"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Farkında olmalı insan

Said YÜKSEKDAĞ
13 Ağustos 2017, Pazar 00:24
Biz insanlar Cenâb-ı Hakk’ın verdiği güzellikleri ve ni’metleri ülfet peyda ettiği için göremiyoruz maalesef.

Ne yazık ki ben de bu insanlardandım. Ben de bazı güzellikleri, nimetleri göremiyor bir de bunları kendimden biliyor, gururlanıyor ve hamd etmiyordum. Tâ ki farkına varıncaya kadar.

Hani sorarlar ya ‘Senin farkın ne?’ diye. Benim farkım “Farkında olmak.” Evet, farkında olmalı insan. Hatta bu farkındalığın dahi farkında olabilmeli insan. Ülfet denen bulaşıcı hastalığın yaygın olduğu bir zamanda farkında olmak çok büyük bir fark olsa gerek. 

Evet, kendi dünyamda ilk önce farkına vardığım, beni en çok etkileyen ve paha biçemeyeceğim bir kaç nimeti belirtmek isterim. Benim farkına vardığım ilk nimet şu oldu: Rabbimin beni bu fâni dünyaya “insan” olarak göndermesi. Allah’ın yaratmış olduğu en şerefli mahlûk olan insan olmak. Evet, Cenâb-ı Hak benîâdemden vücuda ve vücudun pek çok eşkal ve vaziyetlerinden en yükseği müslim sıfatıyla insan suretine getirmiş.1 Ne kadar büyük bir nimet insan olmak… Allah’ın bu koca kâinatta en çok değer verdiği ve sevdiği varlık olmak… Yeryüzünde O’nun halifesi olmak… Hâlbuki bir insan değil de bir ağaç belki de bir taş olabilirdim ya da dağda dolaşan bir kertenkele...  İşte bu ni’met öyle bir ni’met ki ne kadar hamd etsem azdır.

Rabbim, beni dünyaya insan olarak gönderdiği gibi Müslüman bir ülkede, Müslüman bir ailenin çocuğu olarak doğmayı ve Müslüman olmayı nasip etti. Ya beni yaratan Rabbimi tanımasaydım? Ya O’na iman edenlerden değil de dinsiz ya da bâtıl bir inanca sahip olsaydım? Şüphesiz O Allah ki istediği kalplere iman nurunu verip hidayete erdirir. İşte ben de Rabbim tarafından hidayete erdirildim. Ne kadar büyük bir nimet hidayet. İnşallah bu hidayet vesîlesi ile edileceğiz Dârüsselâma dâvet... 

Mün’im-i Hakîki olan Allah bana Müslüman olmayı nasip ettiği gibi, zamanın âlimi olan Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’ni tanımayı da nasip etti. “… Her kim de boynunda bey’at olmadığı halde ölürse, cahiliye ölümü ile ölmüş gibi olur.”2 buyuruyor Kâinatın Efendisi (asm). Zamanın âlimini tanıyıp ona bey’at ettiğim ve cahil olarak ölmeyeceğim için sonsuz şükürler olsun. Yanlış anlaşılmasın, zamanının âlimini tanımayan kimse, birçok bilgiden mahrum ve o zamanın dini konularından habersiz, cahil olarak ölür demektir. Yoksa her asırda gelen müceddid veya imamı tanımayan imansız ölür demek değildir.

Zamanın âlimini tanıdığım gibi onun te’lif etmiş olduğu, Kur’ân’ın elmas kılıncı olan Risale-i Nur’u da tanıdım. Risale-i Nur ‘sübjektif nazariye ve mütalâalardan uzak bir şekilde, her asırda milyonlarca insana rehberlik yapan mukaddes kitabımız olan Kur’ân’ın hakîkatlerini rasyonel ve objektif bir şekilde izah edip, insâniyetin istifadesine arz edilen bir külliyattır.’3 Ekseriyetle dağlarda, kırlarda ve zindanların amansız şartları altında, nice işkence ve tarassutlar altında te’lif edilen bu şaheser, içinde bulunduğu şartlardan hiç beklenmeyecek bir şekilde akla gelen bütün mes’eleleri halletmiş; en kat’i delillerle aklen, ilmen ve mantıken ispat etmiştir. Akılları ve kalpleri tenvir edip, nice insanların taklidi olan imanını tahkiki imana çevirip ahiret hayatlarının kurtulmasına vesile olmuştur. Evet, Hz. Âdem’in (as) bile dehşetinden Allah’a sığındığı bu ahir zamanda Risâle-i Nur’u tanımak ne büyük bir ni’met. 

Risâle-i Nur’u tanımayı ve okumayı nasip eden Allah, Nur cemaatleri içinde Bediüzzaman Hazretleri’ne en sâdık, Risâle-i Nûr’dan asla taviz vermeyen, “Hakkı tanıyan, hakkın hatırını hiçbir hatıra feda etmez. Zira hakkın hatırı âlidir; hiçbir hatıra fedâ edilmemek gerektir.”4 diyen Bediüzzaman Hazretleri’nin bu sözünü kendine rehber edinip, her dâim hakkın yanında haksızlığın karşısında olan, şahısların değil şahs-ı mânevinin hâkim olduğu mümtaz bir cemaat olan Yeni Asya cemaatinin bir ferdi olmayı nasip etti Allah. Yeni Asya ailesinin bir ferdi olduğum için Allah’a ne kadar hamd etsem azdır. 

Mezkûr ifadelerde yer alan ni’metler benim hususi dünyamın ve hayatımın temel direkleri hükmünde. Yoksa sayamadığım daha nice ni’metler bizlere bahşedilmiş. Evet, ben kendi dünyamın temel direkleri olan bu ni’metlerin farkındayım. Peki ya siz?

Dipnotlar:

1) Mesnevî-i Nûriye, Said Nursî, s. 218, Yeni Asya, 2013. 2) Sahih-i Müslim, 1851. 3) Tarihçe-i Hayat, Said Nursî, s. 1047, Yeni Asya, 2013. 4) Eski Said Dönemi Eserleri, Said Nursî, s. 231, Yeni Asya, 2010.

Okunma Sayısı: 3340
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı