İnsanın sergüzeşt-i hayatı, Hazreti Âdem’in (as) Cennetten dünyaya atılmasıyla başlar, o günden bu güne sosyal ve içtimaî hayatın içinde müsbet ve menfi hadiseler cereyan edegelmiş, her hadise insana bir ibret ve mesaj veren mânâlar taşıyor.
Müsbet hadiseler: İnsanların efdalı ve en mükemmeli olan Peygamberlerin kıssalarından, meselâ, Nuh (as) gemicilikte, Musa (as) asası ile suyu çıkartması, İsa (as) tıpta, Yusuf (as) saati, Davut (as) demiri hamur gibi yoğurmakta revaç olmuşlar. Manen, insanlara, “siz de çalışınız tıpta, fende, ilim ve irfanda maruf ve meşhur olunuz; uçağını, uydunu, gemini, su sondajını yapma san’atında da mucit olunuz” mesajı vardır.
Bediüzzaman şöyle diyor: “İnsan, bütün hayvanlardan mümtaz ve müstesna olarak, acib ve lâtif bir mizaç ile yaratılmıştır. O mizaç yüzünden, insanda çeşitli meyiller, arzular meydana gelmiştir. Meselâ, insan müntehab şeyleri ister, en güzel şeylere meyleder, ziynetli şeyleri arzu eder, insaniyete lâyık bir maişet ve bir şerefle yaşamak ister.” 1
Demek ki, insanın arzu ve ihtiyaçları sonsuz olduğundan, imkân ve kabiliyetlerinin inkişafıyla terakki edebiliyor, dolayısıyla sosyal ve içtimaî hayatın meşrû istek ve arzuları da ancak çalışmayla olabiliyor.
Menfi hadiseler ise: Yukarıdaki örnekle yine Peygamberlerden yola çıkılırsa, ilki Hz. Âdem’in Cennetten atılması, Hz. İbrahim ‘in (as) ateşe atılması, Hz. Nuh’un (as) tufanı, Hz. Zekeriya’nın (as) hızarla kesilmesi, Hz. Yusuf’un (as) kuyuya ve zindana atılması, Hz. İsa’nın (as) çarmığa gerilmesi, Hz. Musa’nın (as) Firavun’la, Hz. Muhammed’in (asm) Ebucehil ve küffarla yaptığı mücadele ve Hazreti Eyüb’ün (as) hastalığı menfi ibadet olarak görünse de, neticede murad-i İlâhinin iktiza ettiği mükâfatlar birer imtihan sırrı olarak tezahür etmiştir.
Bazen insan işlediği hatadan dolayı musîbetlere maruz kalmıyor. Allah bir tecrübe ve imtihan olsun diye musîbet verir. Musîbetlerin en ağır imtihanı peygamberler ve ondan sonra âlimler ve evliyalar görmüşler, hâlbukî peygamberler masum ve günahsızdırlar. Demek ki, her gelen musîbet günah cihetiyle değil, belki imtihan cihetiyle verilmiştir. Mülk Allah’ındır. Tasarrufta O’nundur. O’nun tasarrufunu sorgulama hakkımız yoktur.
Bediüzzaman Hazretleri bu konuya şöyle bir açıklık getirmiştir:
“Birinci Vecih: Cenâb-ı Hak, insana giydirdiği vücut libasını san’atına mazhar ediyor. İnsanı bir model yapmış; o vücut libasını o model üstünde keser, biçer, tebdil eder, tağyir eder, muhtelif esmasının cilvesini gösterir. Şafi ismi hastalığı istediği gibi, Rezzak ismi de açlığı iktiza ediyor ve hakeza…
”Mülkün maliki mülkünde dilediği gibi tasarruf eder.” 2
Menfi hadiseler, insanın bu dünya yolculuğunda karşılaşmış olduğu musîbetlerdir. Eğer insan bu musîbetlere karşı tahammül ederse, ahireti için büyük sevap ve ibadete çevirmiş olur. Zaten insanın yaratılış gayesi de ibadet ve kulluktur.
Cenâb-ı Allah tahammülünden aciz kalabileceğimiz musîbetlerden, belâlardan bizleri muhafaza etsin, mülkün mâlikî olan Allah’tan gelen musîbetleri de hakkımızda hayırlara vesile etsin âmin…
Dipnotlar:
1- İşarâtü’l-İ’caz, sayf. 84.
2- Lem’alar, 2. Lem’a.