Geçen yazımızda ölümü istemenin İslâmiyet’te yeri olup olmadığına değinmiştik.
Bu yazımızda ise ölümü istemenin İslâmiyet’te niçin men edildiğine değineceğiz inşâallah.
Öncelikle ölümü temenni etme ve isteme de iki mühim ahlâkî sakınca görmek mümkündür. Bunlardan birincisi kadere karşı bir itirazın söz konusu olabileceğidir. İkincisi ise çeşitli şekillerde imtihan olan insanın hayat vazifesinden kaçması olabilir. Hâlbuki Kur’ân-ı Kerîm, mal, mülk, makam, evlâd, musîbetler ve korkularla imtihan edilmek üzere insanın bu dünyaya gönderildiğini bildirmekte, bu imtihanı kazanmak için ise tevekkül ve sabır tavsiye etmektedir. Bediüzzaman Hazretleri de taat üstünde sabır, mâsiyetten sabır ve musîbete karşı sabır olarak, insanların üç sabırla mükellef olduğu ve bu sabırları boş yere heba etmediği müddetçe ömür boyu kâfi gelebileceğini ifade etmektedir.
Böyle bir hayat anlayışı getiren İslâmiyet’in bir yandan da geçici, dünyevî ve maddî musîbetler sebebiyle ölümü temenni etmeyi uygun görmesi ve meşrû kılması hayatta yaşanan çetin imtihanlara, çeşitli zorluklara rağmen mümkün değildir. Bu gibi durumlarda ölümü temenni etmenin meşrû olması, hayatın imtihanları ve musibetleri karşısında insanların mukavemet gücünün kırılmasına sebep olurdu. Ne yazık ki bizler en ufak bir durumda isyana varabilecek sözler sarf edebiliyor, haddi aşıp ölümü isteyebiliyor ve hayata olan mukavemet gücümüzü zayıflatıp, sabır kuvvetini boş yere sarf edebiliyoruz. Hâlbuki yaşamanın ölümden daha hayırlı olduğunu ve İslâmiyet’in ölümü istemeyi men ettiğini bilmiyoruz.
Hayatta olmak, muhsin kullar (iyi amel üzere olanlar) için daha fazla ibadet yapma, salih amel işleme gibi ahirete daha iyi hazırlanma imkân ve fırsatını verirken dalâlet ve sapkınlıkta olanların da kötülükten dönüp tövbe ederek takvaya bürünmesi ve Cenâb-ı Hakk’ın rızasını araması ümit edilir. İşte bundan dolayı Sevgili Peygamberimiz (asm): “Sizden kimse ölümü temenni etmesin”1 buyurmuştur.
Ancak bir başka hadiste Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm) bazı husûsî durumlar için şöyle buyurmuştur: “Sizden hiç kimse, maruz kaldığı bir zarar sebebiyle, ölümü temenni etmesin. Mutlaka onu yapmak mecburiyeti hissederse, bari şöyle söylesin: ‘Rabbim! Hakkımda hayat hayırlı ise yaşat. Ölüm hayırlı ise canımı al.’” 2 Peygamber Efendimizin (asm) bu ifadelerinden dolayı, düşkün ve bakacak kimsesi olmayan bir kimse ya da şiddetli ağrılar ve sancılar içinde kıvranan bir hasta“Allah’ım! Bana yaşamak hayırlı ise hayat ver, ölüm hayırlı ise canımı al.” diye duâ edebilir diyebiliriz.
Evet, yukarıda belirttiğimiz hadislerde Peygamber Efendimiz’in (asm) ilk muhatabı, her ne kadar Ashab-ı Kiram olsa bile, Peygamberimizin (asm) ümmeti olma hasebiyle bizler de muhatap olmuş oluyoruz. Ve kıyamete kadar gelecek bütün Müslümanlar da aynı şekilde muhataptır. Yani ölümü istemenin ve temenni etmenin İslâmiyet’te yasak olması hükmü bütün Müslümanlar için her zaman ve mekân için geçerlidir.
Elhâsıl: Yaşamak ölümden daha hayırlı olduğundan ölümü istemek İslâmiyet’te men edilmiştir. Çünkü Muhsinlerin ibadetlerle, sâlih amellerle, güzel işlerle, hayır ve hasenatlarla mânen terakki edip, ahiret hayatının güzelleşmesi umulurken; kötü amel üzere olanların da her an tövbe etme ve Cenâb-ı Hakk’ın rızâsını arama yoluna girebileceği ümit edilir.
Dipnotlar:
1- Kütüb-ü Sitte Terc. 5/7.
2- Buhari, Merda, 19.