlar var, diğer tarafta da çıkarları savunanlar 

Sadede gelecek olursak önümüzde yerel seçimler var. Bütün bu canı yananlar ve demokrasiden yana tutum alanlar ortak bir irade oluşturursa; ‘Hepimiz Tekiz, Hepimiz Biriz’ diyordu Tahrir Meydanı’na çıkanlar. O tek ve bir irade demokrasi zemininde yan yana gelirse; Çünkü bana göre bir tarafta değerleri savunanlar var, bir tarafta da çıkarları savunanlar var. İstedikleri kadar kendi çıkarlarını, toplumun çıkarları olarak takdim etsinler bunun böyle olmadığını biliyoruz. Yaşadığımız şehrin içerisine düştüğü rezaletten, memleketin içerisine düştüğü duruma kadar her şey ortada. Ben her halükârda değerleri savunanların, çıkarları savunanlara galebe çalacağına inanıyorum.

İnsanların hayatlarını mahvettiniz

İhbar ve Bylock iddialarına dayalı, delilsiz ve uzun tutuklamalar için ne düşünüyorsunuz? “Terör örgütüne üye olma” suçlaması ve buna dayalı tutuklama kararları için ihbar ve Bylock yeterli olur mu?

Tek başına bir ByLock hukuken bir suç olarak kabul edilemez ki. Yani düşünün ben kapatılan televizyonlara gidip geliyordum. Bu televizyonlardan bir tanesinde bana deselerdi ki; “Size ulaşamıyoruz, Watsup gibi bir şey var. Sizin telefonunuza da yüklesek ve oradan arasak ne olur?” deselerdi yani niye şüphelenesiniz ki. Kendi adıma söylüyorum velev ki o zaman tama deyip yüklesem zanlı mı olacağım ben şimdi? Bu pozisyonda olan bir de daha sonradan hileli yüklenmeyle mağdur olan insanlara ‘ya kusura bakmayın, yanlış yapmışız’ demek mümkün mü? O acıların, o kayıpların telâfisi mümkün mü? Hele hukuka dayanmayan gerekçelerle, bir de o insanları kamuoyu önünde rencide etmek. Bazı şeylerin hakikaten telâfisi hiç mümkün değil. ‘Zararın neresinden dönersek kardır’ diyerek bakılabilir, ama insanların hayatlarını mahvettiniz. 

28 Şubat’ın ikna odacılarıyla çalışıyorsunuz

Düşünün 28 Şubat sürecinin mağduru olup, 28 Şubat sürecinde ikna odalarına itiraz edip, ama o ikna odalarında kimlerin çalıştığını hiç açıklamayıp, şimdi o ikna odalarında çalışan insanlarla çalıştığınız zaman ve üniversitelerde ve  belediyeleri, medyayı bir tür başka bir ikna odasına dönüştürdüğünüzde ’28 Şubat bin yıl sürecek’ diyenlerle dalga geçiyorduk, acaba haksızlar mıymış? Başka bir isim ve kılıf altında ‘Neo 28 Şubat’ ya da ‘post post modern 28 Şubat’ diyelim, yani asıl 28 Şubat gibi bir toplumsal mühendisliğe dayanıp, bu böyle değilmiş gibi davranmak. Farklı isimlerle 28 Şubat’taki gibi bir toplumsal mühendislik yapmak. Şu an da yapılan da bir toplumsal mühendisliktir. ‘Ben kimin yaptığına bakarım, ne yapıldığına bakmam’ derseniz zaten o zaman sıkı bir Ak Partilisiniz demektir. 

Gecikmiş adalet, adalet değildir

Uzun bir zaman sonra kurulan ve gecikmeyle işbaşı yapan OHAL Komisyonu hakkındaki neler düşünüyorsunuz? Kararları nasıl olur sizce?

Siyasî iktidara endeksli olarak giden işlerin çözümü oradan nasıl olsun ki? Yani krizi oluşturanlar o krize nasıl merhem olabilir ki? Zaten bu kadar yığılma olması nedeniyle orada bir kilitlenme var. açlık grevlerindeki insanlara baktığınızda 36 kiloya inmiş, ama masum bir talebi var. Kamuoyunda öyle yansıtılıyor ki bunlar zaten ‘terörist’ insanlar gibi bir zan altında bırakıyorsunuz. O yüzden OHAL Komisyonu’nu bir tür uluslar arası zeminleri devreden çıkarmaya yönelik bir tampon yapılanma gibi kullanılıyor. Neticede ‘Gecikmiş adalet adalet değildir.’ İnsanları bu hale getirdikten, felç ettikten sonra kusura bakmayın demek çok anlamlı değil. Tabiî temennim buradan sonuç alınması, ama o kadar yoğun bir yığılma var ki, sanki biraz kâğıt üzerinde kalacak gibi gözüküyor. Fakat yöneticileri zorlayıp komisyonun hızlı çalışmasını sağlayıp, oradan 3,5 kişiyi bile kurtarmak kardır diye bakılabilir, ama o yapılanmanın kendisi yaralara merhem olmaz. Bu kadar yükün altından zamanında çıkamaz gibi gözüküyor. 

Buna karşı direnmemiz ve teslim olmamamız lazım

Nitekim sadece bu komisyon değil, Darbeleri Araştırma Komisyonu’nun kendisi de öyle oldu. Darbelere karşı ortak bir bilinç oluşturulması açısından bir vesile olabilirdi maalesef olmadı. Aynı şekilde HDP’li yöneticilere peş peşe verilen hükümler falan, kayyım politikaları da dahil olmak üzere muhalefetin ciddî bir şekilde sindirilmesiyle sonuçlanıyor. Siz hukuken değil aslında idarî kararlarla, bakanlığın tasarrufuyla meşrû muhalefeti bir tür sınırlamış oluyorsunuz. Soviyetler Birliği seçimleri için ‘tek atın katıldığı yarışlar’ derler. Tek parti var, tek at katılıyor, yarışın sonu baştan belli. Burada da biraz genel seçim olacak, ama rakipleri belden aşağı vurarak çaresiz bırakıyorsunuz. Buna karşı direnmemiz ve teslim olmamamız lâzım.

İktidara hizmet eden bir hukuk haline geldi

Yargı uygulamalarının böylesine yoğun tartışıldığı bir ortamda bilhassa AYM'nin tavır ve yaklaşımı ile hukuk camiasının suskunluğunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’de Anayasa Mahkemesi de dahil olmak üzere birçok organı hala 12 Eylül kurumu. 12 Eylül rejiminden ve kurumlaşmasından kopmadıkça, ki bu da demokratik bir anayasayı gerektiriyor, maalesef bu hikaye böyle sürecek. Bizimde hukuktan başka sığınacağımız hiçbir şey yok. Evrensel hukuk, Adalet ve Kalkınma Partisi hukuku değil. Şuanda işleyen Meclis İçtüzüğü değişikliği ihmal edildi. Meclis İçtüzüğü değişikliği konuşulurken de bir mutabakat yapılabilirdi. Onu yapmadılar, onu yapmadıkları içinde var olan iktidara hizmet eden bir hukuk haline geldi. Bütün bu olan biten manzaraya baktığımızda yurttaşlar şunu görmeli; kötülüğü izlediğinizde, kötülüğün bir parçası oluyorsunuz. Özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi’ne oy vermiş olan merkez sağda bulunan kişilerin tercihi çok önemli. Çünkü Türkiye kutuplaştı, herkesin oyları netleşti ama Ak Parti’ye oy veren seçmenlerin tercihi farklılaşırsa Türkiye’deki tüm dengeler değişir. Türkiye’deki seçimi orta sınıflar belirliyor. Sağ ve sol fark etmez bu orta sınıflar bugün iktidar partisinin belirlediği politikaların bir parçası olduğu takdirde sonuç almamız mümkün değil. 

