"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yol varsa budur!

Sadettin Önal
25 Temmuz 2017, Salı
Orası bizim köy.

İsmi Arz. Şems vilayetine bağlı. Biz hep burada yaşayageldik. Önceden bize çok büyük geliyordu. Hatta dedem Adem ‘bu dünya benim’ diyordu. Dedem ve ninem çoluk çocuğa karıştı. Çocukları: “Dünya bir padişaha çok, iki padişaha az” demeye başladılar. Şimdilerde ise ulaşım ve iletişim araçları burayı bir köy haline getirdi. İşte bu şirin küçük köyümüzde yaratılış gayemiz doğrultusunda yaşamayı unuttuk; sanki ebedÎ bu köyde kalacakmış gibi senin-benim kavgasına başladık.

Bazen felâketler, afetler ve musîbetler yaratılış gayemize dönmek için zelzelelerle sarsıyor. Daha da şiddetlisi İslâm âlemini sarsan, onları perişan eden zelzeleler. Sarsıntının nereden geldiğini anlamaya çalışan mü’minlerin, Müslümanların, insanların darmadağınık halleri onları kahrediyor. İslâm âlemi düşmanını arıyor. Mazlûmlar düşmanını arıyor. İnsanlık düşmanını arıyor.

Düşman belirsiz mi? Yoksa İslâm cemaati ve insanlık düşmanını mı bilmiyor? Durum çok tehlikeli. Eğer düşman meçhul olursa, bilinmezse “daha zararlı olur”1. Düşmanın bilinmemesi darbelerin nereden geleceğinin belirsizliğidir. Düşman kandırıcı olursa durum “daha habîs”2, daha pis olur. Düşman aldatıcı olursa “fesadı daha şedit olur”3, fenalığı, arabozuculuğu daha şiddetli olur. Bediüzzaman Said Nursî, düşman “dahili olursa zararı daha azim olur” daha büyük olur diyerek, gerekçesini de “dahili düşman kuvveti dağıtır, cesareti azaltır”4 şeklinde ortaya koyar. Ahir zamandayız. Gün akşam olmak üzere. Huzurlu bir akşam olacağını bilmeliyiz. Huzurlu bir akşam için düşmanımızı bilmeliyiz. Bilgi güçtür. Düşmanımız belirsiz mi? Düşmanımız kandırıcı mı? Düşmanımız aldatıcı mı? Düşmanımız dışardan mı? Düşmanımız dahilden mi? Yoksa hepsi mi? Yoksa..? İslâm âlemi ve insanlık düşmanını bilmeli. Çünkü bizim köydeki huzur buna bağlı.

Bediüzzaman, düşmanın içimizde olduğundan bahseder. Bu düşmanın hissedilememesinden yakınır. O ahir zamandaki dinsizlik cereyanlarının, zındıka komitelerinin deccal, süfyan anlayışının nifakla hareket edeceğini hadisler ışığında haber verir. Bu tehlikenin fark edilemediğinde toplumun bu zelzeleye dayanamayacağı endişesini dile getirir. O ısrarla Kur’ân ışığında “nifak”a dikkati çekmek istercesine “Nifakın cinayeti, İslâm üzerine pek büyüktür. Âlem-i İslâm’ı zelzeleye maruz bırakan nifaktır”5 ifadelerini kullanır.

İstihza, hud’a, ikiyüzlülük, hile, yalancılık, riya gibi özelliklerin nifak sahiplerinin özellikleri olduğunu belirten Bediüzzaman, nifak konusunun Kur’ân-ı Kerîm’de uzun tutulmasına dikkat çekerek “alelekser münafıklar ehl-i kitaptan”6 der. Ehl-i kitap”7 denince akla ilk önce Yahudiler, sonra da Hıristiyanlar gelir. Bu noktada Bediüzzaman Said Nursî’nin bu asra yönelik ilginç açılımı, yorumu üzerinde dikkatle durulması gerekir. O, yorumunda ehl-i mektebi”8 de ehl-i kitap içinde sayar. Yani okullular da bu işin içindedir. Özellikle üniversiteler bu işin içindedir. Bilhassa akademisyenler bu işin içindedir. Bu alanda oluşturulmuş kurullar bu işin içindedir. İslâm dünyasını ve insanlığı zelzeleye veren de aynı zamanda bu kurullar, bu heyetler, bunlardan oluşan cemiyetler ve hükmî şahsiyetlerdir. Bunlar “şeytanî bir zekâ sahipleridir”, bunlar “daha hilekârdır”, bunlar “daha desiseci olurlar.”9

Dedem Âdem’i üstün kılan bilgidir. Onu meleklerden ve âlemden üstün kılan kendisine bildirilen isimleri bilmesidir. Onu üstün yapan bildirilen isimleri bildiğini söylemesidir. Dünyadaki hilâfet de bilgi ile olur ve bunun uygulanmasıyla gerçekleşir. Bilginin uygulama yeri bizim bu köyümüzdür.

Bediüzzaman Said Nursî, “Onlar ancak kendi kendilerini aldatıyorlar.”10 âyetini yorumlarken, nifak sahiplerinin hilelerinin Cenâb-ı Hakk’a, Peygamberine (asm) ve cemaat-i müslimine olduğu kaydını düşer. O zaman nasıl oluyor da zarar münafıkların kendi nefislerine dönüyor? Bu sorunun cevabını Bediüzzaman kendisi şöyle veriyor:

“Allah o muameleye âlimdir, Peygamber-i Zîşan da vahiyle vâkıftır. Cemaat-i Müslimînce de, imanî bir şiddet-i zekâ sayesinde, o gibi hileler, tesettür edip gizli kalamaz.”11

Bu cümledeki “imanî bir şiddet-i zekâ” kelimeleri üzerinde durulmalıdır. Nedir bu imana ait zekâ şiddeti? Buna sahip olmak için araştırılmalıdır. Düşmanı tanımak için araştırılmalıdır. Köyümüzün huzuru için araştırılmalıdır. Ar-Ge merkezleri kurulmalıdır. Eğitime önem verilmelidir. Üniversiteye önem verilmelidir. Bilimsel çalışmaya önem verilmeli ve heyetler kurulmalı ki köyümüzün huzurunu bozanları bilelim. Korkudan karanlıkta sağa sola küfredenler gibi olmayalım. Bu zarardan başka bir şey getirmez. Kendisine zarar veren nifak sahipleri gibi olmayalım. Ehl-i kitap bilgi gücünü kullanıyor. İlk indirilen âyeti “Oku”12 olan dinin mensupları olarak bizler bu gücün neresindeyiz?

İslâm dünyasındaki eğitime baktığımız zaman üniversitelerimizin durumu yakın gelecekte bize ümit veriyor gibi gözükmüyor. O zaman ikinci bir şık kalıyor. Düşmanımızı tanımak için Kur’ân’ın bu asırdaki manevî mu’cizesini dinlemek. Vahyin öyle manevî bir mu’cizesi ki yüzlerce mahkemeden beraat edip, en zayıf zamanında kendisini tahrifattan ve tekelleşmeden kurtaran Risale-i Nur Külliyatı’nı dinlemek. Kendisini kurtardığı gibi bizi de kurtaracağı şuuru ile farkındalığı ile dinlemek ve dinlemek… Yani “Semi’ne ve eta’ne”13 diyebilmek. Yani “işittik ve itaat ettik” demek. Ya da?..

Dipnotlar:

1- Nursî, Bediüzzaman Said. İşaratü’l İ’caz, Yeni Asya Ocak 2008, s. 137. 

2- Nursî, Bediüzzaman Said. İşaratü’l İ’caz, Yeni Asya Ocak 2008, s. 137. 

3- Nursî, Bediüzzaman Said. İşaratü’l İ’caz, Yeni Asya Ocak 2008, s. 137. 

4- Nursî, Bediüzzaman Said. İşaratü’l İ’caz, Yeni Asya Ocak 2008, s. 137. 

5- Nursî, Bediüzzaman Said. İşaratü’l İ’caz, Yeni Asya Ocak 2008, s. 137. 

6- Nursî, Bediüzzaman Said. İşaratü’l İ’caz, Yeni Asya Ocak 2008, s. 138. 

7- Âl-i İmrân Sûresi (3): âyet 64 (Ey kitap ehli! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze gelin.)

8- Nursî, Bediüzzaman Said. Sözler, Yeni Asya Mayıs 2005, s. 658. 

9- Nursî, Bediüzzaman Said. İşaratü’l İ’caz, Yeni Asya Ocak 2008, s. 138. 

10- Bakara Sûresi (2): âyet 9. 

11- Nursî, Bediüzzaman Said. İşaratü’l İ’caz, Yeni Asya Ocak 2008, s. 148. 

12- Alak Sûresi (96): âyet 1. 

13- Bakara Sûresi (2): âyet 285.

Okunma Sayısı: 2614
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı