"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yâ Rasûlallah (asm), bu asırdaki temsilcin tanınmadan, nasıl sevilebilirsin ki?

Sadettin Önal
20 Nisan 2016, Çarşamba
“Allahu ekber” sayhasıyla çekirdekteki hayat düğümü açılmaya başladı.

Emir verilince, o sesle büyük patlama başladı. Kâinat çekirdeğinin hayat düğümü açıldı. Ramazan ayında sahurda ve iftardaki top sesi onun yanında hiç kalırdı. Hele hele incir çekirdeğinin hayat düğümü açılırken çıkardığı tesbihi ise O’ndan başka kim duyardı?

O tek bir sultandı. Servetçe pek çok hazineleri vardı. Hazinelerinde cevherler, elmaslar ve zümrütler vardı. Gizli pek acayip defineler sahibiydi. Kemalat bakımından garib san’atlarda pek mahirdi. Had ve hesaba gelmeyecek acayip ilimlerde bilgi ve ihata sahibiydi. Sonsuz ilimlere vâkıftı. Bütün bunların tezahürü görünmezse O nereden bilinecekti. O bilinmez bir hazine idi, bilinmek istedi. 

Bir hadiste bu şöyle dile getirilir:

 “Ben gizli bir hazine idim, bilinmek istedim, mahlûkatı yarattım.”

Kâinâtı yarattı. Cemâlini ve kemâlini görmek için kâinatı yarattı. “Her cemâl ve kemâl sahibi kendi cemâl ve kemalini görmek ve göstermek ister.” O da kendisini mahlûkatın aynasında görmek istedi. Cemâline ve kemaline şuurlu mahlûkatının bakışıyla bakmak istedi.

İnsanlar istişare etsin istedi, daha insanı yaratmadan. Onun için meleklere seslendi. Meleklere: “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.” dedi. Melekler de ne gerek var insanı yaratmaya dercesine: “Oysa biz Sana hamd ederek daima Seni tesbih ve takdis ediyoruz.” dediler. O ise “Ben ne yaptığımı biliyorum.” diyerek, şuurlu bir aynada şuurluların nazarıyla kendini görmek için “insanı” yarattı.

Büyük patlama ile başlayan kâinat ağacının meyvesi insandı. Bir güne ölçekle öğle vaktinde yaratıldı Âdem (as). Günler geçti. Seneler geçti. Asırlar geçti. Zaman ilerledi. Meyveler gittikçe çoğaldı. Ama hâlâ o bekleniyordu. Gölgesi sanki üzerimizde deniyordu. Nihayet beklenen an geldi. Kâinat saati ikindi vaktini gösteriyordu. Âlemden önce yaratılan Nur, tecessüm ederek rahmet olarak gönderildi. Hz. Muhammed (asm) dünyaya geldi. Kâinâtın en mükemmel meyvesi doğdu. Âlemler Nurla doldu. O, muhteşem kâinât sarayının üstadıydı.

Onun kemâl  ve cemâlini gösteren en mükemmel ayna idi Muhammed (asm). Dünyaya gelmesiyle, devri Asr-ı Saadet oldu. İnsanlar huzurla, mutlulukla doldu. Bütün asırların imrendiği bir asır oldu. Parmakla gösterilen bir zaman oldu. Peygamberliğine delil olan mu’cizeler içinde en mükemmeli Kur’ân’ı oldu. 

 Kur’ân, O’nun (asm) nurunu sonsuz derecede nurlandırdı. Ona tabi olan insanları mutlu etti. Onlara saadetin ne olduğunu tattırdı. Hakikati gösterdi. 

Bediüzzaman Said Nursî, Yirmi Beşinci Sözün, Birinci Zeylinin İkinci Noktası’nda buna şu cümleleriyle dikkati çekti:

“Kur’ân, bu dünyada öyle nuranî ve saadetli ve hakikatlı bir surette bir tebdil-i hayat-ı içtimaiye ile beraber, insanların hem nefislerinde, hem kalblerinde, hem ruhlarında, hem akıllarında, hem hayat-ı şahsiyelerinde, hem hayat-ı içtimaiyelerinde, hem hayat-ı siyasiyelerinde öyle bir inkılâb yapmış ve idame etmiş ve idare etmiş ki...”

Kâinat saati çalışmasını sürdürdü. Vakit akşama doğru hızla ilerledi. Kıyamet anına az bir zaman kaldı. İnsanlar nefislerinin peşine düştü. Kalpler karardı. Akıllar zulmette kaldı. Ruhlar sersem oldu. Sosyal hayat neredeyse çekilmez bir hal aldı. Dünya siyaseti kan ve zulüm üzerine kuruldu. Daha önceleri de böyle anlar olmuştu. O Nurlu Nebi (asm), o zamandan gelecek zamana ışık tutmuştu.  Nur’u göstermişti. Temsilcisine işaret etmişti. 

Bir sözünde şöyle demişti:

“Şüphesiz ki, Allah her yüzyılın başında bu ümmete dinî işlerini yenileyecek bir müceddid gönderecektir.”

O temsilciler, etrafa Nur yaydı. Dinî prensiplerin hayata geçirilmesinde önemli rol oynadı. Ümmeti, selâmetli bir şekilde doğru yola iletti. Kendilerine nimet verilenlerin yoluna iletti. 

Peygamberimizin (asm) bir başka sözündeki “Âlimler peygamberlerin varisleridir.” hükmünü kalp, akıl ve hikmet sahiplerine, ilim irfan sahiplerine tasdik ettirdi.

Şuurlu elmasların tesanüdü idi tevhidde birleşmek, büyük bir ayna haline gelerek kemâlin zirvesinde o cemâl sahibi Zatın Nurunu yansıtmak. 

 Zamana yayılan elmasları birleştiren tevhiddi. Her asırda O’nun (asm) temsilcisi bir elmas vardı. Diğerleri onun etrafında toplanarak ittihadı sağlarlardı. Bu asırdaki elmas tanınmazsa nasıl birlikte olunabilirdi? Allah’ın bizi sevmesi, peygamberini (asm) sevmeden, ona tabi olmadan nasıl gerçekleşebilirdi?

  Ey Nebi (asm)! Bu asırdaki temsilcin tanınmazsa sen nasıl sevilebilirsin ki!

Okunma Sayısı: 1568
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • İ. SEYDA

    20.4.2016 22:55:24

    Tefekküri boyutu çok yüksek bir yazı... Selamlar dualar. .

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı