Ve emruhum şûrâ beynehüm.” (Onların işleri aralarında istişare iledir.) “Ve şâvirhüm fi’l-emr.” (İş hususunda onlarla istişare et.) Şûrâ Sûresi 38. âyet ve Âl-i İmran Sûresi 159. âyet olan Allah’ın bu emirleri, bir meselenin hallinde istişare ile hareket edilmesini ferman ediyor.
Bu İlâhî emirler gösteriyor ki, meşveret etmek ve istişare e-derek bir işe başlamak aynıyla ibadettir. İstişare edenler, istişare esnasında ibadet halinde olduğunun şuuruyla hareket etmeli ve onu hiç hatırdan çıkarmamalıdır.
Kâinatın Efendisi Sevgili Peygamberimiz (asm), hakkında vahiy olmayan her meselede Sahabeleriyle istişare ederdi. Allah tarafından kendisine verilen çok kuvvetli bir akıl, yüksek bir zekâ, muazzam bir muhakeme gücü ve feraseti olmasına rağmen, yine de Sahabeleriyle müşavere eder ve alınan karara, sonucunu bildiği halde riâyet ederdi. Bu hususta en bilinen örneklerin başında, Uhud Savaşı öncesinde yapılan istişare gelir. Resul-i Ekrem (asm) şehir müdafaası fikrini ileri sürüyor, genç Sahabeler ise, Bedir’de olduğu gibi meydan muharebesi fikrini savunuyorlardı. Ekseriyetin fikri meydan muharebesi olarak çıkınca, Allah Resulü (asm) bu karara uydu ve zırhını kuşanmaya gitti. Hâlbuki bu muharebenin sonucunda başta sevgili amcası Hazret-i Hamza (ra) olmak üzere 70 sahabesinin şehit olacağını rüyasında görmüştü. Buna rağmen meşveret kararına uydu. Yaşlı Sahabelerin ikazıyla genç sahabeler gelip “Ya Resûlallah! Senin dediğin gibi şehir müdafaası yapalım” dediklerinde “Bir peygamber zırhını giydikten sonra, savaşmadan zırhını çıkarmaz” buyurarak, yine meşveret kararını tercih etti. Bu hareketiyle asırlar boyu gelecek ümmetine örnek oldu. Uhud Meydan Muharebesinin başı galibiyet, sonu ise mağlûbiyetle neticelendi. Ayneyn Tepesine diktiği elli okçunun kırkının yerini terk etmesi bu sonucu vermişti. Ama o, her şeye rağmen bu sonuca razı olmuş ve Sahabelerine şefkat ve merhametle muamele etmişti.
Cenâb-ı Hak bu olayı, Âl-i İmran Sûresi 159. âyette şöyle beyan ediyor: “Uhud Savaşında sen, Allah’tan gelen bir merhamet sayesindedir ki, onlara yumuşak huylu davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, muhakkak onlar etrafından dağılıp gitmişlerdi. Artık onları bağışla ve kendilerine Allah’tan mağfiret dile. İş hususunda onlarla istişare et. Müşavereden sonra da bir şeyi yapmaya karar verdin mi, artık Allah’a güven ve dayan. Gerçekten Allah tevekkül edenleri sever.”
Hazret-i Ebu Hureyre (ra) “İstişare et emri geldikten sonra, ben Allah Resûlü (asm) kadar Sahabeleriyle istişare eden başka birini görmedim” diyor. İstişarenin bu önemindendir ki, Allah Resûlü (asm) ferman ediyor: “İstişare eden pişman olmaz.” Bahsi geçen mânâyı atalarımız “İstişare eden dağları aşmış, istişare etmeyen düz ovada şaşmış” diyerek dile getirmişlerdir.
İstişare, ehli ile yapılır. Akıllı, muhakemesi yerinde, ileri görüşlü, tecrübeli ve sağlıklı kişilerle yapılan istişareler, faydalı sonuçları elde etmeye sebeptir. İstişare aile hayatın-dan başlayarak, cemaatler içi faaliyetlerin nasıl yapılacağından, devlet idaresine kadar uzanıp gider. Karizmatik liderlerden ziya-de, müstakim heyetler daha kalıcı hiz-metler ortaya koyar.
Risale-i Nur hareketine gelince, tamamen Kur’ân ve Sünnet üzerine müesses bu iman hizmeti, her cihetle meşvereti hâkim kıl-mak esasına dayalıdır. Ve hiçbir ayırım yapmadan, milletin taklidî olan imanlarını tah-kik mertebesine yükselterek, onların hem dünya, hem de âhiret saadetlerini temin etmeyi gaye edinir. Bediüzzaman Hazretleri-nin tesbit ettiği gibi: “Hedefi ve maksadı i’lâ-i Kelimetullah ve mesleği de kendi nefsiyle cihad-ı ekber ve başkalarını irşaddır. Bu mübarek heyetin yüzde doksan dokuz himmeti, siyaset değildir, siyasetin gayrı olan hüsn-ü ahlâk ve istikamet vesaire gibi makasıd-ı meşruaya masruftur. Zira bu vazi-feye müteveccih olan cemiyetler pek az, kıymeti ve ehemmiyeti ise pek çoktur. Ancak yüzde biri, siyasiyyûnu irşad tarikiyle siyasete taallûk edecektir. Kılıçları berâhin-i kat’iyedir. Meşrepleri de muhabbet oldu-ğu gibi, beynelmü’minîn uhuvvet çekirde-ğinde mündemiç olan muhabbete Şecere-i Tûbâ gibi neşvünemâ vermektir.”
(H. Şamiye, s. 231–232)
Aynı meslek ve meşrep içinde olan ve fikren birlik ve beraberliği temin eden cemaatin seçtiği meşveret heyetinin üyeleri, birbirlerini Allah için sever ve yekdiğerlerine itimad ve güven içindedirler. Böylesine fertlerden oluşan bir meşveret heyeti, halis ve hakka dayalı bir istişareyi netice verdiğin-den, o da tesanüdü temin eder. Esas mesele-lerde ittifak olduğundan, uygulamada ve teferruattaki farklı görüşler zenginlik alâmetidir. İstişare sonucunda ekseriyetin oyu ve temayülü herkesi bağlar. O kararı almak da ona uymak da ibadet sevabı kazandırır. İçtihadda olduğu gibi, isabet edilmişse iki, değilse bir sevap alınır. Yeter ki, niyet Allah’ın rızası ve hakkı bulmak olsun.
Evet, meşveret ortamları aynı zamanda ibadet zeminleridir. Herkes bunun gereğini yerine getirmelidir. Tâ ki, meşveret sayesinde ibadet sevabı alınabilsin.
Not: Umre münasebetiyle yazılarımıza bir süre ara vereceğiz. Selâm ve duâ ile… S. C.