Üç gün önce Ukrayna’ya çok kötü oynayarak kaybettik.
Milli takım böylesine aciz durumda kalmamıştı. Kadronun yanlış kurulmasından mı, veya başka sebepten mi, tartışılır. Genel kanaat yanlış kadro seçimiydi. Lucescu’ya göre hakemin iki bariz hatası ki, sadece bunda haklıydı, bu kötü oyuna mazeret olamazdı. Kadronun yanlış olduğu onun da kabul ettiğinden olacak, 7 farklı oyuncuyla Hırvatistan karşısına çıktık. Bugüne kadar hiç yenemediğimiz rakibimizi yenmeyi başardık.
Maçı kazandık kazanmasına, nasıl oynadığımız önemliydi. Maçın genelinde iyi oynadık. Kırılma anı olan bir kaç pozisyon vardı. Bir tanesi ilk yarıda Hırvatistan’ın kaçırdığı goldü. İkinci yarıda Burak’ın eline çarpan topun penaltı olması ve bunu hakemin görmemesiydi. Ama maçtan sonra Lucescu’nun ilk maçtan sonra hakemi yerden yere vurarak kendini korumaya çalışması kötü oyunu örtemezdi. Bu maçtan sonra da hakemin net hatasını atlaması hakkaniyet ölçüsüne sığmadı. Çünkü ele çarpma penaltıydı.
Maçı kazanarak Dünya Kupasına katılma hedefinde yeniden bir ışık yaktık. Yabancı kuralı kalksın mı kalkmasın mı hay huyları arasında ümitlendik. Eğer biz gruptan çıkarsak ülkemizde oynayan yabancı sayısı tartışılmayacaktır. Aksi durumda daha şiddetli şekilde tartışılacaktır. Bu durum Türk futbolunun ne kadar plan ve programdan uzak, günübirlik kararlarla yürütüldüğünü gösteriyor.
Futbolumuzun 80’li yıllarda yaptığı değişimi yeniden güncelleme zamanı geldi. Derwall’in futbol sistemini değiştirerek Avrupa futboluyla başa baş seviyeye gelmesi, başarıları getirmişti. Fakat dünya futbolu gelişirken, biz gelecek ile ilgili plan ve program da yapamadık. Değişime de kendimizi kapadık. Şimdi yeni bir ekol seçip tüm çalışma sistemlerini ona göre dizayn ederek, Milli Takım ve kulüp seviyesinde bunu gerçekleştirmemiz gerekiyor.