Akıl, Cenâb-ı Hak’ kın büyük bir lütfudur. Her müşkülü halledecek bir anahtardır.
Üstadımız “Hiçbir müfsid ben müfsidim demez” derken çok önemli bir mesaj veriyor. Bozguncular ben her şeyi bozarım demiyorlar, fakat her şeyi bozmak için plan yapıyorlar. Bunu yaparken de suret-i haktan görünüyorlar. Ve yine Bediüzzaman, aynı meselenin devamında “Evet kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mihenge vurmadan almayınız” diye işin ehemmiyetini bize ihsas ediyor. Yani aklımızı kullanmamızı ve safdillik yapmamamızı tembih ediyor.
Şimdi şu zamanda ehl-i küfür ve zındıkların planlarına, tek başına bir kişinin aklı ile vakıf olup aldanmaması mümkün değil. Allem edip güllem edip, alttan girip üstten çıkıp aldatıyorlar. Ama Müslümanların zaaflarını ve açıklarını çok iyi tahlil ediyorlar. Nereden ve nasıl vuracaklarını iyi biliyorlar. Bakıyorlar ki, bu mübarekler nasıl olsa çoğu kez kendi akılları ile hareket etmiyorlar. Taklit hastalığı o kadar yayılmış ki; bazıları hoca kabul ettiği, bazıları da muteber gördüğü birilerinin ardından gidiyorlar. Tamam, biz kimseyi bu noktada tenkit etmiyoruz, fakat Allah’ın verdiği akıl ile sorgulayarak durumu değerlendirmek gerekir diyoruz.
İnsan imtihana tabi olduğuna göre, hareketlerinde dikkatli olması gerekir. “Ben bilmem, filan böyle dedi, filan şöyle yaptı” gibi ifadeler akıllı adamlar için geçerli değildir. Aklını kullananlar, her şeyden önce yaptıkları işin sebep ve sonuçlarını değerlendirmek durumundadırlar. Sonucun iyi ya da kötü olma durumuna göre hisse alırlar. Birine veya birilerine uyup kötülüğe sebep olanlar mesuliyetten kaçamazlar. Belki, essebbebi kel fail sırrına göre uyduklarınız sizden daha çok günah kazanırlar, ama bu size fayda vermez. Tövbe etmezseniz mutlaka hesap verirsiniz. “Günahı filanın boynuna” tesellisi işe yaramaz. Hele de yapılan iş, Allah rızası için milletin imanını kurtarma işi ise çok daha dikkat etmek şarttır.
Allah, akla hizmet eden birçok hasleti insanlara lütfetmiştir. Bu hasletler eğer yerinde ve ihlâslı kullanılmazlarsa, veriliş gayelerine zıt durumlar ortaya çıkar. Bazı ihtilâflarda inat edilirse tamir edilemeyen arızalar ortaya düşüyor. Çünkü inat veriliş gayesinin dışında kullanıldığında insanı zulme götürür. Öfkeyle hareket edildiği zaman inat daha çok kötülüklere sebep oluyor. Hele de ‘sonu Cehennem de olsa’ diye ayak diretilirse yıllar yılı süren kötülüklere kapı açılmış olur. Bunun sonunda ise taraf olmalar devreye girer ve insanları birbirlerinden uzaklaştırır. İnat bir nimet ise, onu aklın hâkimiyetinde ve Rıza-i İlâhî’ye uygun şekilde kullanmak lâzımdır.
Madem akıl insan için büyük bir nimettir, öyle ise onu yanından hiç ayırmamak gerekir. Yetmez akılları insafla birleştirerek iman hizmetinin eline vermek lâzımdır. İşte biz buna istişare diyoruz.
Allah, bütün inananları aklın yolunda birleştirerek fitne ve fesatları mağlûp etmeyi nasip etsin. Allah, hepimize akıl sağlığı versin. Akılları istişare ile birleştirip ittihadı İslâm’a sebep olmayı Cenâb-ı Hak bütün inananlara lütfetsin inşallah.