“Şeyhler bazen işimize karışıyorlar. Sana da bazen şeyh derler. Ben de derim. Hey efendiler! Ben şeyh değilim, ben hocayım. Buna delil: Dört senedir buradayım; bir tek adama tarikat verseydim, şüpheye hakkınız olurdu. Belki yanıma gelen herkese demişim. İman lâzım, İslâmiyet lâzım; tarikat zamanı değil...”
Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri Risale-i Nur’un birçok yerinde bu ifadeyi kullanır. Dikkat edilirse şimdilerde hikmeti daha çok anlaşılıyor. Çünkü zındıkların bütün planları, böyle tarikatvarî yapılanmalar içerisinde hayata geçiriliyor. Önce bir şeyh buluyorlar (heveslisi çok), sonra etrafında çakma müritler; daha sonra da kandırılabilen bir çok saf ve tertemiz insan (gerçek tarikatlar hariç). Yazık oluyor ama çok geç anlaşılıyor. Hâlbuki asrın müceddidi neredeyse yüz sene önce bu tehlikelere dikkat çekiyor.
Bediüzzaman Hazretleri, Risale-i Nurda akla kapı açılıp ihtiyarı elden almamayı tercih ve takip etmiştir. Böylece herkes kendi aklını kendine rehber yapacaktır. Ölçüp tartacak ve müfsidlere, bozgunculara kanmayacaktır. İşte Risale-i Nur talebeleri, bu düstura uyup bozgunculara fırsat vermemeleri gerekir. Her birimiz bir Said olarak meslek ve meşrebimize sahip çıkmak zorundayız. İçimizde yuvalanmak isteyen şöhretperest zavallılara fırsat vermeyelim. Şöyle dönüp baktığımızda; nurcuları paramparça etmişler. Birçoklarının adına nur cemaati oluşturulmuş. Niye acaba! İhtiyaç mı vardı, yoksa...
Oyuna gelenler oldukça, oyun kuranlar boş durmayacaktır. O yüzden bütün Müslümanlar, dikkatli olmak durumundayız. Zaten aldanma hastalığı müzminleşmiş, asrın vebası haline gelmiş. Sonunda “tuh ya aldandık” demek kimseye fayda etmez ve hiçbir işe yaramaz. Bütün bunlardan sonra adına organizasyonlar yapılan samimi, ihlaslı ağabey ve kardeşlere diyoruz ki; sakın sonunda aldandık demeyin. Dememek için etrafınızda toplanmış, gözünüzün içine bakan halis, inançlı kardeşlerimizin nazarlarını Risale-i Nur’a tevcih edin. Yoksa burnunuz bataklığa girdikten sonra uyanmanız beş para fayda etmeyecektir. “Evet yol iki görünüyor. Cadde-i Kübra-yı Kur’ân’iye olan şu mesleğimizden şimdi ayrılanlar, bize düşman olan dinsizlik kuvvetine bilmeyerek yardım etmek ihtimali var.” ikazına kulak verilmelidir.
Hani adamın biri kadıya dilekçe vermiş ve demiş ki; “Hâkim bey gelen enseme vuruyor giden enseme vuruyor, şikâyetçiyim.” Kadı efendi adama arkadan bakmış, maşallah bir ense var; dayanamayıp bir tokatta o atmış. Adam şaşırmış ama kadı cevabı yapıştırmış; “Evladım bu ense sende oldukça tokat vuran çok olur.” Görülüyor ki, ense tokat atmaya müsait olmamalı. Üstadımız Risale-i Nurların dikkatli okunmasını ve hatta beraber mütalâa etmemizi tavsiye ediyor. İşi şu ya da bu şahısların vesayetine bırakmıyor. O halde birilerinin etrafında toplanıp ağzına bakmaktansa; Risale-i Nur’u müdakkikane okuyup kendi rotamızı istişare ile belirlemeliyiz.