Gerçekleri gizlemek, gücün değil güçsüzlüğün ifadesidir 

Siyaseti de bir tarafa bırakalım, ontolojik olarak bakalım. Varoluşsal sorunları olarak bakan insanlar olarak bakalım; aldığımız bir nefesi bile geri veriyoruz. Hiçbir şey bizde kalmıyor. Bunun bilincinde olarak, yani iktidara tapınmadan, gücün esiri olmadan bakılırsa, ben bu ülkenin insanına inanıyorum. Gerçekler bugün gizleniyor olabilir ama ki gerçekleri gizlemek bile gücün değil güçsüzlüğün ifadesidir. Karşınızda aslında halkın iradesini yansıtan bir güç olup olmadığı tartışması bence önemli. O yüzden bir cenaze evi havası var şuanda muhalefette ve bundan sıyrılmak gerekiyor. ‘Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç/ Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç’ şeklinde baktığınızda, nasıl geçersen geç diye baktığımızda ezip geçerler bizi. O nedenle tamam durum çok parlak değil ama Türkiye’de demokrasi mücadelesini kadim bir geleneği var. 

Mütedeyyin kesimin, iç sorgulama yapması önemli

Yani sizin yayın organınızı düşünün, bu kadar yasaklamalar, yayın engellemeleri falan, bir sonuç elde edebildiler mi? Edemediler. Bunlar nafile direnişler. O yüzden her şeye rağmen ben mütedeyyin kesimin kendi iç sorgulamalarının önemli olduğunu düşünüyorum. Buna Diyanet’te dahil. Camilere baz istasyonu asmak caizdir falan gibi her şeyi araçsallaştırmaktan vazgeçip, bu toplumun çoğulculuğunu gözeten bir tutum alınması ve toplumunda buna zorlanması önemli. Son tartışmalarda bence yüzleşme açısından hayırlı. 

Mütedeyyinlerle, sekülerlerin ortak tutum alması ezberleri bozacak

Sol açısından bakacak olursak Osmanlı solundan beri Türkiye’deki yerli değerlerini evrensel değerlerle kaynaşmasına özen gösteren bir yaklaşım var. nitekim bizim özgürlükçü sol yaklaşımımız, demokratik, özgürlükçü bir laiklik anlayışına dayanıyor. Buda otoriter, resmi, tektipçi bir laikliğin eleştirilmesini gerektiriyor. O açıdan pozitivist solun baktığı gibi mütedeyyin insan ‘camiye giden, sadece camide gördüğün’ insan değil hayatın içerisine girdiğinde, fabrikada da, sokakta da her yerde görüyorsun ve inanç özgürlüğünün teminatı olmaya yönelik, kimliğinden yoksun olanlarla yoksulların ortak mücadelesini savunan bir damar var Türkiye’de. Bu damarın oranı nedir?  Küçük müdür, büyük müdür? Ayrı bir konu ama ben Türkiye’de mütedeyyinlerle, sekülerlerin ortak tutum almasının bütün ezberleri bozacağını düşünüyorum. 

Referandumda da ‘Hayır’ bu sayede alındı

Referandumda da ‘Hayır’ bu sayede alındı. Bu diyaloğu devam ettirmek gerek. Bunun önemli bir imkan olduğunu düşünüyorum. Bizlerde Adalet Zemini’nden tutunda en son Hak ve Adalet Platformu, KHK’lılar Platformu gibi oluşumlara olan ilgi ve alaka zemin olduğunu gösteriyor. Ayrı mahallelerde olduğumuz zaman bizleri teker teker avlıyorlar. O yüzden bu ortak zemin karşılıklı güvensizlikleri de ortadan kaldırdığını, hayatın içerisinde aslında ne kadar benzer sorunlarımızın olduğunu daha iyi fark ediyoruz. Ben Türkiye’nin geleceğinin farklı şekillenmesinin ancak buradan olacağını düşünüyorum. 

Her cenah kendi içerisindeki şeytanları taşlamalı

Öbür türlü hepimiz kendi dünyamızda kalıyoruz. Bir anlam tekeli diye bir şey yok. Çok anlamlı bir dünya var, birbirimizden öğreniyoruz. Ben her şeyi biliyorum, gel ben sana anlatayım şeklinde bir jakoben tavır her kesimde var. Bu iyi bir tavır değil. Oysa hepimiz birbirimizden öğreniyoruz. Zaten empati yeteneği olmayan insanlar ancak mesela ırkçı olabiliyor. O yüzden her cenahta kendi içerisindeki şeytanları taşlayarak bence kemale erebilirler. Bizler şeytanı hep dışımızda arıyoruz. Başka mahallenin şeytanlarını taşlamak hoşumuza gidiyor. Dünya değişsin ama biz değişmeyelim aynı kalalım diyoruz ama bu böyle değil. Değişimden yanaysak biz de değişeceğiz. Yeni pencerelere kendimizi açacağız. Bu bir öğrenme süreci. Türkiye siyasetinde yeni bir harmanlanma oluyor. Ben bunun kıymetli olduğunu düşünüyorum. Her şeyde bir hayır vardır, yaşadığımız bu süreçte de bence bu önemli.

Ne yapacaksak meşru zeminde yapacağız

Bu 15 Temmuz meselesi öncesinde 14 Temmuz’da da Gülen Cemaati ile ilgili bana da sorsalar, Kemalistlerin yaptığı krimalleştirmeye karşı çıkardım. Bütün cemaatler özgürce yaşamalı falan derdim. Ama tabiî ki bu darbe girişiminin ki orada da bir koalisyon olduğu anlaşılıyor. Bunun bir parçası olmak tabii kabul edilebilir bir şey değil. Ne yapacaksak meşru zeminde yapacağız. Ama buradan yola çıkarak Türkiye’deki cemaatleri de krimalleştirmek, bir cadı avına yönelmek makul bir şey değil. Hazır fırsat bu fırsattır diyerek kendi rakiplerimizi elemine edelim şeklinde bir yaklaşım içerisinde olanlar var. Bunların ahlaki olmadığını düşünüyorum. Yani hem darbelere karşı olup, hem devlet içi odaklara karşı olup, hem yolsuzluklara karşı olup hayat sürdürmek mümkün. Seç bunlardan bir tanesini ve diğerlerinin yolunda ol diye bir durum yok. Bizim pozisyonumuz hep böyle oldu. 17-25 Aralık süreci dahil olmak üzere tamam devlet içerisindeki odaklara da karşı olalım, yolsuzluklara da karşı olalım dedik. Çoktan seçmeli eğitim geleneğinden kaynaklanan bir şey bu herhalde bir tanesi doğru, bir tanesini seçeceksin diye bir şey yok yani. Bütün yanlışlara eş anlı olarak karşı çıkmak mümkün. Kavgada kavga eden taraflardan birinden yana olmak yerine bir üçüncü seçeneğin olduğunu gösterebilmek bence önemli. 

Okunma Sayısı: 7244
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • HASİBE UYSAL BABA

    10.1.2018 12:50:04

    Hakikatı söyleyen tüm seslere teşekkürler. Ve HAKİKATIN GÜR SESİ HAKİKATA KAPALI TÜM KULAKLARA VE RUHLARA ULAŞIR İNŞALLAH....

  • Abdurrahman KOÇAK

    10.1.2018 11:02:59

    Teşekkürler Sayın Ufuk Uras, teşekkürler Sayın Ülker Yılmaz Caba, teşekkürler Sayın Mustafa Işıldak, Teşekkürler Hakikatin Gür Sesi Yeni Asya.....

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı