"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Mersin’de bir hizmet eri: Basri Özdemir

Rüstem GARZANLI
21 Mayıs 2017, Pazar
Mayıs ayı ortalarında bilvesile Mersin’e gitmişken, özlem duyduğum ağabey ve kardeşlerimizi de ziyaret etmek istedim.

Mersin Yeni Asya İlim ve Kültür Hizmetleri Derneğine gittim. Bu arada birçok ağabey ve kardeşleri görme imkânım da oldu. 

Böylesi mümtaz ve yüksek feraset sahibi insanlarla güzel bir mekânda bir araya gelmişken, ehl-i hizmet bir ağabeyle röportaj yapmamam bir eksiklik olur diye düşündüm. Düşündüm ve dershanenin mütevazı müdavimlerinden hilm ve sebatla oturmuş bir ağabey, hatırıma geldi. İşte o ağabey, Risale-i Nur hizmetinde bir ömür tüketen, Mersin’in rükün ve mümtaz şahsiyetlerinden, Basri Özdemir Ağabey...

Basri Özdemir, Risale-i Nur hizmetlerinden hiçbir zaman geri kalmamış, şahs-ı manevîyeye önem veren, doğru istikameti kendine rehber edinen, iktisat ile yaşamayı prensip edinen ve fakat maddî fedakârlıkta Sahabeler mesleğini icra eden, hayırda hayır var, deyip malın yarısını tasadduk veren cömert bir ağabey…

Mersin’de ki, bürosunu Yeni Asya Gazetesi Temsilciliği hizmetine yıllarca kira almadan vermiş, keza hem Kıbrıs’ta, hem de Mersin’de bulunan iki evini de Medrese-i Nuriye hizmetine tahsis eden bir fedakâr… 

Çocukluk yıllarından itibaren Nur dersanelerinde kalmış, Merhum Mustafa Sungur ve Bekir Berk Ağabeylerin rahle-i tedrisatlarından yetişmiş, Mustafa Sungur Ağabeyin şoförlüğünü yapmış, aynı zamanda girişimci bir iş adamıdır. Hizmet içinde yıllanmış böylesi bir ağabey ile bir röportaj yapmak ve tarihe bir  kayıt düşmek bizim de bir vefa borcumuz olsa gerek. 

Basrî Özdemir kimdir, bize kendinizi tanıtır mısınız? 

1952 Yılında Elazığ’da doğdum, ilk okulu ve İmam Hatip Lisesi’ni Elazığ’da okudum, 1970’li yıllarda ailece Mersin’e Hicret ettik.

Yeni Asya kuruluşundan ve daha sonraki ihtiyaç dönemlerinde de Hisse Senetleri ve Karz-ı Hâsen olarak yardımlar asla esirgenmedi. Mersin’e yakışır bir Yeni Asya Bürosunu açmak hayalimde vardı. Allah’a şükürler olsun bu vesileyle merkezi bir yerde aldığım dükkânla Mersin Yeni Asya Gazetesi temsilcimiz muhterem Cuma Bahçeci ve cemaatin şahs-ı manevîsi ile bu hayalim tahakkuk edildi. Haza min fadli Rabbi…

Medar-ı iftihar ile bir tahdis-i nimet olarak söylüyorum, Yeni Asya Gazetesi kuruluşundan bugüne kadar tavizsiz istikrar çizgimizden ayrılmadan aboneliğimiz devam ediyor. İnşaallah devam da edecektir….

Basri Ağabey, Risale-i Nurlar’a müştak birisi olarak bu mukaddes dâvâyı ne zaman ve nasıl tanıdınız?

 1960 ihtilâli oldu, Babam, Rahmetli Adnan Menderes’e çekmiş olduğu bir telgraf ve Demokrat olmasından dolayı, meşhur Sivas’taki Askerî kampta beş buçuk ay hapse attılar. Ailece çok sıkıntılar yaşadık, çok maddî sıkıntılar çektik. Fakat en büyük kazancımız, babam Sivas Medrese-i Yusufiyesinden iyi bir Nur Talebesi olarak döndü.

O yıllarda Risâleler yasak olmadığı halde polis baskını ile müsadere edilirdi, halkta Risâleleri saklardı. Babam dükkânında yazıhanenin üstünde bir yere Risâleleri bırakmıştı, ben de orada temizlik yaparken Küçük Sözler elime geçti, ilk defa bir kitabı baştan sona okuyup bitirdim. Böylece ilk defa Risale-i Nurlar’ı yakından tanımış oldum.

Yaz tatilinde Kur’ân ve Risâle dersi almam için bir kaç yıl kısa dönem de olsa, babamın hapishane arkadaşı Abdülkadir Ekinci Hoca’nın yanına Çermik’e gittim. Hoca, Çermik Müftüsü idi, çok sert ve cesur biri idi. Çermik’te ilk işimiz Osmanlı zamanında medrese olarak hizmet vermiş; sonradan hayvan barınağı yapılan bir tarihî eseri mezbelelikten kurtarmak oldu. Müftü Efendi’nin teşviki ile yöre halkı esnafları ile medreseyi temizledik, iki talebenin kalabileceği hücrede bize de yer tahsis edilerek oraya yerleştik. Elazığ’dan Çermik’e gelirken benim sevdiğim bir (eskiler bilir) Telefunken büyük tekerlekli teybim vardı. Elazığ folklor ve şarkı,  türküleri ile doldurmuştum. Ara sıra gizlice dinliyordum. Hocamız aniden odamıza geldi “Nedir, bu ses?” Biz de mahcup bir şekilde hemen teybi kapattık. Hoca “Açın bakalım, biz de dinleyelim” dedi. Teybi açtık hocamız dedi ki, Üstadımız eserlerde diyor ki “İnsanın keyifli hevesata meşrû olmak kaydı ile ihtiyacı vardır,” fakat mesai dışında beşte bir olabilir. Ruhsat var belli bir vakit tayin edelim. Ben de arkadaşlarımla beraber geleceğim hep beraber teybinizi dinleyeceğiz, dedi. 

Bize hizmette geçirdiğiniz yıllara ait bir kaç hatıranızı anlatır mısınız?

Evet, hatıra dediniz, hatıralar çok olunca ben de anlattıkça eski zamanları bir nevi yâd eder oluyorum. Elazığ’da iken babam bir gün her tarafı yara bere kan içinde bir genç misafir eve getirdi. Banyo yaptırdı, yemek yedirdi, yaralarını elliyle tedavi etmeye başladı. Tabiî biz de bu gencin kim olduğunu merak ediyoruz.

Bu gencin ismi Ali Zeybek’ti,  Alevî bir ailenin çocuğu, okulda çok başarılı, Risâle-i Nur eserleri ile müşerref olunca hızlı bir hizmet temposuna başlıyor. Okulda zındıka komitesi elemanlarının husûmetine uğrar, şikâyet iftira neticesinde nezarete atılıyor. Oradan da işkenceye maruz kalıyor, depresyon geçirdiği için ona deli raporu verip, Elazığ Akıl Hhastanesi’ne sevk ediyorlar.

Abdullah Yeğin Ağabey babama telgrafla durumu bildiriyor, ilgilenmesini istiyorlar. Babam Hastahane Baştabibi’ne gidip, bir yakınımız olduğunu ve taburcu edilmesini talep eder. Ben de sahabe efendilerimizin hayatlarını okuyordum, bu gencin hâli onlara benzediğinden ona gıpta ile bakmıştım. İşte, Sahabe mesleğinin devamı olan mesleğimize bir örnek olsa gerek.

Bir hatıra olarak da şunu anlatmak istiyorum: 1971 muhtıra dönemi Anadolu’nun her tarafında tevkifler mahkemeler devam ediyor. Nur Talebeleri dâvâlarına taviz vermeden savunurken bazı meşhur hocalar kendilerini kurtarmaya çalışıyorlardı, biz de ibretle onları seyrediyorduk. O tarihlerde haber geldi Isparta’da mahkeme var, Av. Bekir Berk Ağabey gelecek, oradan Antalya’ya uçağa yetiştirilecekti. Van’da ki bir mahkemede savunma yapacak, rahmetli Abdullah Ağabeyle Isparta’ya yola koyulduk, Barla’ya, Üstad’ın evine çıktık, namaz kıldıktan sonra uyuya kaldım. Rüyada, korkunç bir kaza, olduğunu gördüm. Arabamız üç parçaya bölünmüştü, korkuyla uyandım. Sabah Isparta’ya doğru yola çıktık rüyamı Abdullah Ağabey’e anlattım, o da, “Allah hayretsin bu yıl ile ilgili musîbetler Felak Sûresinde ki, işarı haberler olabilir” dedi. 

Mahkeme bitti, biz Bekir Berk Ağabey ve Nazım Gökçek ve Hayrettin Tan vakıf kardeşleri aldık Antalya’ya doğru yola çıktık. Eski Antalya yolu çok virajlı kaygan olan bu yolda arabamız kaydı üç yere çarptık, ilk çarpmada arka cam ve kapılardan Allahuekber sadâları ile uçan üç ağabeyimiz, arabadan üç yüz metre uzağa düşmüşlerdi, biz üç kişi arabada kalmıştık. Allah’a hamdolsun hafif sıyrıkla atlattık. 

Rüstem kardeşim, hayat hatıralarla dolu anlatmakla, yazmakla bitirmemiz mümkün değildir. Mehmet Birinci Ağabeye sormuşlar, abi bize Üstad’dan hatıralar anlatır mısınız? O da, “En güzel hatıralar Risâle-i Nurları okumak, okutmak, gene okuyup okutmaktır.” demiş. 

Bizler lâyık olmadığımız hâlde bu hizmet-i Kur’ânî’de istihdam ediliyoruz, musîbetler ikaz-ı İlâhidir, bizleri Rabbimize yaklaştırıyor, iyilikler Allah’tan; kötülükler nefsimizdendir.  Daima su-i zandan kaçınalım, hüsn-ü zanna devam edelim. Kardeşlerimizin faziletleri ile şakirâne iftihar edelim, bir kuru çubuk hükmünde olduğumuzu unutmayalım.

Röportaj: Rüstem Garzanlı

Etiketler: mersin
Okunma Sayısı: 2942
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı